Özgürlükçü mü, Güvenlikçi mi, Ayrıştırıcılık mı, çözüm!
Bilmem;
Farkındamısınız, hadiselere ikmal noktasında.
Kürt hakları.
Ya da Kürtlerin sorunları.
Newruz'la,
Bir kez daha farklı, "değer" kazandı, "sürecin" rotası.
Her ne kadar;
İnadım inad, oldu bir murat ise taraflar açısından.
Ancak;
İlk etaptaki görülen odur ki "korku" ve tabi ki eskiye dönüş mü dedirtiyor?
Murat yok.
Daha bir çözümsüzlük var kaygısı hâkim diyebilirim.
***
Kesinlik ifadesini;
Zaman süreci içerisinde göreceğiz.
Amma velâkin;
İşleyişle alakalı şuan üç "yol çizgisi" hayli geliştirilmeye başlandı.
Özelliklen de;
Hükümet.
Muhalefet.
BDP.
Ve Devlet'in "dokusuna" sirayetli, siyasetin meşrebinde "ivme" aldı.
Taraflar;
Benimsedikleri, "kavram" çizgisinde ifade ediyorlar.
***
Ki görünen de o.
Mevzu;
Özgürlükçü stratejinin "potasında mı"
Yoksa;
Güvenlikçi, düşüncenin uygulamasında mı?
Veyahut,
Ayrılıkçı istemin, "hayat" aksiyonunda mı, çözüm bulacak.
Yani;
Çözüm mü ikmal olacak yoksa baskın mı üstün gelecek?
Her nasıl ise;
Tehlikeli ve enva-i gölge oyununa, gebe bir hal-i vaziyet içeriyor!
***
BDP.
Özelliklen de PKK.
Şuan;
Oluşa gelen olaylarla alakalı, hükümeti "güvenlikçi" politika üretmekle suçluyor.
Newruz'a getirilen "yasağı" dayanak göstererek.
Önceki yıllarda; "yasak" yoktu neden şimdi yasak!
Tabi suçlarken;
Sokaktaki atmosferi de; "özgürlük" düşler olarak görüyor.
Diyor ki;
"Serhıldan" yani sokağa dökülüş, "Kürt sorunu" müzakere temelinde, siyasi çözüm getirecek.
Eğer;
Bu sokağa dökülüş, Newruz'un "ateşi" olmazsa idi.
O zaman;
Hükümet "güvenlikçi" politikasıyla, diyecekti ki Kürt sorunu yoktur!
***
Ne var denilecekti?
Var olan;
Sorun PKK ve terördür denilecek!
Bunu deyip;
Duruma farklı bir düşünce bina edecekti.
Bahar'ın gelmesiyle birlikte;
Güneydoğunun genelinde,
Sınır ötesinde "güvenlik" politikası uygulayıp operasyonlar düzenleyecekti.
Böylece;
Türkiye "devlet değişimi", akıl yeniliğine gitmeden "sağırlar diyaloguna" devam edecekti.
Yani;
Bu düşünceyle olup-biten hadiselere meşruiyeti kazandırıyor.
Tabi kendi, perspektifinde bakıyor.
***
Gelelim;
Hükümet ne diyor?
Dünkü Parti grup toplantısında;
Başbakan Erdoğan konuşmasının ekseriyetini, Newruz’a ve olaylara ayırdı.
Ancak;
Fikr-i bakış ve duruma "analizde" biraz, algı arızası gördüm.
Şöyle ki;
Eski strateji ve geçmiş söylemlerle duruma, bakış koydu.
Dedi ki;
BDP Kandil'den aldığı "talimatları" yerine getiriyor.
PKK.
Nevruz Bayramı'nı "zehirleyerek" istismar etmiştir.
Örgüt aylardır çağrı yapıyor.
Newruz bir başkaldırıya dönüktür" diye.
Bunları ifade ederken;
BDP'ye bir kez daha siyaset üretmemekle, suçlayıp "BDP kendi politikasını üretmiyor." dedi
***
Tarafların;
Hadise ve süreç üzerindeki "meşruiyet" arz ettikleri beyanlar bunlar.
Peki,
Siz nasıl görüyor ve yorumluyorsunuz?
Taktir sizin.
***
Düşünüyorum;
Özgürlükçü politika mı?
