ŞİDDETİN KUMANDASI BİLESİNİZ Kİ SİZDE
Şiddet.
Ülke,
Millet ve coğrafya noktasında "hız kesmeyen" bir tehdit!
Daha doğrusu büyük tehlike.
Öyle ki,
"Şiddet" artık "insanların" kendilerini ifade etme aracı.
Tanımlama.
Pek tabi ki "çözüme giden" yol olarak görülmektedir.
Bu algılamaya.
Yani "travmatik" hal-i duruma bir de dış etkenlerin, "körükleyici" işlevde bulunması var.
Tüm bunların;
Bileşenleriyle yaşananlar; yaşamı "kaotik" hale getiriyor.
***
Öfke ve şiddet.
Bir de;
"Kin'in" ikmaliyle oluşan "üçlü" körük..
Bireyin,
Ailenin,
Toplumun,
Ülkenin ve rejimin şuan vahim düzeyde "baş düşmanı" kesilmiş vaziyette.
Çünkü
Şiddet ve bir adım öncesi "öfke" yaşamın her alanına ne yazık ki sirayet etmiş durumda.
Farklı,
Zaman ve mekânlarda, "farklı kılıklarda" hep karşımıza çıkıyor.
***
Bireysel noktada.
Bazen,
Pompalı bir tüfekle.
Bazen,
Bir silah, ya da döner bıçağı, satır muşta.
Taş, sopa, yumruk.
Ya da;
Sözlü taciz, fiziki taciz.
Veyahut 'cinsel taciz".
Töre.
Kan davası.
Toplumsal düzeyde ise;
Sosyal,
Siyasal,
Ekonomik ve Kültürel alanda.
Velhasıl sıralayabileceğimiz;
Onlarca hatta yüzlerce "şekil ve araç" var, şiddet ve öfkeyi yansıtan, dayatan.
***
Nerde;
Aile içinde,
Okulda,
Sokakta, işte.
Medyada,
Politika da,
Toplumun tümün de.
Bir de devlet kurumlarında.
Şiddet.
Ve şiddet mağduriyeti "vahim" bir yayılmacı halle, "arz-ı endam" ediyor.
Ne yazık ki;
Her geçen zaman dilimi içerisinde daha "tahribat" üretici.
Şiddet.
Öncesi öfke, sonrası da "kin" olarak karşımıza çıkıyor.
***
Evet,
Ne kadar görmek, duymak istemezsek de.
İnatla,
Karşımıza çıkıyor ve "kaçışı olmayan" bir olgu maalesef!
Tabi.
İkmaldeki "duygu" korkusu.
Her ne kadar;
Bugün başımıza gelmedi, karşılaşmadık, yaşamadık diyor isek de.
Yarının "endişesi var" yürekler de.
Tehdit ve tehlike "pusuda" misali.
***
İşte;
Bu noktada dün Dicle Üniversitesi'nde tüm yönleriyle; "Şiddet çalıştayı" vardı.
Çalıştay,
Türkiye'de bir ilk olma özelliğini taşıdığı için "önem" arz ediciydi...
Bu nedenle;
Alaka hayli yüksek olduğu gibi, "konu da" organizatörler tarafından kapsamlı tutuldu.
Doğrusu;
Çalıştaya vesile olan herkesi "kutlamak" gerekir.
***
Çünkü Toplumun,
"Kanayan" bir meselesinin masaya yatırılarak, tartışılması.
Çıkacak sonucun da;
Çözüm olabilmesi anlamında "muhataplara" rapor halinde iletilmesi.
Akademik ve bilimsel.
Meselenin,
Tüm katmanlarının "dâhil" edildiği bir ortamda, konuşulup-tartışılması.
Yani "çözümün" köprüsünü inşa etmek.
Tebrik ediyorum,
Çalıştayın Bilim Kurulu heyetini.
