SİYASETİN DİLİ HOŞ DEĞİL!
İç çekiyoruz ya…
Ah ki ah!
Evet, ah ki ah! "Şu siyaset dili!" ne kadar dehşetengiz bir karaktere sahip... İster iktidar olsun…
İster muhalefet olsun… Ne yazık ki "dilin kemiği" yok sözüyle; "provokatifler…" Olur, olmaz; "çatışma" üretiyorlar…
* * *
Farkında mısınız? Dil sertleştikçe… Polemikler arttıkça… Söylemler, "suçlayıcılığa" dönüşünce…
Karamsarlık üretilmeye başlanıyor…
Saldırgan… Şiddet… Kan ve gözyaşından dem vurularak, kahredici olunuyor…
* * *
Acının, acımasızlığın… Kötülükleri ikmale getiren "söylemleri" çoğalıyor…
En önemlisi… Toplumsal birlikteliği, Hayatın değerlerini, İnsani ve vicdanı tutumları, terk ettiriyor/ediyorlar.
* * *
İlla ki, suçlu… İlla ki, “alt” etme…
İlla ki “suç” üretme, arama moduna giriliyor… Velhasıl! Siyasetin dili… Adeta karşılıklı; "sokak kavgasından" beter, iğrençlikle vahşileşiyor.
* * *
Hal böyle olunca da…
Millet olarak…
Ahali olarak…
Devlet kurumları yekvücut halde…
Yani, A'dan, Z'ye herkes!
Bilaistisna…
Yaratılan "karamsarlığın" girdabına düşerek, belirsizliklerin dehlizine yuvarlanıyoruz…
* * *
Moraller bozuluyor…
Hayata dair bakış "köreliyor"
Toplumsal bir gerilim hâkim oluyor…
Ekonomik buhran… Ticari belirsizlik…
Yarınlara dair, "kötümser" duruş, inanılmaz bir şekilde beyin kemiriyor.
* * *
Diyeceksiniz ki!
Hal-i hazırda yaşadıklarımızın hiç mi, ilgisi yok…
Etkisi söz konusu değil…
Elbette ki var…
Yaşanan ve yaşatılanların; "bir sebebiyeti" var…
Yok değil…
* * *
Hele ki, içteki yaşadıklarımız/çatışmalar…
Komşu ülkelerde olup-bitenler…
Küçümsenecek değil…
Ama!
Bu değildir ki; "yaşananlar" oldu diye, ülkenin bütünlüğüne "havlu atmak"
Yani, mücadeleyi bırakmak…
"Teslim" olmak…
Kafaları kuma gömüp, "avcıya gövdemizi" yem ettirmek…
* * *
Bilakis!
Siyasetin dili…
İşte tam da burada "kavrayıcı" olmalı..
Yıkıcı değil… Bütünleyici olmalıdır...
Kafalar kumdan çıkarılmalı..
Uyanık olunmalı..
Hadiseleri "at gözlüğüyle değil, atın gözüyle" görmeli, bakmalı.
Ne var ki, "herkes" felaket tellallığına soyunmuş… Siyasetçiler…
Ve onların nam-ı hesabına sözde yazıp-konuşanlar…
* * *
İyimserlik üreten olmadığı gibi; konuşan "bir siyaset dili de" yok…
Olmadığı içindir ki…
"Birbirlerini" boğazlayıp duruyorlar…
Hem de, ulu-orta yerde.
* * *
İşte, Anayasa Komisyonu…
İktidar üyeleri de… Muhalefeti temsil edenler de "uzlaşıcı" olmadıkları gibi…
Bu işi "nasıl sabote" edebiliriz… Nasıl, "toplumdan" nefret duygusunu geliştirebiliriz…
Gaflet ve delaleti içerisindedirler…
* * *
Ha keza!
Darbeyi araştırma komisyonu da!
Ya Meclis'teki, "kamplaşma"
Hepsi…
Sanki ettikleri yeminin…
Aldıkları vekâletin, "en baba düşmanı" koduyla, "saldırgan ve kötümser" tavır içerisindedirler.
