ÖYP'LİLER; "NEDEN HOCAM NEDEN?!"

Bir serzeniş mektubundaki; "ifade" böyle…

"Neden hocam neden?"

Önceki gün aldığım bir mektup…

E-mail olarak gönderilmiş…

İmzalı…

Mektubu buradan "sansürsüz" olarak sizlere ve muhataba aktarmak istiyorum…

Mektup, Dicle Üniversitesindeki 138 ÖYP'linin "ortak" mesajı…

Ki onlardan gelmiş…

Üniversite camiası…

Ve Diyarbakır ahalisi…

Tabi ki, Türkiye'nin geneline dair yapılan bir “keyfiyetin oluşturduğu mağduriyetler zincirini" aktarıyor…

***

"Kadim Kenti Karanlığa iten Bir Tuhaf Kurum: Dicle Üniversitesi" diyerek başlayan mektup aynen şöyle...

Sayın Büyüktimur;

Öncelikle Diyarbakır’ın sorunlarına kayıtsız kalmadığınız için teşekkür ederiz.

Bizlerin yani 13.700 ÖYP’li Araştırma Görevlisi akademisyenin kadroları bir gecede işgüzar Rektörlerin ve bazı torpil sevici bürokratların manipülasyonuyla KHK’yla 33/a (daimi kadro statüsü) ‘dan 50/d (geçici kadro statüsü)’ye aktarıldı..

Yani Lisansüstü (Yüksek lisans ve Doktora) eğitimini bitiren ÖYP’li akademisyen diplomasını aldığı gün işten çıkarılacaktı.

Ve hiç bir işleme gerek kalmadan bu gerçekleştirilecekti.

1 Eylül 2016’da alınan bu karar 13.700 gencin hayatını belirsizliğe itti.

15 Temmuz sonrası kaos ortamını fırsat bilenler ÖYP sistemiyle TORPİLSİZ ve MÜLAKATSIZ atanan liyakatli gençleri Akademinin dışında tutmak istediler..

2010’dan beridir “biz kendi adamımızı alamıyoruz, biz kendi öğrencilerimizi kadroya alamıyoruz ÖYP ile bilmediğimiz adamlar kadrolara giriyor” diye homurdanan bazı rektör ve dekanların ekmeğine yağ sürüldü..

Emeğiyle hakkıyla torpilsiz mülakatsız bir şekilde atanan başarılı ÖYP’li genç akademisyenleri saf dışı bıraktılar.

( Bu sistemin Alım şekli: ALES, DİL puanı, Okul Mezuniyet Puanının ortalamasıyla YÖK KPSS sistemine benzer bir şekilde MERKEZİ atama yapıyordu)

***

Sayın Büyüktimur;

Daha sonra yapılan bu haksızlığın farkına yavaş yavaş varılmaya başlandı…

Çünkü KHK’larla ihraç edilen kamu personelleri içerisinde en düşük oranda olan bu grup yani 13.700 kişi içerisinde 180 civarı bir ihraç olunca oran %2 bile değilken, bu TEMİZ grubun hakkının kirli ellerle gasp edildiği geç de olsa anlaşıldı.

Ancak Türkiye’de en büyük sorunların başında gelen “hatayı kabullenme ve geri adım atma” zafiyeti nedeniyle KHK ile alınan haklarımız KHK ile geri verilmedi.

YÖK Başkanı Yekta Saraç, bir genelge yayınladı.

Genelge özetle şöyleydi:

Kadrosu 50/d’ye (geçici statüye dönüştürülen) Araştırma Görevlilerin kadrolarının tekrardan 33/a’ya (Daimi kadroya dönüştürülmesi) dönüştürülmesi.

Yani haklarının iadesi..

İlgili üniversitelerin Bölüm başkanlarının teklifine, fakültelerin yönetim kurulu kararına ve REKTÖRLERİN olurlarına bırakılmıştı..

Ve bu kadro iadelerinin “01.01.2018” öncesinde yapılması gerektiğini bu tarihten sonra kadro iadelerinin olmayacağı genelgede açıkça belirtilmişti.

Bu durum çok tehlikeliydi..

Çünkü 13.700 gencin geleceği Rektörlerin iki dudağı arasına bırakılmıştı.

***

Sayın Büyüktimur,

Biliyorsunuz maalesef üniversiteler soydaşlarla doldurulan çiftliklere dönüşmüştü.

