SİSTEMİN DÖNEN ÇARKI?…

 

Düşünün.

İki Vali Yardımcısı var.

Biri, "en lüks" hayatı yaşıyor.

Kendisine "çifte" makam odası yaptırıyor…

Bulunduğu katı, kendine göre dizayn ediyor…

Personel tuvaletini bile kapatıyor…

"Koku" var diyerek, alt katlara taşıtıyor…

Onbinlerce lira harcıyor.

Ki bu bina için, "yıkım" kararı alınmış.

Tahliye aşamasında.

Bir de, makam arabası var…

O biçim lüks…

Bir değil, 4 tane…

Yetmiyor, eşine de "makam aracı" tahsis ediyor.

Şoförlü.

Ki eşinin hiç bir vasfı, olmamasına rağmen.

Araba devletten.

Benzin devletten.

Şoför de...

Çocuğu olsa ona bile; "makam ve makam oracı" organize edecek.

Ali babanın çiftliği…

***

Gelirsek diğer Vali Yardımcısına…

Olağanüstü koşullarda, çalışmış...

Ne makamı odasına oturmuşluğu.

Ne da makam aracı denilebilinecek bir araç var...

Ne de lüks hayat diyebileceği; "bir ortam…"

Makam odası var, "oturulmaz".

Makam aracı var, binilmez.

Lojman var, yıkıldı yıkılacak türünde bir görev yeri?..

Yani imkânlar kısıtlı.

***

Ve bir gün nasıl oluyorsa ikisi de belli zaman dilimi içerisinde "soruşturmalık" oluyor…

İki vali yardımcısı da soruşturuluyor.

Müfettiş geliyor.

İnceliyor.

Ve hazırlanan bir rapor…

Biliyorum…

Hemen diyeceksiniz ki...

İki makam odası olan.

Her birine, onbinlerce lira harcayarak, "saltanat" sarayı yapan.

Kapı önünde, dört makam aracı tutan.

Eşine lüks araç tahsis eden.

Bilmem enva-i akçeli işlerin "organizasyonu" içerisinde olan.

Müteahhitler.

İşadamlarıyla; "mesai" yapan zat-ı muhterem "yandı…"

"En büyük cezayı" alacak..

Meslekten atılacak.

Dosyası yargıya intikal edilecek.

Terfisi durdurulacak.

Vatan ve devlet haini ilan edilerek; "toplum" dışına itilecek…

Yani kaçacak deliği yok…

***

Maalesef...

Tam aksine…

Zerre-i miskal suç teşkil edici "bir hüküm" verilmiyor..

Bilakis, "taltif" ediliyor…

Takdir veriliyor…

Yetmiyor…

Yeni yetkilerle donatılıp, "devlet malı deniz" demeye devam deniliyor...

***

Peki, diğer Vali yardımcısı için durum ne?

İşte kızıl kıyamette burda...

Sistem çarkı nasıl dönüyor dedirten durum?

Nasıl olmuşsa…

Köye Hizmet Götürme Birliğinin "pikabıyla" eşini bir yere götürmüş.

Ki olağanüstü koşullar altında…

Güvenlik nedeniyle...

Vay sen misin, "devletin" aracını kullanan.

Sen görevi kötüye kullanmışsın.

Devletin aracıyla "eşini" 40 kilometre mesafelik yere nasıl ve hangi yetkiyle götürmüşsün?

Müfettiş...

Alsana kınama.

Alsana maaş kesme.

Alsana, "sicil" bozukluğu.

Yetmiyor, "Yargı'da" hakkında dava açılsın hükmünü veriyor…

Ve o vali yardımcısı/kaymakam ceza alıyor...

Yani düzenin; "beceriksizi!"

***

Sizce…

Ülkenin haleti ruhiyatını.

Toplumdaki erozyonu.

Ve gelinen aşama itibariyle; "vaziyeti" nasıl ikmale getirirsiniz?

Devlet malı deniz yemen… Mi" dersiniz ki?

Ki bu söz, "adaletin" kimliğini almış?

Yoksa…

İş bilenin, kılıç kuşananın mı dersiniz?

Aslında ikisinin de buluştuğu kapı; "aynı!"

Banka soymak, mubah.

Ekmek çalmak suç…

İşte, Türkiye'nin geldiği nokta bu!

***

ASLAN, KURT VE TİLKİ

Bir gün, Arslan kurt ve tilki avlanmak için dağa çıkarlar.

