Rahmetle anıyoruz!

Mehmet Emin Altındağ.

Münir Mennan.

İkisinin.                 

Dün birlikte, ebediyete intikallerinin 14 yıl dönümüydü.

Şehitlikteki kabristanının başında ailesi.

Sevenleri,

Dostları ve Söz ailesi.

Birliktelik içerisinde, hüznü ve acıyı paylaştı.

Dua edip, "ya sabır" dedik.

Andık. Ve sizleri unutmadık, unutmayacağız!

Yokluğunuza da alışamadık dedi...

Rahmetle anıyoruz.

***

Bu duyguların, körüğü içerisinde şunu hissettim!

Aradan, koca bir 14 yıl geçmesine rağmen, sanki dün gibiydi.

Derler ya; "zaman su gibi akıp" gidiyor.

Aslından akan zaman ömürden ve kâinatın, değer ölçeğindendir.

Ölüm.

Ebediyete intikal.

Tartışmasız, hayatın ta kendisi ve gerçeğidir!

Ayette de ifade edildiği üzre; "her canlı" bir gün "fani ölümü" tadacaktır.

Kaçış yok.

Hele ki, ayrı-gayrı, öncelik, ya da kayırma yok.

Günü. Saati, dakikası, saniyesi gelince!

İnsanoğlu her canlı gibi fani olur.

***

Şöyle çevremize bir bakalım.

Hiç kuşkusuz ki söyleyeceğimiz ilk söz şu olur.

"Kimler geldi kimler gitti, neler yaşandı, yaşadık".

Zamanı gelen, ebedi hayata göç ediyor.

Sevdiklerimizi,

Arkadaşlarımızı,

Eşimizi, dostumuzu,

Kardeşimizi,

Anamızı, babamızı kaybediyoruz.

 

***

Şükürler olsun ki;

Allah-ü Teâlâ, her ölüm karşısında insana.

Fani olanın yakınına.

Bilakis kendini Allah’a teslim etmiş olanlara sabr-ı cemil niyaz eder.

Yoksa hiçbir insan. Hiç bir canlı.

Ölümlerin.

Bıraktığı acıların ve yoklukların karşısında normal hayatına devam edemez!

Zordur.

***

Ama bazı ölümler var ki çok daha acıdır.

Ölümün şekli,

Bıraktığı iz,

Ve geridekilerin yaşadığı acıların, sorgusu!

Derindir.

Hem de çok ama çok derindir.

Kim derse ki, "Ateş düştüğü" yeri yakıyor.

Doğru değil.

Çünkü O ateşin yaydığı alana sirayeti vardır ki, küllenmez!

***

İşte, Mehmet Emin Altındağ.

Ve Münir Mennan'ın ölümü da böylesi bir körükte!

Ona.

Patron demedim.

İşveren de demedim.

Bir dost, bir arkadaş olarak, hep hasb-i hal ettik.

Ki, Münir Mennan.

Kardeş gibi.

"Ölümleri" böylesi acının ikmaliyle yüreklerde ter-ü taze!

***

Vefatlarının,

Her sene-i devriyesinde, yazmışımdır.

Ve yazmaya da devam edeceğim.

1991 ila 2007 yılları.

Hele ki; 1998 ila 2001 yılları.

Belki her yıl aynı cümleleri sıralıyorum, ama hakikat ve duygu seli bu cümleleri peş peşe sıralatıyor.

Tarifi yok.

***

Evet.

O yıllar, o egemen güçlerin hakim olduğu yıllar.

Bizler ve özellikle bölgemiz için...

Bu yıllar "kozmik" karanlık yıllardı.

Jitem’in,

Derin devletin…

Ve bugünkü tabirle Ergenekonun egemenlik kurduğu yıllardı.

***

Dün kabirlerin başında dua ederken.

O günü. Ve evveliyatında, yaşadıklarımız.

Yani;

Merhum Altındağ ve Mennan'ın şüpheli ölümü.

Doğrusu, aklıma merhum Ali Gaffar Okkana yönelik "suikast" geldi.

Ki Okkan ve Altındağ son zamanlarda "en sık görüşen" dosttular.

İkisinin de hedefi; Diyarbakırspor'u şampiyon yapmaktı.

Ama ömürleri yetmedi.

***

Evet.

28 Şubat süreci!

Ve 2000'l i yıllar.

Türkiye'nin dehlizli karanlık yüzün saklayan yıllardır!

O tünelde birçok faili meçhul cinayetler işlendi…

En büyük suikastlar organize edildi.

Bürokratlar, Yazarlar, aydınlar ki merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal.

