NE KONUŞALIM Kİ?
Hafta sonu.
Yarın da pazar.
Eee.
Pazar günleri yazmıyoruz.
Mola günümüz…
O nedenle;
"Çiçek, böcek, kuş" misali, hasb-i hali pek yapamıyoruz.
Zorunlu.
Niyeti, Cumartesi'ye ikmal ediyoruz.
***
Tabi ki, durum el verirse.
Zaten, nadirleşiyor.
Türkiye.
Hele ki, Güneydoğu "sıcak mevzularda" nefes verdirtmiyor.
***
Neyse diyelim.
Sahi ne konuşalım.
Mülahaza mevzuumuz ne olsun?
Romantik mi olsun?
Şöyle; Aşkı-meşki ifade eden mi olsun!
Yoksa vahşice "icra" edilen, paralel yapı mevzuları mı olsun?
***
Hissediyorum.
Gerildiniz.
Mırıldanıyorsunuzdur da.
Gel de.
Haftasonumuza "limon" sıkma.
Zaten hafta içerisinde; "olmadık" zulmü yaşıyoruz/yaşadık!
Baksanıza!
Enva-i "düzen" bozuculuk hâkim.
Kumpas içerisinde kumpaslar havada uçuşuyor.
Yeter.
**
Hele ki.
Seçime sayılı günler kalırken, aday aksiyonları.
Kaos üretici atmosferin tabiri caizse "tuzu-biberi"
Herşey mubah.
Belden aşağı saldırılar.
Küfürle kurgulu "siyasi cümleler".
Neler yok ki.
İşte Meclis'in hali vaziyeti.
"Yumruklu" nakavtlar.
Ayrı bir seyir.
Kalp mi dayanır bunlara.
***
Uçuk vaatleri demiyoruz.
Ya da; "el altı" ittifakları.
Moda haline geldi.
Siyasetin yeni iki yüzlülüğü.
İllerde, İlçelerde "koalisyonlu" aday moda!
Bu kadar da mı olur.
Zıt fikir.
CHP ve MHP ittifakta.
Siyaset bu kadar acziyet ve zafiyet içerisinde.
Ucuzluk.
***
Baksanıza!
Diyarbakır dahi böylesi; "işbirliği" yaşıyor.
Özellikle; Encümenlik noktasında.
Sen bana, ben sana!
"Değirmine" su taşı!
Eee.
Elde edebilecekler mi derseniz?
Boşuna kürek sallıyorlar diyorum.
***
Neyse!
Siyasiler şu kültürü unuttular sanırım!
"Sorgulama".
Çünkü pek hissedilmez hale geldiler.
Ama seçmen, yaşıyor/yaşatıyor.
Artık; olup-bitene "üstü-körü" bakmıyor.
Araştırıyor.
Merak edip sorguluyor.
Kim "neye hizmet" ediyor noktasında, elek yapıyor.
***
Farkındamısınız!
Bir türlü; 'siyasetin geriliminden" uzaklaşamıyoruz!
Öyle ki.
Köşeyi yarıladık, ama hala ne konuşacağımıza karar veremedik.
O zaman; alın size bir hikâye.
Birlikte "zihnimize" mola verelim.
"Marangoz ustası".
Bakalım.
Tabi ki Ders-i ibret noktasında, "anlayan anlar" diyelim.
Sorgulayalım kendimizi!
***
USTANIN ESERİ?
Adam iyi bir marangoz ustasıydı.
Yaptığı evlerle ün salmış, doğru sözlülüğü ile herkesin takdirini toplamıştı.
Ustanın namını duyan devrin sultanı, hemen haber salmış ve ustayı huzura getirtmiş.
Ustaya iyi bir maaş bağlayarak, o civardaki evlerin hepsinin yapılmasını istemiş.
Usta, tüm hünerlerini ortaya koyarak bir bir evleri yapmaya başlamış.
Herkes ustanın yaptığı evle hayran kalmış.
***
Sultan, ustaya sormuş:
“Bu evleri nasıl böyle sağlam ve güzel yapıyorsun?”
Usta anlatmış, evleri yaparken içine sevgisini kattığını, işine büyük önem verdiğini…
Aradan yıllar gelip geçmiş.
Zaman değişmiş, mekân değişmiş, ama ustanın hüneri hiç değişmemiş.
O, ne söz vermişse vaktinde yerine getirmiş.
Kimseyi kandırmamış.
***
Ve bir gün sultanın huzuruna çıkarak:
“Sultanım, artık yaşlandım, elimden daha fazlası gelmez.
İzin verirseniz emekli olmak, kendi hâlimde yaşamak istiyorum.
Gerçi evim yurdum yok, siz de biliyorsunuz. Hep çalıştım, hiç hileye kaçmadım.
O nedenledir ki ev bark sahibi bile olamadım” demiş.
***
Sultan ustasını dinlemiş ve:
“Senden son bir ricam var, onu da yerine getirmeni istiyorum. Sonra da ne yapmak istiyorsan onu yap” demiş.
Usta kabul etmiş.
Son bir ev yapmasını istemiş ustadan Sultan.
Son işi olduğu için ustanın gönlü ev yapmak istememiş. Ama verdiği sözü de kıramamış.
Çürük malzemeden, özenmeden alelacele bir ev yapmış usta.
Ve sonra da huzura giderek evi bitirdiğini söylemiş.
Sultan, ustanın elinden tutarak yapılan son eve götürmüş.
**
Evin kapısına gelince cebinden anahtarı çıkarmış ve ustaya:
“Teşekkür ederim. Senden son bir ev yapmanı istemiştim.
Aslında bunu sana baştan söylemeliydim.
Bu son isteğim, gerçekte sondan bir önceki isteğimdi.
Asıl şimdi son isteğimi söylüyorum.”diyerek elindeki anahtarı uzatmış.
***
“Al bu anahtarı.
Hep verdiğin sözleri tuttun, her şeyin en güzelini yaptın.
Bu son yaptığın evin anahtarını sana vermek istiyorum ki, bundan sonra kendi eserinde otur.
Benim sana emeklilik hediyemdir.” demiş.
***
O güne kadar hep dürüst çalışan usta son yaptığı eserin mahkûmu olmuş.
Usta, pişman olmuş mu bilinmez?
Bu bir hikâye…
Ders alınması gereken bir hikâye…
Ömrünüzü doğruluk üzerine inşa etmişseniz, onu bir günde yıkmayın, bir anda ya da bir zevk ve çıkar uğruna yok etmeyin…
Siz siz olun, sonuna kadar sözünüzün eri olarak kalın…