ON GÖZLÜ KÖPRÜNÜN İKİ GÖZÜNÜ "KÖR" ETTİLER?
İnanın ki...
Nasıl bir ifadeyle, mevzuya gireceğim…
Hangi "sözcüğü" öne…
Hangi kelimeyi, başa alacağımı şaşırmış durumdayım…
Bir o kadar da…
Öfkeli…
Gergin…
Ve dağınık bir ruh hali içerisindeyim ki "pimi çekilmiş" bomba gibiyim…
Ki patlamamak…
Gelene…
Gidene "verip veriştirmemek" elde değil…
***
Evet!
Tüm bu "asi ve agresiflik" halim…
Sizin de!
Gördüğünüz aha bu "resmin" muhtevasına dairdir…
Baksanıza…
On gözlü köprü…
Sekiz göze düşürülmüş…
İki göz "toprakla-taşla" doldurulmuş…
Kapatılmış…
Artık iki gözde, Dicle'nin suyu akmıyor…
Yaya yolu yapılmış…
Basamaklar oluşturulmuş…
Çay bahçesine dönüştürülmüş…
Masa sandalye atılmış…
Yani, "alan" işletmeye açılmış…
Ve daha da; "yeni alanlar" için genişleme yapılıyor…
***
Hissediyorum!
Ki elde değil…
Sizler de…
Vaziyete vakıf olanlar da…
"İsyan" bayrağı açmış duygu körüğüyle, görüntü karşısında "alabora" olmuşsunuzdur…
"Nasıl olur?" diye…
Bir tarih…
Bir medeniyet…
Diyarbekir'i,
Amed'i,
Diyarbakır'ı sembolize eden…
Şarkılara, türkülere, hikâyelere…
Sinema filmlerine…
Yani "kültürel" zenginliklere "hazine" olmuş; "On gözlü" köprünün iki gözü!
Ne acıdır ki; "kör" edilmiş…
Toprakla…
Taşla…
Ticari menfaat uğruna; "doldurup" görmez edilmiştir…
Katledilmiştir…
***
Diyarbakırlımın dediği gibi…
On gözlü köprü için…
Gelinen aşama itibariyle; "Vay malamınê..?"
Tarihçesi ki…
Kimi kaynaklar, 6 yüzyıl diyor…
1. Anastasios Dönemi..
Kimi kaynaklar Bizans dönemi…
Emevi…
Mervaniler…
Yani silsile misali; "binlerce yıllık" bir geçmişe sahip bir abide…
***
Tabiata…
Doğa felaketlerine..
Savaşlara…
İlçesi Sur'u "virane" eden, hendek ve barikat…
Beri yandaki; "operasyonlar…"
En önemlisi de…
Yerel güçlerin; "vahşi iştahına" bile; "dayanabilen…"
Direnen, ayakta kalmayı başaran; "On Gözlü" köprü…
Maalesef…
Bugün, "sırtından" hançerlenmiş bir durumda…
Aldığı yara; "iki" gözünün kaybedilmesi…
***
Hep derim…
Ah Diyarbekirim ah…
Taşı gibi, bahtı da "kara" kadim şehrim...
Sahipsizlik…
Umursamazlık…
Ve sorumsuzluk "kasveti" içerisinde "kurtulamadım" şu kara bulutların, dehlizinden…
Dedim ya…
"Alabora" olmuş bir ruh haliyle, klavyenin tuşlarına vuruyorum…
Bir tarih; "açıkça, alenice" yok edilmiştir…
***
Yapım alanına…
Bir tabela asılmış…
Üstündeki ifade aynen şöyle…
"Diyarbakır İli Dicle Vadisi, Kırklar Tepesi Rekreasyon Alanı, Kentsel Tasarım ve Peyzaj Uygulama Yapım İşi.."
Yok, daha neler?
Biliyorum…
Diyeceksiniz ki…
Birileri "Kırklar Dağını" imara açıp; "betonlaştırarak" hançerledi…
Diyarbekir'in "siluetine", indirme yaptı…
"Tarumar" etti..
Birileri de…
Var alan tarihin "siluetine", çifte hançer indirdi…
Arada bir fark var mı?
Sanmıyorum…
***
Nerdeyse!
10 yıldan bu yana araç trafiğine kapatılan…
Ki dönemin…
Vali ve ilgili birimlerce "onarılan"…
Hatta "köprü" zayiat görmesin diye hemen dibinde köprü yapılmışken…
O dönemde bile…
Böylesi bir tahribata "meyil" verilmezken…
Bugün; bu hale dönüştürülmesine anlam veremiyorum?
