NEDEN ÇİFTE STANDART?
Ne yazık ki iş, Diyarbakır…
Konu, kent meseleleri olunca…
Ya da mevzu, "birey ve ahali" endeksi, "hak talebine" dönünce; hep "çifte standart" uygulamaya maruz kalır.
Neyindendir bilemiyorum?
Suyundan mı, ekmeğinden mi?
Yoksa siyasi temsiliyetteki zafiyetten midir?
Sanırım sahipsizlik de, ötekileştirilme de, tamamen "siyasi temsiliyetteki" düşük profillikten kaynaklıdır.
Söz geçirememe!
İlgili ve yetkili zevata; "çözüme dair" baskı unsuru, olamamaktan kaynakladır…
***
Yoksa.
Ekmeğinden, suyundan, örfünden, geleneğinden, göreneğinden, kesinlikle değil.
Çünkü Diyarbakır'ın "değer ölçüleri" hiç bir şekilde, tartışılamayacağı gibi.
Gelen; ağlar… Geden ağlar sözü, "boşuna" bu kentin, karakteristik yapısı için söylenmemiştir.
***
Neyse! Mevzua gelirsek…
Önceki günkü yazımda, Dicle Üniversitesindeki "temizlik personellerine" yönelik işten çıkarılma.
Bir gün sonra da, Rektörlüğün ve Hastane yönetiminin; "oluşan" mağduriyete hassasiyet gösterme durumu.
İşte, bu çifte yazıma…
Üniversite camiasından, "yükselen" bir çığlığın mesajı not düşülmüş. Gelen mesajı aynen aktarıyorum.
Ama.
Cumhurbaşkanımıza.
Başbakanımıza.
Ve tabi ki, YÖK Başkanlığına…
Beri yanda, Dicle Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Talip Gül'e…
Ki, kentin "seçilmiş" Milletvekillerine.
AK Parti… HDP'li Milletvekilleri de dâhil olmak üzere "bu çığlık" duyulsun çağrısında bulunuyorum…
Oluşturulan çifte standart uygulamaya son verilsin.
Hak, hukuk ve adalet tecelli etsin.
***
Mesaj aynen şöyle…
Sayın Büyüktimur…
Ayrıca üniversitedeki kadrosuzluk sorununu da dile getirseniz.
Örneğin yüzlerce personel şuan bir üst kadro bekliyor.
Adam iki senedir doçent olmuş fakat kadrosu verilmiyor…
Diğeri Prof. bir diğeri de Yrd. Doç. olmuş ama kadro verilmiyor.
Birçok kişi FETÖ'den, atıldı.
Ama yerleri doldurulmadı, atama yapılmadı…
Dolayısıyla birçok bölüm ya kapandı veya daha önce sunduğu hizmetin yarısını sunabiliyor.
Bakınız, Tıp Fakültesindeki Girişimsel Radyoloji bölümü ihraçlar neticesinde kapandı…
Kilit vuruldu.
Hizmet vermiyor.
Burada işi olan hasta, Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesine gidince; 2–3 ay sonrasına randevu alabiliyor…
Özel Hastanelere gitse, "binlerce" lira fark veriyor, yeni masraflarla yüz yüze geliyor.
Şimdi bu kadrosuzluk neyin nesidir."
***
İşte bu mesaj dair, araştırmam oldu.
Hakikatten de, "anlatılanlar" devede kulak bile değil…
Çünkü oluşan "kadrosuzluk" ve gasp edilen, "haklar" açısından, durum bir hayli vahim…
Öncelikle.
Dicle Üniversitesi Rektörlüğü "bu kadrosuzluğu" YÖK'e bildirmiş.
Talepte bulunmuş… Boşalan kadrolar; "doldurulsun."
Yeni "kadrolar" tahsis edilsin diye.
Ama ne hikmetse "YÖK" kulakları, kapatmış.
Vaziyeti, görmüyor, duymuyor, bilmiyor.
Üç maymun misali…
Ortaya konulan, bir gerekçe ve verilen bir cevap da yok!
Gayri resmi, anlatıma göre…
Bir önceki yönetimde, "FETÖ'nün kandili" diye anıldığı için…
Yeni FETÖ'ler "güçlenmesin" oluşmasın diye.
Ebe yuh yani…
O zaman, "üniversiteyi" topyekûn, kapatalım.
Akademisyenleri… Hekimleri… Çalışanları. Rektörlüğü, yönetimi "lağıv" edelim…
Nasılsa, FETÖ'nün kandilidir ya…
Akla ziyan bir anlayış…
***
YÖK yetkilileri.
Süleyman Demirel üniversitesi başta olmak üzere…
Birçok üniversite için de; "bunlar" söylendi.
Ki, Üniversite'den atılan akademisyenlere baktığımızda, "en düşük" sayına görünen üniversiteler arasında.
Yani, "FETÖ'nün kandili" değil.
Eğer olmuş olsaydı; "var olan akademisyenlerin yüzde 80'ni" ihraç edilirdi.
Cezaevine konulurdu.
Ama öyle değil… "İstenilen" üniversitelere kadro veriliyor…
Ki onlarca üniversite sıralanabilinir.
Buradaki kasıt ve cezalandırmanın altında "başka bir" art niyet söz konusu!
İşte bu kasti durumun "irdelenmesi ve sorgulanması" gerekir.
Bunu da, yukarıda sıraladığım yetkili zevat yapar.
Bekliyoruz.
