REKTÖR GÜL…

Dün…

Buradan seslenmiştim…

Rektör Prof. Dr. Talip Gül…

Niye; "konuşmuyor?" diye.

Niçin mi?

Üniversite hakkındaki; "şaibeler…"

Ulu-orta konuşulanlar.

Gazetelerin yazdıkları.

Niye bunlara dair iki kelam etmiyor.

Doğru mu?

Külliyen yalan mı?

Neyse!

Bize dair yansıyan bir durum yok.

Ama duyduğum kadar "istişareye" dalmış.

Konuşursak ne olur?

Konuşmasak ne olur?

Akıl verenler…

"Kep düştü kel göründü" misali yakalanmamak için.

Ağ oluşturmuş…

Çaktırmadan bir vecize aktarmışlar...

Aman ha aman hocam...

"Söz gümüşse, sükût altınmış" diye!

Yani nasihat vermişler.

"Susalım hocam."

Ama şu hakikati unutmuşlar…

Mevzu bu değil ki.

Mevzu, "sükût ikrardan" gelir, gerçeğidir…

Susmak kabullenmektir…

Ne diyelim?

Kendileri bilir.

Tabi ki yetkili ve etkili zevat da!

 

 

 

 

***

 

 

 

KLİMA DENETİMLERİ…

 

 

Serzeniş yanıt buldu…

Belediye.

Ve Kooperatifler devreye girdi...

Toplu taşıma araçları.

Özellikle minibüsler artık klima çalıştırtamazlık yapmayacaklar.

Klimaları ful çalıştıracaklar…

Uymayana ceza uygulanacak.

Belediye ekipleri de denetimlerini sıklaştıracak.

Buarada.

Kurula uymayan.

Mızmızlık yapan.

Arızalıdır deyip, işin içinden toplu taşıma araçları mutlaka "belediye ve kooperatiflere" plaka ve tarihiyle bildirilsin.

Çünkü "kolektif" bir denetim şart.

Evet.

Havalar 45 derecenin üzerinde.

Ki kurumlar, idari izin uygularken.

Klimasız ortak; "hayatı olumsuz" etkiler.

Onun için; "duyarlılık" herkes için.

 

 

 

 

 

 

***

 

 

 

ÇAĞIN HAKİKATİ…

 

 

Biraz da Zülfüyâra dokunalım…

Ne diyorlar?

İğneyi kendine, çuvaldızı başkasına.

İşte çağın hakikati…

Önce;

Mücahit diye arz-ı endam eder.

Sonra;

Müşahit diye, evrime yakalanır…

Bilahare zirve yapar.

Ve Müteahhit olup "piyasanın" burjuvası kesilir.

İtirazı olan.

Varsa…

İktidar nimetine "dadananlara" baksın.

Çorbacıyken, dava adamı iken.

Müteahhitliğini yerine getirirken, holdingleşen…

Ve herşeyi "terk-i salât" eden…

Ne yazık ki…

 

 

 

***

 

 

 

KELEPÇE…

 

Zihne.

Fikre.

Beyne.

Hatta ayaklara "pranga" vurulmuşken…

Zindanlar.

Adliyeler.

Zaire mekân olmuşken...

Ele vurulan kelepçeye takılmak.

Neyse!

 

 

 

 

 

 

 

***

 

 

BAYKAL NİYE YÜRÜMÜYOR?

 

 

Öyle ya…

CHP'nin "devrik" lideri…

Türk siyasi "tarihinin", ender isimlerinden.

Solcu.

O niye; "adalet" yürüyüşünde yok.

Partisi yürüyor.

Parti lideri yürüyor.

Vekiller peşi sıra.

Ki o da o partinin, bir üyesi ve vekili!

Niye yürümüyor?

Yoksa.

Onun "adaletle" bir sorunu yok mu?

Ya da, "yürüyüş" başka amaçlı mı?

Vardır bir durum.

Ama denilene göre.

Baykal gerekçesini şöyle ifade etmiş…

Ne kadar doğru bilmem.

Demiş ki.

"Yürüyüşün ruhunu paylaşan milyonlar var(!)…

Herkes gelip yürüyor mu?"

Neyse!

Zaten yürüyüş; "kendi içinde yaman çelişki" içeriyor.

Baykal'ın "bahanesi de" işte böyle!

Eee…

Kocasakal ne diyor?

"Adalet için değil;

Atatürk için yürürüm."

Hal bu…

 

 

***

 

 

 

NE ADALETİ ARIYORSUN?

 

 

Vay be!

Kemal Alemdaroğlu…

İstanbul Üniversitesi eski Rektörü.

Nam-ı diğer; "başörtü" zulümkarı.

Hani.

Atatürk adına(!),

Laiklik adına(!),

Hak, hukuk, nizam(!) adına diyerek…

Başörtü yasağı koyan.

İkna odalarını kurdurtan.

Binlerce genç kızın, "geleceğini" karartan zevat…

Bugün…

Çakma Gandi ile yan yana yürüyerek.

"Adalet istiyorum" havarisi kesilmiş…

Peki, o kızlar için "adalet" nerde?

Hadi ordan.

"Ne adaleti arıyorsun?"

Ama diyecekiniz ki.

Ömer Bey "kambersiz düğün olur mu?"

Haklısızın.

Elbette ki olması gerekir.

Yoksa "düğün şenlenir mi?"

Hır çıkar mı?

Ne mümkün…

Söylenecek tek bir söz vardır.

O da…

"Geçmişi adaletsizliklerle dolu olanların" bugün "adalet havarisi kesiliyor" olması!

Neye delalet!

 

 

 

 

 

***

 

 

LİDER Mİ?

 

Birileri diyor ki…

Kılıçdaroğlu…

"Adalet" yürüyüşüyle tarih(!) yazıyor…

Nasıl bir tarihse.

Lawrens gibilerini savunma.

Casuslara "bel" çıkmak.

Devletini.

Milletini "elin gavuruna" gammazlayana "adalet" istemek!

Darbeye.

Darbecilere "arka" çıkmak!

İşte bunu yaparken…

Çakma Gandi, "Genel Başkan" olarak, başlamış.

Şimdi.

Yürüyüşü "lider" olarak bitiriyor...

Kriterler de sunuluyor.

Lider olmak; "tarihe" damga vurmaktır.

Lider olmak, "kitleleri" peşinde sürüklemektir.

Lider olmak, "insanların size yürükten inanması" gerekiyor?

Öyle ya!

Adolf Hitler için de "lider" deniliyor.

O da tarihe "damga" vurdu.

Ama vicdanlarda nasıl?

Neyse!

Bilen biliyor; "kimin tarih yazdığını, kimin lider" olduğunu?

Kemal bey…

Bu vaziyette ne olursa olsun.

Tarihe; "kasetle gelen lider olarak", notu düşmüştür!