***
Sonuç itibariyle!
Sormak istiyorum…
Turizm açısından "cazibe" merkezi olan…
UNESCO'ya aday…
Ve Surlarımızla, Hevsel bahçelerimizle; "entegre" olmuş On gözlü köprü için…
Ki burası sit alanı…
Kim, kimler…
Hangi kurum…
Ya da heyet çevre düzenlemesi adı altında; "böylesi" bir tarihi katliama "izin verdi, olur” denildi?
Kim…
***
Diyarbakır Valiliği…
Büyükşehir Belediye Başkanlığı…
Sur Belediyesi…
Dicle Üniversitesi…
İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü…
Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu…
Ve daha bilemediğim, etkili ve yetkili kurumlar…
Yani, "sorumluluk" noktasındaki bilumum, resmiyet…
***
Jeolojik devirlere ait bir yapı…
Ender bulunan tarihsel bir zenginlik…
Ve olağanüstü özelliklere sahip bir abide…
Hangi yasal mevzuata…
Kritere…
Gerekçeye…
Dayandırılarak, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından…
"Proje" adı altında On gözlü köprünün; "iki gözünü" kör ediyor…
Yetmediği gibi…
Burayı da; "birilerine" çay bahçesi olarak, işletme hakkı tanınıyor…
Nasıl ihale edildi?
Kim kime peşkeş çektirdi?
Hep meçhul!
***
Vaziyet!
Kim ne derse desin…
İşin bütünlüğünün; bir fırsatçılık "ihtiva" ettiği açık…
Ki Diyarbakır Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü…
Klişeleşmiş haliyle…
Tabiri caizse; "ben bilmez, merkez bilir" deyip her şeye "kapıları" kapatıyor…
Her meselede olduğu gibi…
Bunda da; "ketum…"
Lakin, "tahribat üzerine yarattığı tahribatlarından da" geri kalmıyor…
***
Evet… Birileri…
Her kim olursa olsun…
Kamuoyunu…
Bizleri…
Diyarbakır ahalisini; "tahribat" hakkında…
Açık, şeffaf…
Tartışma götürmez bir hakikatle; bilgilendirsin…
Lakin mevzuu; çok ama çok "hamuru su alacak" bir mevzuu…
Çünkü eştikçe, sorguladıkça; "mesele" daha bir vahamet kazanıyor…
Bugün ön gözlü köprünün "iki gözü.?"
Yarın diğer gözler…
Tıpkı, "Sarı inek" misali, Diyarbakır'ın tarihi de, kültürü de "böyle" tüketilecek…
Sur'lar öyle olmadı mı?
Burçlar öyle olmadı mı?
Hanlar, hamlar, kiliseler, tarihi evler olmadı mı?
Diyeceğim odur ki;
"Vay malamınê Diyarbekir…"
***
SİYASİLER NEREDE?
Eeeyy siyasiler!
Diyarbakır'ın "seçilmiş" vekilleri…
İktidar, muhalefet "mensupları"…
Sizler…
Tabi ki, İl Teşkilatları…
STK'lar…
Çevreye duyarlı olduğunu söyleyen…
Tarihe sahip çıktığını ifade eden…
Siz, platformlar…
Diyarbakır ahalisi…
Sahi sizler; "mevzuya" nasıl bir mesafedesiniz…
Fransız mısınız?
Yoksa Irak mısınız?
Her ne iseniz…
Bilin ki "vebali" büyük, bedeli de her halükarda size ağır olur…
Benden söylemesi…
Sonra, kem-küm yok…
***
SUZAN SUZİ…
Ne diyor…
On gözlü köprüyle özdeşleşen tarihi “Kırklar Dağı” türküsü..
Şöyle sesleniyor sevdiğine…
“Kırklar Dağı'nın düzü
Karanlık bastı bizi
Kör olasan zalım Suzan
Zalım Suzan
Ziyaret çarptı bizi
Köprü altı kapkara
Ana gel beni ara
Saçlarıma kumlar doldu
Tarak getir sen tara
Gazi köşkü serindir
Dicle suyun derindir
Ağlama sen garip anam
Kadir Mevla’m Kerimdir…
**
Ne diyelim?
On gözlü köprümüzle ilgili oluşan tablo için…
Elbette ki; "Kadir Mevla’m Kerimdir"…