Eski YÖK başkanı Yusuf Ziya Özcan:

"ÖYP sistemiyle; Bizim amacımız akademisyenliği babadan oğula geçen bir meslek olmaktan çıkarmaktı…

Anadolu’nun başarılı genç beyinlerini torpilsiz bir şekilde akademiye kazandırmak…

Yeni kurulan üniversiteler başta olmak üzere gelişimini tamamlayamayan üniversitelere akademisyen yetiştirmekti" diye birçok kez beyanda bulunmuş..

Ki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a ÖYP’lilere sahip çıkılması konusunda mektup iletmişti.

***

Sayın Büyüktimur;

Gel gelelim Dicle Üniversitesinin bu konudaki skandal kararına...

YÖK başkanı…

Hükümet sözcüleri…

Muhalefet liderleri…

Ve sendikaların tamamı…

ÖYP’li Araştırma Görevlilerinin kadro iadelerinin yapılması gerektiğini defalarca belirtmesine rağmen…

Ne yazık ki, Dicle Üniversitesi bu durumu dikkate almadı…

"27.12.2017’tarihinde yani 01.01.2018 kadro iadelerinin yapılabileceği son tarihe 3 gün kala…

Ki, bölüm başkanlıklarının olumlu teklifi ve yönetim kurulu kararı olmasına rağmen…

Maalesef Rektörlük bünyesinde bulunan 138 ÖYP’li Araştırma Görevlisinin kadro iadesini yapmadı…

“Kadro iadeleri uygun görülmemiştir” diyerek hazır kadroyu ve akademisyeni elinin tersiyle itti…

Ve kapı önüne bıraktı…

***

Haber kanallarında, gazetede köşe yazılarında da “ Diyarbakır’a Hoca gelmiyor, akademisyen bulamıyoruz” denilerek, tepki konuluyor…

Rektör Talip Gül’ün bu minvaldeki beyanlarının samimi olmadığını bir kez daha ortaya çıkarmıştır.

Oysaki 01.01.2018 öncesi kadro iadesi yapan üniversitelerin sayısı 80’i geçmiş…

İstanbul Medeniyet Üniversitesi…

Adnan Menderes Üniversitesi…

Mustafa Kemal Üniversitesi…

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi gibi her an akademisyen bulma kolaylığına sahip üniversitelerle…

Şırnak Üniversitesi…

Munzur Üniversitesi…

Hakkari Üniversitesi

Ve Fırat Üniversitesi gibi Akademisyen bulma zorluğu yaşayan üniversiteler ÖYP’li gençleri yani hazır kadrolu elemanlarını kadroya geçirip haklarını iade etti..

Hem adaleti sağlamış oldu..

Hem de iyi yerlerde Doktora yapan genç beyinleri bulundukları şehre kazandırmak için önemli bir adım atılmış oldu…

“Hoca bulamıyoruz Diyarbakır’a akademisyen gelmiyor” diyen Dicle Üniversitesinin elindeki bu fırsatı neden teptiğini anlamamız ilk zamanda çok zordu?

Ama 138 ÖYP’linin kadrosunun boşalacağı bunun yerine açıktan atamalarının yapılabileceğinin Bütçe Kanununda yer alması olayın diğer boyutunu gözler önüne serdi…

Yani yine Dicle Üniversitesi birilerine peşkeş çekilecek…

Yine birilerinin oğlu, gelini, yeğeni, kadroları gasp edilen ÖYP’lilerin yerine torpillerle gelecek…

Kadim kent bir kez daha karanlığa itilecekti.

***

Sayın Büyüktimur...

Peki, bizlere yani 2010 yılında kadrolu atanıp 2016’da kadrosu elinden alınan fakat 01. 01. 2018’de tekrardan kadrolarımızı yani geleceğimizi, hakkımızı, emeğimizi alma şansımız varken bunu da yitiren 138 ÖYP’li Genç Akademisyene ne oldu?

Ne olacak?

Başlayayım;

Doktoramız bitti diye yani büyük üniversitelerde başarılı bir şekilde DR. Olduk diye 5’imizin kadro ile ilişiği kesildi.

Şu an Doktoralı işsiziz…

Çoluk çocuğumuz ile kış günü zor zamanlar yaşıyoruz.

Bazılarımız Doktoralarımızı yapıyoruz ve eğitimimizin bitmesine birkaç ay kalmış durumda…

Doktoramız bitince işsiz kalacağız.

Bazılarımız evimizi taşıdık…

Eşlerimizin tayinlerini aldırdık…

Ancak birkaç ay sonra işsiz kalacağız…

Çünkü bizler de Doktoralarımızı başarıyla bitireceğiz…

Bazılarımız yeni doğum yaptık, bazılarımız borca harca girdik.