Tansiyon dinmiyor...
* * *
Neyse ki! Millet, "aklıselim" içerisinde, olayları irdeliyor, görüyor, sorguluyor…
Yarına dair; inanmışlığını elden bırakmıyor…
Türkiye'nin, Dinamizmine, Değerlerine,
Birikimlerine, "güçlü dokusuna" vakıftır…
* * *
Dikkat edin…
Siyasetin diline sorsanız..
Size, zerre-i miskal, şu ikmali yapmaz…
"Biz suçluyuz" diye…
Öyle…
Demokrasimizi güçlendirelim.
Özgürlüklerimizi artıralım.
Toplumsal refahı birlikte "inşa" edelim; demezler!
* * *
Neyse ki!
Siyasetin dışında da bir hayat var…
Asıl hayat bu…
Her ne kadar…
Siyasetin kahredici dili; "o hayata" karışıyorsa da…
Hala da; "Ümit varız ki", yıkıcı olamayacaklar?
Çünkü halk "onlara benzemek" istemiyor?
Eee millet artık Arif…
* * *
BİR ALEMSİN SEN KEMAL BEY!
Siyasetin yıkıcı diline sahip zevattan biri...
Kılıçdaroğlu…
Her günü..
Her anı; “pimi çekilmiş” bomba gibi...
Bakınız…
Yine yaptı yapacağını..
İlahi adam…
Gaf değil..
Gaflette değil..
Çünkü kendisi için artık bini bir para oldu..
Sanırım ayık anı artık yok gibi...
Baksanıza…
Söylediklerini kulağı duymuyor!
H H H
Ne diyor, Kemal bey???
Osmanlı'ya dair…
Diyor ki,
“Osmanlı, “şeker üretememiş.?”
Yani hayıflıyor, küçük görüyor…
* * *
Düşünün..
Viyana kıyılarına kadar dayanan…
Yer küresinin nerdeyse, 3'te 1'ini elde eden..
Zaferlerden zaferlere koşmuş..
Binlerce yıllık, “devletleri” yıkmış..
Devasa bir Osmanlı İmparatorluğunu kurmuş..
Hükümran olmuş…
624 yıl gibi uzun bir zaman diliminde tarihsel bir “yönetimi” ikmale getirmiş..
* * *
Medeniyetleri..
Dilleri..
Dinleri; “yönetiminin” altında, özgürce yaşatmış.…
Her gittiği ülkede..
Coğrafyada;
Mimarından, üretimine kadar “dahilikler” icra etmiş…
Ki kalıntıları hala vaki iken..
* * *
Osmanlı'ya diyorsun ki..
Bir "şeker dahi" üretememişsin..
Ne diyelim...
Kendi mirasını,
Kende dedesini,
Kendi öz vatanını; "Lozan’da" satıp, "zafer diye" söylenene..
Söylenecek söz ne olabilir ki?
* * *
Ha bir de..
Suriye operasyonuna dair bir gafleti var ki..
İnanmak zor...
İktidara söylenmiş…
Demiş ki.. “Dünyayı sen mi kurtaracaksın, ne işin var, Suriye'de..?”
* * *
Tabi, beddua mı..
İçteki niyetin dışarı vuruşu mu?
Bilemiyorum?
Onlar diyerek..
Şu ifadeyi kullanmış...
“Suriye bataklığından çıkamayacaklar..
Çıkamazlar…”
Kim? Her halde onlar dediği; "mehmetçikler" olması gerekir…
* * *
Çünkü..
Suriye batağında, siyasi hasımları yok…
Ne Erdoğan..
Ne Yıldırım..
Var olan tek güçümüz var o da Askerlerimiz…
* * *
Yani.. Diyorsun ki..
"Asker o bataktan, çıkamaz..?"
Şimdi oldu mu?
Hem atanı; "itibarsızlaştıracaksın.."
Hem de,"evladını da" güvensizleştireceksin….
Sahi sana ne demeli?
Ben sözcük bulamadım..
Siz bulabildiniz mi?