***
AK PARTİ FARKLI…
Hiç tartışmasız ki…
AK Parti… Türk siyasi tarihinin, en "bilimsel" partisi…
Klasik değil… Gelenekçi de değil… Oldu, bitti, gerisi tufan bizi ilgilendirmez de değil.
Ya ne…
Arayışçı… Yenilikçi… Değişimci…
Hesaplı, kitaplı, ön görülü…
Ve tabi ki; "hep konuşulan, dikkat çekilendir."
Farkında mısınız?
İşte, CHP.
İşte MHP…
İşte Saadet.
İşte, HDP ki "ayrı" tutuyoruz.
İşte, diğer siyasi partilerin hal-i vaziyeti.
İster parti içi…
İster, parti eksenli yönetimler olsun.
Vekiller… Yerel yönetimler dâhil…
Ak Parti dışında; "konuşulan" var mı?
Ya da, "değişim ve yenilime?" diyen var mı?
Yok…
***
CHP "deve kuşu" misali kafayı kuma gömmüş…
Ne iktidar, hırsı… Ne iktidara alternatif olabilme, gayesi… Ne de; "kendini" çek etme anlamında bir politika üretimi…
Varlığı; "dostlar alışverişte" görsün misali!
MHP… Kendiyle, "iç çekişme" yaşıyor.
Akşener… Dikkat edilirse, AK Parti'ye "alternatif" olma.
Veyahut Erdoğan'a "alaşağı" etme, onu hedefe alma, "muhalefetini bu minvalde" geliştirme yönünde bir niyet yok.
Ki oluşturduğu kadro… Partideki kurucular dâhil; hepsi MHP'den.
Yani plan; "MHP'yi" sonlandırmak…
Ki bu hal; AK Parti'nin hanesine su taşımıyor değil…
***
Saadet… Kendi değerleriyle, "savaşır" bir hal yaşarken.
O da; geleneğiyle "polemik" içerisinde.
Şuan ki duruşu, hele ki 16 Nisan'daki referandumdaki tavrı; "muhafazakâr muhafazakâra yapar mı" dedirtti.
HDP… Fırsatları hoyratça harcayan…
Siyasetten çok; "ideolojiyle" kendini boğduran bir halet-i ruhiyat içerisinde oldu.
Şu an ki vaziyet; "hiç bir şekliyle" hoş değil.
AK Partiye baktığımızda…
2019 seçimlerine yönelik.
Kendi ekseninde, "şok, şok, şok'lar" yaratarak, hamleler geliştiriyor.
Teşkilatlar kısmi de olsa.
Güneydoğu ve Diyarbakır bu noktada, zafiyet üretiyor.
Değişime gidiliyor.
Yerel yönetimlerde istifalar, "isteniliyor" yeni isimler eğitilerek sahaya sürülmek isteniliyor.
Yani, "kendini" yerinde sayan değil, "yenileyip, geliştirendir?"
***
Anlayacağınız.
Muhalefet partilerin yapması gerekeni.
Ak parti bizatihi kendisi; "yapıyor"…
Yani kendi kendiyle; "yarışan" bir konumda şu an…
Ne diyorduk?
Hal-i hazırdaki muhalefet, AK Parti için büyük bir şans ve nimet.
Ama gel gör ki; millet ve ülke için de, "musibet ve bela, şansızlık!"
Çünkü iktidara sorgulayan, soruşturan, denetleyen bir mekanizme üretmiyor.
Metal yorgunluğu...
Defolu. Ya da köklü değişim; şart diyebilen.
Yok.
Size göre durum nasıl?
***
GÖKÇEK İÇİN KESİN OLAN…
Melih Gökçek…
İstifa eder mi, etmez mi?
2018'i bitirir mi, bitirmez mi?
2019’un seçim takvimine gelir mi, gelmez mi?
Çeyrek asrı bulan, Ankara Belediye Başkanlığı koltuğunu, "sessiz-sedasız" bırakır mı, bırakmaz mı?
Bilmem.
Ki önümüzdeki günlerde, "çok konuşulacak?" biri olacağını söyleyebilirim.
Ama kesin olan şudur.
Gökçek.
Bir daha, ama bir daha; Ankara'dan "Belediye başkan" adayı olmayacak.
Hatta hiç bir; "yerel yönetim" kademesinde bulunmayacak.
***
VİZYON VE MİSYON!
Önceki gün.
Emniyet Genel Müdürlüğü bu minvalde açıklama yaptı.
Özellikle, FETÖ eksenli operasyonlara dair.
Malum, provokatif söylem ve eylemler hayli yaygın yaşanıyor ya…
İşi, "Sulandırmaya" çalışanlara bir ölçüde, cevap…
Tabi ki, kamu dikkatini de çekmek…
Ancak, bu beyan yapılırken, Antalya'dan gelen bir görüntü…
Derler ya; "her şeyi" tozu-dumana katarak götürdü.
Ne vizyon…
Ne misyon bıraktı…
Çünkü iki polis memuru, "ulu orta" yerde bir kadına meydan dayağı çekiyorlar.
Ellerinde coplar…
Biri vuruyor, öteki tekmeliyor…
Ki onlarca kişinin gözü önünde…
Suçu; Yabancı uyruklu olması mı?
Yoksa kadın olması mı?
Vaka bir bütünlük içerisinde; "fiili ve alenice" bir insanlık suçudur…
İki polis hakkında, soruşturma açılmış.
Bakalım sonuç ne olacak?
Umarız, vizyon ve misyon'a "halel" getirmeyen bir hüküm çıkar…
Çünkü bu görüntüler ve vaka, "Emniyet'e" alenice bir suikasttır…