Bazılarımız bu kentin haritada yerini bilmezken, bölgeye katkı sunmak için geldik ama elimizden alındı tüm haklarımız.

Ve netice itibariyle yavaş yavaş bu 138 kişi kadrosuz kalacağız.

Sessiz sakin bir şekilde dikkat çekmeden Dicle Üniversitesindeki ÖYP’liler kentten ve Üniversiteden tasfiye edilecek.

Sayın Büyüktimur;

Tasfiye edilince ne olacak?

Aktaralım…

Biz doktoralılar başka kentlere, kendilerine değer veren üniversitelere geçeceğiz…

Evet, belki bir süre işsizliği tadacağız ama eninde sonunda bir yerlerde başlayacağız…

OHAL bitecek, kazanılmış hakkımızı geri alacağız.

80 üniversite hak iadesini yaptı…

Yapmayan 22 üniversite neden yapmadı?

Yargı önünde kamu zararının bedelini ödeyecekler…

Ancak biz kırgın gençler yeni hayatlar kurmuş olacağız…

Diyarbakır bizim için sadece hayallerimizin çalındığı kent olarak kalacak.

Peki ya burası, Diyarbakır, buradaki öğrencilerin suçu ne?

Onca büyük üniversitede doktora yapmış genç akademisyenden ders alma şansını ellerinden alanlar…

Kendi çocuklarına torpille kadro verenler…

Onlar hesap vermeyecekler mi?

Kış günü işsiz kalan bu gençlerin hesabını kim verecek?

Kim sahip çıkacak bu hakkı gasp edilenlere?

Kim hesap soracak bu gaspçılara?

Ya da herkes yine susacak, kent karanlıkta debelenirken…

***

Evet…

ÖYP'lilerin "serzenişini" içeren mektubun muhtevası böyle…

Bakalım, kamuoyu ne diyecek?

Özellikle de…

Dicle Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Talip Gül ne gerekçe gösterecek?

Bilemiyorum…

Lâkin bildiğim şu; Dicle'nin ötesinde "fena" bir uyutma ve uyuma var?

Hayırlı cumalar…

***

TANRIKULU'NA KİM OY VERMEDİ?

Merak edilen soru…

CHP'li Sezgin Tanrıkulu…

Nasıl olur da; Kılıçdaroğlu'nun "anahtar" listesinde olmasına rağmen Parti Meclisine seçilemedi…

Dışarıda kaldı…

Üstü çizildi…

Sezgin'e kim oy verdi, kim vermedi?

Kemal Bey'i "takmayan" kim?

Öyle ya…

Bazı CHP'lilerin dediği gibi…

ABD "ajanı" olma vasfıyla "üst aklın" tavsiye ettiği isim…

"Bizim elemanımız!"

CHP'de "Kürt" köprüsü!

Yani "Türk solu ile Kürt solunu" CHP'de entegrasyon eden biri…

Ki Kemal Kılıçdaroğlu'nun "kontenjanından!"

***

İşte bu soru…

Ve merak içeren mevcudiyeti..

Önceki gün, Büyüktimur'la Gündem programı sonrasında..

Ki gecenin ilerleyen saati olmasına rağmen; Ankara'da siyaseti soluyan bir isimle istişare etme imkânı buldum…

Eski siyasetçi…

Dediği şu…

Sezgin'e oy veren kesim; "batı illerinden!"

Karadeniz…

Ege…

İç Anadolu…

Marmara…

Peki, vermeyen kim?

Doğu ve Güneydoğu illeri…

Yani Kürt bölgesi…

Neden; CHP'li Kürtler Sezgin'e oy vermedi?

Sizce oyunbozanlık nedir?

Kürt ittifakını kırmak mı?

Kürt ittifakını sağlamlaştırmak mı?

Hangisi…

Kafa karıştı?

CHP'ye "akıl sır erdirmek mümkün mü?!'

Ama işin hikmeti; önemli!

***

 

DOĞRU SİYASET!

Soralım!

Doğru siyaset "neyle" ölçülür?

Sayısal çoğunlukla mı?

Yoksa siyasal ağırlıkla mı?

Hangisiyle?

Biliyorum…

Diyeceksiniz ki "günümüz" siyaseti mi?!

Ne yazık ki…

"Sayısal" ağırlıkla, kendini idame ediyor…

Siyasal ağırlıkla değil…

Eee…

Hal-i âlem orta yerde...

Demek ki mesul belli…