OTORİTER YAPILARIN SAVAŞI…
Haberlere bakın…
İlk'i… Cizre'nin Sur mahallesi'nden..
Sukanalı sokak..
8 No'lu ev..
Sokağa çıkma yasağı var...
Önceki gece 22.45'te taranıyor..
Kurşunlardan biri Anne Soulın İnce'nin kucağındaki Miray'ın "başına" isabet ediyor…
3 Aylık Miray İnce, ağır yaralı….
***
112 Acil Servis…
Ve 155 polis imdattan "yardım" isteniyor..
Sokakta hendek ve barikat olduğu için "Ambulans" giremiyor..
Zorunlu olarak en yakınındaki caddede bekliyor…
73 yaşındaki dede Ramazan İnce…
42 yaşındaki halası Rukiye İnce…
Can havliyle Miray bebeğin "minik bedenini" kucaklayıp ambulansa götürüyor…
***
Savaş hali...
Ellerinde, beyaz bayrak…
Ama barışçıl olmalarına rağmen kurşunların hedefi…
Görgü tanıklarına göre arkalarından, "keskin nişancılar" ateş açmış…
Yani, taranıyorlar…
Dede Ramazan, Hala Ruken de, ağır yaralı...
Miray Bebek Cizre Devlet Hastanesi'nde hayatını kaybediyor..
Doktorların, tüm çabasına rağmen "Melek olup" uçuyor ebediyete…
***
Dede ve Hala ise ambulans Uçak'la Adana'ya götürülüyor..
Ne yazık ki…
Ramazan İnce de kurtarılamayarak hayatını kaybediyor.
Hala ise hala "ölüm kalım" savaşı veriyor.
***
Bir başka habere bakın…
Bu kez adres Silopi…
Cizre'nin bitişiği…
Hendek ve Barikat siyasetinin getirdiği "sokağa çıkma" yasağı…
7 gün önce…
57 yaşındaki Taybet İnan..
O da; "evinin kapısı" önünde, başından vurulmuş…
"Keskin nişancı"
Cenazesi, Miray bebek'le birlikte, "hastane" morgundan alınırken, isyan sözcüğü şöyle.
"Ne insanlık..
Ne Merhamet..
Ne de Vicdan kalmamış?"
***
Abdurrahman İnce… Minik bebeğin amcası…
Devlet yetkililerinden bu sorunun çözülmesi için bir an önce adım atmasını talep ediyor..
Ve ekliyor..
"Yeter artık, bir evde 3 aylık yeğenim, 80 yaşındaki babamı kaybettim.
Bu olaylar büyümeden, başka bebekler ve insanlar ölmeden bu savaşı durdurun.
Barış olsun artık, bu olaylar daha nereye kadar devam edecek?"
Ama kime dersin?
***
Ya, Kütüphanenin ateşe verilerek yakılması!
O'nun da haberi…
Şırnak il merkezinde; kundaklanmış…
İçeride onlarca öğrenci…
Ki 17 öğrenci "diri diri yakılmak" istenilirken, kurtarılmış…
Gelinen hale baksanıza…
"Gözü karalığın, vicdani ve insani körelmenin" ne kadar travmatik hale geldiğini gözler önüne seriyor…
***
En sıcak haber…
Üç asker hayatını kaybetmiş… İki de yaralı var…
Ve sivil çatışma…
Cizre ve Silopi'de çok sayıda yaralı…
Evet, Yaşanan ve yaşatılan hadiseler elbette ki; ilk değiller…
Ki son, olacaklara da benzemiyor…
Çünkü, Güneydoğu'nun yaşadığı bu travma; 40 yıldır var…
Ölümlerin..
Öldürmelerin; yargısız infazların. Katliamların; "bizden aldıkları" yüzler, binler değil..
On binlerdir…
Rakam telaffuz ediliyor; 50-60 bin…
Bence iki katıdır…
***
Gelinen nokta açısından herkesin cevap aradığı soru…
Ne olacak bu hal?
Hep böyle kanlı; "çatışmaların" ortasında mı yaşanılacak?
Kaotik..
Şiddeti, terörü, öfkeyi, bölünmeyi "körükleyen" atmosferi mi, soluyacağız?
Huzur olmayacak mı?
Barış, kardeşlik "naraları" atanlar, hep yalan mı?
Doğrusu; her şey "meçhul" bir ruha sahip..
Kim kime, hangi zikre hizmet ettiği; bilinmiyor…
"At izi, it izi" misali…
***
BU NASIL BİR OLGUNSUZLUK?…
Ülkenin siyasileri…
Hükümeti…
Muhalefeti…
STK'lar… Ve Kanaat önderi denilen; aksakallılar(!)…
Ne acı bir tablo ve ruh halidir ki…
Herkes "kendi meşrebinde", deve kuşu misali "gerçeklere" karşı, kafalar kuma gömülmüş…
Hırs, kibir ve "üstünlük" taslayıcılık"
Uzlaşmadan uzak, "şiddet ve terörü" körükleyen bir zihniyet!
