ŞEHİRDEKİ TRAFİK!

Caddeleri bostanlık, insanları korkuluk sananlar..

Ne bu haliniz?

Trafikteki keşmekeşlik..

Alt yapı herkesin malumu..

Amma velâkin, üst yapıda faal olanlar, yani "sürücüler" tam bir korku "tüneli" gibisiniz!.

Yollar..

Kaldırımlar..

Üst geçitler..

Her ne kadar; "tartışmalı" yapılmış ise de..

Mühendislik..

Standart bir "veri" içermiyorsa da..

Özü itibariyle; "iş görür.."

***

Amma velâkin…

Alt yapıdan çok, herkesin rahatsızlık noktasında ortak kabulü; "toplu taşıma" araçlarının direksiyonundaki zatlar!

Şehiriçi yolcu otobüsü…

Minibüs…

Ve ticari plakalı taksiler..

Ürkütücü bir kural tanımazlıklar var…

Herkes şahit olmuştur…

Onlarca kadın, çocuk ve yaşlının bindiği toplu taşıtlardaki hal-i rezilliği..

Bir elinde direksiyon…

Bir elinde sigara…

Kulağında telefon..

Diğer eli de tabiri caizse oynaşta olan sürücünün kabadaylığını..

Ya da sürücüler…

Pişkin, vurdumduymaz ve bencil bir eda içerisindeler…

***

Güzergâhlar ralli alanı gibi..

Hırsla, aceleyle ve birbiriyle yarışırcasına...

Hızlı ve öfkeli…

Caddelerde nasıl terör estirdiklerini görmeyen, toslamayan yok!

Herkes şahit olmuştur..

Yolcu kapma yarışı…

Bir sağ bir sol…

Bir bağırış…

Bir hakaret…

Bir hareket…

Yolcuların isyanı ve sürücü pişkinliğiyle verdiği cevabı "ne olmuş ki?!"

Her gün, her saat rastlanan "çirkinlikler!

Kuralsızlık ve çılgınlık…

***

Der demez...

Hiç mi cezaya duçar olmuyorlar diye düşünüyor insan?

Onca kamera…

Onca sistem…

Onca güvenlik vaki iken…

Şahsi bir sürücünün ‘hop’ dediğinde ‘kışt’ diyenler..

Gözünün yaşına bakmayan...

Kurallar, kanunlar …

Kendi bilmez, başkalarını düşünmez olan bir hava hâkimiyeti!

Kimi minibus…

Kimi taksi…

Kimi otobüslerin şöyle dört bir tarafına bakılsın..

Tampondan..

En tepeye kadar..

Haşat bir hal vardır illaki…

***

Ortak noktaları olan "can taşıma" işine bu kadar keyfiyet olur mu?

Ki en fazla kurallara uyması gerekiyorken..

Ne yazık ki, en fazla kural çiğneyenlerin başında geliyorlar..

Mantık; “Yasalar çiğnenmek içindir…”

Caddeleri bostanlık, insanları korkuluk sananlara…

Kurallar…

Kanunlar…

Ve ilgili yetkililer, neden gerekeni yapmıyorlar acaba?

Yapmıyorlar diyiyoruz…

Eğer ki yapmış olsaydı..

"Ağzı sütten yanan yoğurdu üfleyerek yerdi…”

Kuralı da..

Nizamı da..

Saygıyı da, "nizami" yerine getirirdi?

Ama maalesef..

***

Diyeceğim odur ki…

Ya ceza verilmiyor…

Ya az veriliyor…

Ya da yanlış kişiye veriliyor…

Ya da biz "olup biteni rüyada görüyor ve yaşıyoruzdur?!"

Hele bir de..

Yolları ve kaldırımları; "otopark" sananlar var..

Sağlı..

Sollu..

Bir değil iki üç şeritli; park eden araçlar..

Engelli yolunu kapatan…

Işıkları dahi; "geçilmez" kılan, gelişigüzel heryeri babasının "otoparkı" sananlar…

Nasıl bir zihniyet?..

Teşhis koyan var ise; söylesin..

Ben akıl erdiremiyorum..