Tabi ki Rektör Sayın Prof. Dr. Ayşegül Jale Saraç'ı ve Genel Sekreter Sabri Eyigün'ü, "üniversiteyi" akademik ve bilimsel etkinliklerle sıkça gündeme getirmeleri.
Tartışma ortamlarını "yaratmaları" anlamında.
***
Evet.
Mevzuu;
7 alt başlıkta "ele alınarak" tartışıldı çalıştayda.
Biz de,
Mesleki anlamda, "çalıştayın" bir üyesi olarak davet edilmiştik.
"Medyada şiddet"
Başlığı altında, bazı meslektaş ve akademisyenlerle doğal ortamda "beyin jimnastiği" yaptık.
Her ne kadar;
Akademik sunumlar "masa ölçeğinde" az ve doyurucu değil idiyse de.
Sonrası;
Yani "soru-cevap" bölümündeki, düşüncelerin dışa vuruluşu "değer" aldı.
Amacına; uygun oldu.
Pek tabi ki gelecek açısından, "yol haritası" olabilecek döneler de ortaya çıktı.
Aslında;
"Medyadaki şiddet içeren" yayınların toplumdaki "olumsuzluk" yansıması.
Uzun zamandan beridir üzerinde;
"Gözlem ve araştırmalar" süregelmektedir.
***
Masadaki,
Arkadaşların "en fazla" eleştiri getirdikleri ana "neden".
Diziler.
Ve filimler.
Daha açık ifadeyle; "seçilen konular" kullanılan dil, dizi ve filimler deki "kurgular".
Medyanın dili.
Evet.
Bu minvaldeki;
Araştırmalardan elde edilen verilere göre.
Medyada yayınlanan.
Özelliklen de;
Televizyonlarda yani görsel "yayınlarda" yer alan şiddet olayları.
Diziler.
Sinema filmleri.
Haber, yorum ve tartışma programları.
Pek tabi ki;
İzdivaç ve kayıplarla alakalı, yayınların "yarattığı" algı.
Toplumda,
Özelliklen de aileler içerisinde "ciddi manada" travmatik hal yaratmaktadır.
***
Bu gerçek tartışılmaz.
Zaten;
Şiddet'in saldırganlık olgusunu "istatistiksel" olarak anlamlı bir düzeyde artışı tetiklediğini görüyoruz.
Bu olumsuz etki;
Toplumdaki "sosyo-ekonomik, kültürel" farkı da öne çıkarmaktadır.
Özelliklen de,
İşsizlik, ekonomik dengesizlik.
Politik belirsizlik.
Eğitim.
Siyasal hizip halinin var oluşu.
Dil ve din eksenli "etnik ayrımcılığın" varlığı.
Bölünmüş aileler.
Birbirlerini;
"Harmanlayan" tehlikeli bir kurgu hali.
***
İşte;
Bu kurgulu yaşam atmosferi.
Özelliklen de;
Bireysel boyutta.
0–6 yaşlar arası çocuklar ve 13–21 yaşları arasındaki ergenler acısından ciddi manada; tehdit.
Bu yayınlardan ve olumsuz modellerden en fazla etkilenen kesim, bu kesim.
Yani;
En yüksek risk altındaki gruplar bunlar.
Geriye kalan;
Yetişkin dediğimiz kesim ise "kendi yaşamını" izlediğiyle, kurgulamaya kalkışması.
***
Yazılı;
Medyanın üçüncü sayfalarına baktığımızda.
Bu etkileşmenin;
Yarattığı şiddet ortamını daha "net görebiliyoruz."
Şöyle ki;
Çocuklar ve gençler arasında, öldürme, yaralama, kavga, taciz, tecavüz ve tehdit yaygın.
Bir de;
Aile içerisindeki şiddet vardır ki "o daha vahim".
Dikkat edin;
Bir kişinin eşine, çocuklarına, anne babasına, kardeşlerine ve/veya yakınlarına yönelik uyguladığı "şiddet"?