Güvenlikçi anlayış mı?
Ayrılıkçı zihniyet mi üstün gelecek?
Doğrusunu isterseniz.
Tabiri caizse;
Er meydanı denilen "güreş alanında".
Derler ya;
Erler çıktı meydana,
Biri birinden merdane,
Biri ak, biri kara, biri hizip.
Mevlam her birine kuvvet vere!".
İşte;
Bu üç stratejik "yol çizgisi" ciddi manada, bir birini sorguluyor.
***
Amma velâkin;
Çözümsüzlük dehlizinde, gidiliyor.
Çünkü;
Devasa örülmüş bir "Sağırlar diyalogu" var.
İki taraf ve tüm taraflar için de geçerli.
İşte;
Bu çağın vahim ve tehdit üretici duvarı, yıkılmalı ki, "ne düşünüldüğü, söylenildiği" bilinmeli.
Sağırlar
Politikası terk edilerek, herkes "duyguyla" değil, akılla konuşmalı.
Yoksa;
İki inad bir murat hiç bir zaman olmaz!
"İki yanlış da bir doğru etmez"
***
Diyoruz ki;
Türkiye değişmeli, devlet nizamı gözden geçirilmeli.
Hatta;
Yerelde özerklik dahi tartışılmalı.
Velhasıl;
Yeni bir "yönetimsel" rejim inşası gerektiğine vurgu yapılırken.
Biz hala;
Ayrılıkçı,
Güvenlikçi ve samimiyet içermeyen sözde "özgürlükçü" bir, kavram hizip’iyle mesele kovalıyoruz.
Özü unutarak,
Söze yöneliyoruz, kendimize "tuzaklar" hazırlayarak!
Bile bile lades misali.
***
Sonuç itibariyle;
Geçtiğimiz hafta başından itibaren "dillendiriyoruz".
Ortak okul "buluşması" gerekir diye.
Şimdi;
Devletin de,
Hükümetin de,
Muhalefetin de,
BDP'nin de,
Özelliklen de PKK'nın süreçle alakalı "yeniden" düşünme ve ortaya konulan politikaları "öz eleştiri" noktasında; sorgulamalı.
Gözden geçirmelidir.
***
Çünkü;
Küresel ve özellikle Ortadoğu’daki güçlerin "kesiştiği" noktada bulunuyor Türkiye!
En hasiane;
Duygu ve tavırla oluşabilecek kaos bilinmelidir ki "en kanlı diktatörü" yaratır!
Newruz'u,
Bir ders-i ibret olarak "taraflar" açısından kabul edip, "diyalog ve müzakere" evresine geçmeliyiz.
Hatırlayın;
Bundan kaç ay önceki şahit olduğumuz "diyalog" sürecini.
Gördük ki "ülke ve millet" açısından, ne kadar demokratik bir kazanım ihdas ettiğini.
Onun için;
Doğru yol "sağır diyalogunu" terk etmektir.
Duyan, konuşan ve tartışan, uzlaşı getiren politika benimsetilmelidir.
Ayrıntılar,
Saplantılar olmasın, tıkayıcı edilmemeli.
***
En önemlisi;
Millet olarak,
Ülke bireyleri olarak;
Ne BDP'nin,
Ne PKK'nın,
Ve ne de iktidarın "ayrılıkçı" düşünce ikmal eden söylem ve politikasının "alkışlayıcısı" olmamalıyız.
Üstadın ifadesiyle;
"Karnından" konuşmalara artık "yemlik" olmamalıyız.
Yüreğimizle,
Aklımızla, yarınların hesap ve düşüncesiyle "tavır koyup" onları uyarmalıyız!
Geçmişimiz;
Bir günlük değil, bin yıllıktır!
***
Buarada;
Ahmet Türk'e provokatif "yumruğun" sahibi bulunmalı.
Yargı önüne çıkarılmalı.
Batman Valilinin "komisyon" kurduğunu, Savcılığın da soruşturma başlattığını haber aldım.
Olumlu bir gelişme.
Hadiseyi kınadığımı belirtirken;
Hükümetin de, Türk'e "geçmiş olsun" mesajını da vermesini doğrusu beklerdim.
Ortak,
Akıl ve uzlaşı için, "köprü" olabilirdi.