Olgunluk yok…
***
Cumartesi günü!
Yazmıştım…
Liderler turunun "yaşanılan" sürecin "gazını" olabilir mi diye?
Yani, 30 Aralık'taki Davutoğlu ile HDP kurmaylarının "yapacağı" görüşmeyi, kast ederek.
Çünkü uzun süreden beri; "görüşülmüşlük" yoktu…
Anayasa.. İç Tüzük.. Bütçe…
Her ne kadar bu başlıklar "ana gündem" idiyse de, "bölgeyi kan revan" haline dönüştüren, ortamda konuşulurdu, diye bekliyorduk…
***
Yine aynı minvalde…
DTK'nın öncülüğünde, Diyarbakır'da iki gün süren toplantı vardı…
Buradan verilecek "sağduyu" mesajları…
Sonuç bildirgesinde; "çatışmayı değil, barışı" öne çıkaran, değerlendirmenin olacağı…
Tüm bu hissiyatların paralelinde; "hal-i hazırdaki" gerilim ve tansiyonu düşürmeyen; "gaz" kısmi olarak alınırdı diyordum…
Ama ne yazık ki..
Gerek iktidar cephesi olsun,
Gerek, HDP olsun..
Gerekse diğer bileşenler olsun….
Maalesef sorunu çözme noktasından uzak kaldıkları gibi yanan ateşi; "daha" bir körüklediler diyebilirim…
İpler koptu… "Masada oturmanın anlamsızlaştığına" karar verildi…
***
Şöyle ki…
DTK toplantısında konuşanlar ne dedi?
"Öz Yönetimi" savunuyoruz…
Hendek ve Barikatlar için de şehir gerillası "savaşmak için, bunları açmadı…
Kendilerini korumak için açtı.
Polise.. Askere.. Jandarmaya karşı.
Bir okurum bu yöndeki ifadelere şöyle bir yorum getirmişti..
Demişti ki..
"Devlet ne yaptı da, hendek kazma ihtiyacı çıktı? Zaten, hendek kazılırken devlet orada yoktu ki?
Evet… Hendek.. Barikat.. Ve Yasaklar.. Öz Yönetim..
Sonuç itibariyle Başbakanlık açıklama yaptı..
HDP ile yapılacak görüşme "iptal"…
“Bu üslupsuz yaklaşımla görüşmenin, aynı masayı paylaşmanın anlamı kalmamıştır…”
***
PEKİ NE ZAMAN KONUŞACAKSINIZ?
Dedik ya hakikatlerden, kaçınılmaz…
Onun için, yineliyorum ve diyorum ki…
Bugün;
Konuşulmayacaksa,
Bir araya gelinmeyecekse,
Çözüm üretmede işbirliği yapılmayacaksa,
Halkın, ülkenin selameti için "barış" istenilmeyecekse,
Bebek Miray'ların ölmemesi için,
Kardeşin kardeşe "öfke ve silah" doğrultmaması için,
Ey siyasiler,
Ey halkın iradesinin temsiliyetini alanlar,
Ey ülkenin idaresini elinde tutanlar "söyleyin" siz ne zaman konuşacak, tartışacak, uzlaşacaksınız?
***
Tuzu kurular…
"Gelin bir kaçak çayımızı içer gider" demekle…
Bir iki "devrimci" sloganı attırmakla…
Direneceğiz.. Öle öle, zafere gideceğiz demekle..
Karşı cepheden…
Tek bir kişi "kalana kadar" operasyonlar sürecek…
Kürt'ün kanı akacak...
Bunlar da "kim", demekle ne zafer elde edilebilinir, ne de sorun çözümlenebilinir?
***
Ne hazindir ki…
Hepiniz… Evet hepiniz; "vicdaaaan" mahkumusunuz..
Çünkü olan insanlarımıza oluyor…
Her gün onlarca kişi ölüyor..
Miray gibi bebekler…
Ramazan dede gibi, yaşlılar..
Ruken gibi kadınlar..
Ya polis, asker, genç, sivil yani "insanlarımızı, evlatlarımızı" kaybediyoruz…
***
Soruyorum!
Nerede demokrasi anlayışınız,
Nerede insan hakları haykırışınız,
Nerede özgürlük, eşitlik, adalet ve barışa olan özleminiz,
Nerede hukuk devleti,
Nerede, halklar için mücadele fikriyatınız…
Maalesef yok..
Zerre-i miskal kadar ne var, ne de uyguluyorsunuz…
***
Hepiniz..
Şiddete, teröre, öfkeye, kine nefrete dayalı bir "otoriterleşme"
"Otoriter bir rejim" yaratma gayreti içerisindesiniz.
Herkes, hukuku "kendi otoriter rejimine" göre uyguluyor.
Ki bu da; "insanlığın katliamıdır"
Hal-i hazırda yaşadığımız zihniyetinizin ürettiği "kan ve gözyaşıdır?"