Şu Diyarbakır'ın "trafiği ve trafikteki kural koyuculuğu.."

***

HAYAT KURTARAN ŞOFÖR…

Şimdi..

Tüm bu çarpık hal-i durumun içerisinde..

Huzur veren..

Güven getiren..

Ayakta alkışlanan; "ehil ve liyakatlı" sürücülerimiz de var..

İşte onlardan biri..

Halk otobüsü şoförü Ahmet Selim Baysal…

Bakınız…

Seyahat esnasında ön koltuktaki yolcu rahatsızlanıyor..

Sabri Yılmaz..

Tavırlarından "kalp krizi" geçirdiği düşünülüyor..

Baysal..

Önce, yolculara durumu aktarıyor..

İzin istiyor..

Rızalarını alınca..

Koca otobüsün rotasını, Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma hastanesine çeviriyor..

Bir taraftan arabayı sürüyor..

Diğer taraftan; hastanenin aciline bilgi veriyor..

Öyle ki..

Acil'e geldiğinde; "ekip hazır" vaziyette...

Ve yolcu Yılmaz'a müdahele edilerek; "tedavi altına" alınıyor..

***

Yılmaz..

4 çocuk babası..

Bir kafede aşçılık yapıyor..

Yılmaz "yeniden hayata" dönüşünü Baysal'a borçlu..

Diyor ki..

"Allah razı olsun..

Eğer ki, otobüsten inmiş olsaydım…

Şu an hayatta değildim..

İyi ki otobüste fenalaştım, fark edildim!"

Baysal ise duygularını şöyle ifade etti.

Dünyanın en mutlu insanıyım..

Allah bana bu mutluluğu yaşattı.

Bir hayat kurtarmak kadar güzel bir şey yok..

Çok şükür..

Vatandaşlık ve insanlık vazifemi yerine getirdim.?!"

İşte insanlık..

Hayırlı Cumalar…

***

CEVAP ARANAN SORU!

Siyasi kulisler..

Harıl harıl..

Sağcısı da..

Solcusu da..

Ötekisi, berisi…

Bilumum..

Hepsi; bir arayış içerisinde!

Tabii ki Seçimlere odaklı..

Öncelikle, Cumhurbaşkanlığı seçimi için..

Cevap aradıkları, tek bir soru var..

O da şu..

Tek "yüzlülük mü?"

Çok "yüzlülük mü?"

Hangisi; "sandıktan oy patlaması" çıkartır?

Sahi…

Sizce de; sandıkları gümleten, hangisi olur?..

Doğrusu!

Seçmeni "tercihe" götürecek olan; zihniyettir!

Bu "tek kişi de" olabilir..

Bu "çok yüzlüler de" olabilir..

Çünkü önemli olan; "baş..!"

Baş baş değilse..

Tek yüz de..

Çok yüzler de; "sonuç" getirmez!

Yani; ittifak..

Lâkin, "komutan" şart…

***

ERKEN YOK, VAKTİNDE SEÇİM!…

Ne yazık ki…

Kime dersin..

Halen kafaları kumda olanlar var…

Anlamak zor..

Bu ısrarcılık..

Bu algı üreticilik..

Bu yalana sarılmışlık hali nedir?..

Bilemiyorum..

Hala " erken seçim" diyorlar..

Hala "baskın seçim geliyor" diyorlar..

Hala, seçimler zamanında yapılmayacak diyorlar..

Velhasıl…

Dün Bozdağ bir kez daha, ifade etti..

AK Parti Geleneğinde "vaktinde seçim" vardır..

Birileri bu geleneğe alışmalı..

Erken seçim yok..

Vaktinde seçim var.."

Bakalım, Tezcan..

Bu kadar beyana karşı; "düşüncesini" değişterecek mi?

Özellikle..

Yerel mi önce..

Genel mi önce..

Yani "sandık değişikliğindeki" beyin meşguliyetini de, sonlandıracak mı?

Neyse!…

Aklı "hakikatı" görmekte değil..

Aklı "hakikatı" bulandırmakta…

Bakalım…

Sineği saz mı sanacak.

Yoksa davul-zurna bile az mı diyecek?..