Avlanırken geniş arazide daha çok av yakalamak için birbirlerine yardım etmek için aralarında sözleşirler. 

Aslanın kurt ve tilkiyle arkadaşlık yapmak zoruna gitse de, yoldaşlığını ikram ve lütuf olarak görür.

İşleri rast gider.

Bir yaban öküzü, bir dağ keçisi, bir de tavşan avlarlar.

Avlarını kanlar içerisinde sürükleyerek ağaçlık bir subaşına getirirler.

İyice yorulmuşlar ve acıkmışlardır.

Özellikle kurtla tilkinin, ağzının suyu akmaya başlar, paylarını bir an önce almanın hırsı içerisindedirler.

Ormanlar padişahının, bu avları adaletle paylaştırmasını beklerler.

Aslan, kurtla tilkinin açgözlülüklerini fark eder fakat sesini çıkarmaz.

Yüzlerine gülerken, kendi kendine, ”Dağıtacağım paya, adaletime güvenmeyene ben ne yapacağımı bilirim” diye düşünür.

***

Aslan, ”Ey tecrübeli ve ihtiyar kurt, avladığımız hayvanları aramızda adaletli bir şekilde paylaştır.

İyi bir adalet ortaya koy, vekilim sensin.”

Kurt, ”Padişahım! Sizin büyüklüğünüze, iri ve büyük olan bu yaban öküzü yakışır.

Çevikliğinize ve semizliğinize uygun düşer.

Keçi, orta boyda ve irilikte, o da bana uygun düşer.

En küçüğümüz tilki olduğuna göre, avımızın en küçük parçası olan tavşan da onun hakkıdır” der.

Aslan bu paylaştırma karşısında kızıp kükrer…

”Ey kurt! Nasıl paylaştırdığını pek anlayamadım.

Ey kendini bilmez eşek!

Yaklaş ve karşıma geç de bir daha söyle” der.

Yanına yaklaşınca bir pençe vurarak kurdu parçalar.

***

Aslan tilkiye:

”Ey tilki!

Şimdi bu avları adaletli bir şekilde sen paylaştır bakalım.

”Tilki önce aslanın önünde saygıyla eğilir, yer öper sonra,

”Bu semiz yaban öküzü, efendimizin kuşluk yemeğidir, güne bunu yiyerek başlarsınız.

Şu keçi de aziz padişahımıza, öğle yemeği için güzel bir yahni olur.

Lütuf ve kerem sahibi sultanımızın akşam yemeğindeki çerezi de tavşan olsun” der.

**

Aslan…

”Ey tilki, adaletin ışığını sen yaktın.

Tam hakça paylaştırdın.

Söyle bakalım, bu taksimi kimden öğrendin?..”

Tilkikuyruğunu bacaklarının arasına sıkıştırıp kurnazca gülerek…

”Kurdun başına gelenlerden efendim, kurdun başına gelenlerden” der.

Aslan, ”Alçak kurdun başına gelenlerden ibret alıp hikmetle davrandığın için, bütün avları sana bağışlıyorum” diyerek tilkiyi ödüllendirir. 

Paylaştırma işi önce kendisine verilmiş olsaydı, kurdun akıbetine uğrayacak olan tilki, avların taksimini kurttan sonra yapmış olmaktan dolayı yüzlerce kere şükreder.

***

DIŞI DEĞİL, İÇİ ÖNEMLİ!

Şu "Atlet" vakasına nokta koyalım!

Vatandaş…

İşte halk adamı, polemikleri.

Yeter artık...

Son bulsun…

Şu atasözüne, kulak verelim…

Ki, "adam mı, değil mi?"

Ne diyor…

Nice insanlar gördüm, üzerinde libas yok.

Nice libaslar gördüm, içinde insan yok!

***

Demek ki…

İster atlet giy.

İster, çizgili pijama giy.

İster "kasket" tak.

Ya da, terlikli, pijamalı, fileli çarşı-pazar yap!

Hiçbiri…

"Halk adamı. Sade vatandaş" yapmayacağı gibi…

Dışarı da atmaz.

***

Nitekim…

İster takım elbise giy.

İster smokin giy.

İster ekose ceket.

Kolye, künye, küpe tak…

Sınıf atlaman ne mümkün.

Çünkü "içindeki" malzeme ve zihniyet önemli!

Yani dışı değil, içi adam olmalı!

Sizce…