Bir süre sonra;
Bakıyorsunuz ki "aynı ailenin" içerisinde karşı bir "şiddet" atağı söz konusu.
***
Elbette ki;
Şiddet özellikle aile içerisinde "kaba kuvvetle" sınırlı değil.
Ya da;
Şiddet "fiziki ve bedensel" olarak görmemek lazım.
Aşağılamak, alay etmek.
Tehdit etmek, ekonomik ve sosyal özgürlüğünü kısıtlamak.
Eğitim almasına engel olmak.
Zorla bir ilişkiye sürüklemek,
Zorla evlendirmek gibi etkenler.
Fiziki kadar, psikolojik "şiddetin de" tahribatı yüksektir.
Bunlar;
Tamamen kişinin kendisine olan saygısını, kendisine ve çevresine olan güvenini azaltır.
Bu güvensizlik;
Korku duymasına sebep olduğu gibi karşısındakine karşı da "öfke ve kini" besler.
O zaman;
Gerek bireysel,
Gerekse toplumsal boyutta, söz konusu olumsuz etkileri minimuma indirgeyebilmek adına.
Çözümler,
Öneriler sıralarken "arz-talep" kanadı.
Ve özellikle;
Medyanın içerisindeki oluşumların birer "ticari" kuruluş olduklarını görmek de gerekir.
Dile kolay;
Türkiye'de karasal yayın yapan 247 televizyon ve 1057 radyo,
Uydu üzerinden yayın yapan 205 televizyon ve 63 radyo,
Kablo üzerinden yayın yapan 101 televizyon olmak üzere toplam 553 televizyon ve 1120 radyo bulunuyor.
Buna bir de;
2 binin üzerinde "yerel televizyonları" ekleyin.
Yazılı,
Yaygın, bölgesel ve yerel anlamdaki sayıya baktığınızda; 7 bine yakın.
***
Bu nedenle;
Aslında sorunun daha fazla ilerlememesi için "sorumluluk" mekanizması şart.
En temelde,
Denetleme mekanizmasının "öz güven" geliştirmeli.
Kurumlar da kendi içyapılarında; "ilkeler" oluşturup, bir nev-i oto-kontrol yaratmalıdır.
"Sansür".
Ya da katı kurallı yasaların "çözüm" üretici olmadığını, yaşamın her alanında görüyoruz.
Çünkü
Medya'nın diğer bir tehdit ve tehlike olan ayağı da "Sanal medya'dır".
***
Ki araştırmalar;
Görsel ve yazılı medyadan çok artık; "sanal medyanın" toplumda "hayat terörizmini" icra ettiğini söylüyor.
Onun için;
Ülkemizdeki tüm duyarlı bireyler tarafından "meselenin" ciddiyeti hissedilmesi ve ona göre davranılması gerekiyor.
Başta televizyon şirketleri,
Program yapımcıları,
Reklâm verenler, reklâm ajansları olmak üzere.
Toplumdaki tüm bireylere, kurumlara, hükümet güçlerine ve siyasilere de bu anlamda görev düşüyor.
Tabi bir de;
Kişisel gücün kullanılması gereklidir ki bu en büyük "etkidir".
Şöyle ki;
Bizlerin prim vererek seyrettiğimiz şiddet içeren film ve dizileri, yazılı medya haberlerini kişisel gündemimizden uzak tuttuğumuz zaman.
İşte o zaman "reyting" denilen, sosyo-ekonomik, siyasal, kültürel, "erozyonun ve tahribatın" önünü kesmiş oluruz.
Bilesiniz ki;
"Kumanda" elimizde olduğuna göre; "neden maşayı" tutarken, kendimizi, ailemizi, çevremizi yakıyoruz.
O zaman;
Diyorum ki "Medyada şiddet"i minimize etmek istiyorsak.
"Kumanda" gücünü, kullanmamız gerekir.
Evet,
Huzurlu ve şiddetsiz günler temenni ederken; güzel bir hafta sonu geçirmeniz dileğiyle.