Lice'de Bahtiyar Aydın suikastı.

Rahmetli Emin beyin "meçhul ölüm" haftası tam bir derin süreç idi.

***

O günü, hafızalarda tazelesek.

Önce hukuksuz bir şekilde gözaltına alındı.

Hayali suçlamalarla isnat edildi.

O günün; DGM Başsavcısı Nihat Çakar'ın direktifleriyle.

Akla-hayale gelmeyen senaryoyla "gözaltına alındı-alındık" sorgulandı- sorgulandık.

***

Ölümünden bir gün önceydi.

Babası Mehmet Ali Altındağ ve iki çalışanı hiç yoktan gözaltına alındı.

Sudan bahanelerle.

Yine baş aktör dönemin Başsavcısı Nihat Çakar.

Direktifler yine ondan.

Tıpkı bu dönemin, "Paralel" yargıçları gibi.

Bir gün sonra ölüm haberi geldi.

***

O gün.

Emin bey ve arkadaşı Münir Mennan'ın gelişinden herkes haberdardı.

Başsavcısı Çakar'dan tutun da,

JİTEM'in,

Komutanların ve diğer güvenlik birimlerinin hepsi.

Biliyorlardı ki.

Erzurum'dan Bingöl üzeri, Diyarbakır'a geleceğini.

Çünkü Babası gözaltına alınmış.

Baba sevgisi beklemeye gelir mi?

***

Yola çıktı.

Geçişlerin kontrollü.

Araç ve içerisindekilerin; "kayıt" altına alındığı bir dönemde, Erzurum'dan Bingöl üzeri Diyarbakır'a gelmek üzere yola çıktı.

Bingöl'ü.

Genç'i geçti, "kayıtlar mevcut" karakol geçiş kontrollerinde.

 Lice'ye yakın Abbalı Karakolu mevkii.

Ki burası o günde, bugün de, "Termal Kamera" kontrolü altında.

Geçişler, "belli bir saat sonra" güvenlik eşliğinde konvoyla, yapılırken onlara geç(!) deniliyor.

Ama ne olursa, bu geçten bir kaç dakika sonra oluyor.

Çünkü karakolun dibinde, meçhul şekilde uçuruma yuvarlanıyorlar.

***

Kimse görmüyor!

Ertesi gün sabah Telekom işçileri tarafından, "fark" ediliyor.

O gün, olay yeri kameraya alınıyor.

El ilginç ve hala sırlar âleminde bulunan olay da olay yeri görüntülerinin haber ekibinin önü kesilerek "ellerinden alınması".

Meçhul Sivil JİTEM'ciler!

Beyaz bir minibüs.

 

***

Evet.

Gözaltından, ölüme uzanan süreç.

Birçok soru işaretlerini içeriyor.

Zaten mevzuu da soru işaretlerinin çokluğu değil.

Yaşanan vahim hadisenin hukuktan kaçırılmaya çalışılmasıdır.

Ya da hukukun dışında tutulma gayretkeşliğidir.

Kamuoyunun,

Sevdiklerinin,

Bizlerin ‘normal kaza değil ‘dediği bir vaka nasıl olur da ciddi şekilde araştırılmıyor?

Hep ifade etmişimdir.

1991'den tutun da, bu haince sinsi olayın vücuda getirilmesine kadar.

Özellikle Diyarbakır'da yaşanan "karanlık" hadiselerin üzerine gidilseydi ülke bugün bu halde olmazdı.

***

 

 

Sonuç itibariyle;

Bir ülkede ne zaman adalet doğru işlerse!

Bilin ki o zaman yürekler huzura kavuşarak, rahatlar.

Evet, Merhum Emin beyi ve Münir Mennan’ı rahmetle anıyoruz.

Mekânları cennet olsun.

Ve diyoruz ki;

Yaşadığımız sürece,

Bu gazete ve televizyon olduğu müddetçe

Vefatlarının üzerindeki karanlık ellerin ortaya çıkması için mücadele etmeye devam edeceğiz!

Hak, hukuk ve adalet dağıtıcıları.

Hele ki, devleti aliye.

Adalet hükmünüzde "hakkaniyet" varsa ki var olduğunu beyan ediyorsunuz.

O zaman bu cinayet ve suikast olarak gördüğümüz hadiseyi "hakikat" defterinize işleyip, irdeleyin.

Sizleri üzerinden 13 yıl geçse de, göreve çağırıyoruz.

Adaleti tecelli edin.

Evet.

Bir kez daha ruhları şad olsun, Mekânları da cennet olsun.