STAJYER TACİZİ Mİ?

Duayen bir avukat.

Öyle böyle bir duayen değil.

Yılların tecrübesine sahip.

Bir dönemin de "çok tercih" edileni.

Eski Parlamenterlerden.

Demokrat diyorlar!

Örgütçü bir "Yurttaş" kimliğine sahip.

***

Hakkında, ciddi bir suçlama var.

"Yüz kızartıcı".

Ne yapmışa gelince?

Suçlayanlar diyor ki ne yapmamış ki?

Diyen de.

Yeni Demokrat Kadın oluşumu!

Üç yıllık bir yapı.

***

Beyanları.

Basın açıklamaları havada uçuşuyor.

İnternet sayfalarında, çarşaf-çarşaf konuşuyorlar.

İddialarına göre;

Yurttaş denilen avukat "stajyer bir bayanı" taciz etmiş!

Yani, "Sistematik bir taciz!"

***

Mesele şuan için "Yargıya" intikal etmiş!

Gerek tacize uğrayan "suç duyurusunda"  bulunmuş.

Gerekse de YDK, Baro Disiplin Kuruluna şikâyette bulunmuş!

Anlayacağınız!

Mevzuu hal-i hazırda; "hukuksal" süreç kimliğini almıştır.

***

 

"Taciz" iddiası.

Yeni yasal düzenlemeyle;

Bu minvaldeki suçlama, artık kişinin beyanını yeterli görüyor.

Bir şikâyetle; "suçlanabilinirsiniz".

Arıza-i bir durum!

İyi niyet pek geçerli bir hal değil.

***

Neyse.

İftira mı?

Hakikat mi?

Her ne ise, hangi amaç kurgulanıyorsa!

Dedikodu da denilebilinir.

Komplo da.

Onu, "yargısal" süreç içerisinde göreceğiz!

Tabi ki, Baro'nun tavrı de önemli?

***

Hakikatten;

Stajyer avukat tacize mi uğramış?

Yoksa Yurttaş için bir komploya kurban mı edilmek isteniyor?

Malum, çok şey ihtiva eden bir seyre sahip, Yurttaş’ın konumu!

İntikam duygusu mu var?

İç-dış bağlantılı bir "linç" girişimi mi?

***

Her ne ise.

Ama ne demişler.

Ateş olmayan yerden de duman çıkmaz!

Üzüntü ve tiksindirici bir zafiyet!

Ayıp!

***

BİR KEMİK AT DA GÖR!

 

Öyle ya.

Şuan yaşadığımız bir mevsim değil.

Sis yok.

Kar, çamur, dondurucu soğuk hiç yok.

Kaldırımlar da "buz" tutmuş değil.

Uçaklar iniyor.

Karayolları doğru seyir içerisinde.

Yani sıkıntı yok.

***

Kısacası.

Yazdan, bur gün.

Hava hayli güneşli.

Baharın coşkusu her yere hâkim.

İşte böylesi meteorolojik havada Hazreti Mevlana talebeleriyle "külliye"ye doğru yürüyor.

Tabi ki, "dünya" meseleleri üzerinde de, mülahaza ederek.

Derken.

Şirin bir köpek, yavrularıyla oynuyor.

Etrafta da diğer köpekler.

Kaynaş vaziyetteler "kardeş" misali!

***

Görüntü.

Talebelerden birinin dikkatini çekiyor.

İç geçirerek şöyle diyor:

—Ne güzel bir kardeşlik sergiliyorlar.

Keşke insanlar şu köpeklerden ibret alsa."

***

Bir an için, duraksar Mevlana!

Çünkü "manzara" kendisine masumane gelmiyor.

Ermiş biri.

Peşin bir kanaat söz konusu.

Bunun da "hatalı" olduğunu hatırlatarak, talebesine şöyle der:

Tabi ki hayat ölçüsü vererek.

—Sen bir kemik at aralarına da gör kardeşliği!

***

 

El hak.

Hakikat dolu bir söz.

Eee.

"Gerçek kardeşlik menfaat imtihanından geçebilmiş kardeşliktir."

Mevlana özetle böyle ifade ediyor.

Onun için.

Bütün dünya menfaatleri bir kemik parçasından ibaret.

Az-büyük veya az-küçük olmuş fark etmez.

Sonuçta kemik...

Köpekler, sırtlanlar, akbabalar...

Onlar leş ile beslenen, leşte bir gıda lezzeti bulan mahlûklardır.

***

Ama velâkin, ya insan!

Cîfe-i dünya için, dünya denen leş için İnsanoğlu "kardeşiyle" boğuşmalı mı?

Eşrefoğlu Rûmî Hazretleri bu noktada şöyle der.

Bu dünyâ cîfesin nefs iti komaz

Gönülde azm-i dîdâr olmayınca!

Demek ki dünyaya köpek nefsiyle, iştahıyla bakınca geçimsizlik kaçınılmaz!.

Kavga ise "hiç" bitmez!

Pek tabi ki, bazen köpeklikte duramıyor, nefsin freni sırtlanlaşıyor!

***

Nitekim.

Mehmet Âkif’in tasvir ettiği câhiliyyedeki gibi..

Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta,

Dişsiz mi bir insan?

Onu kardeşleri yerdi!

Kısacası.

Kardeşlik imtihanından muvaffakıyetle çıkılamayınca?

Menfaat çatışmasında nefse mağlûbiyet gelince?

Tartışmasız hal-i vaziyet ikmal oluyor.

***

Kendimizden.

Ailemizden.

Çevremizden.

Cemaatimizden.

Eş-dost, akrabadan.

Velhasıl.

Ülkenin yekûnundan bahsedelim.

Görüntü; "Görünen köy kılavuz istemez" diyor.

***

Var olanlara bakın...

Enva-i menfaat, koşuşturması içeriyor!

Fitne.

Fesat ve bozgunculuğa kurgulu bir yapıda...

"Dünya malı."

Yedi kat yabancıdan daha "duçar" vaziyet!

Aslında.

Hepsini "yakıp-yıkan, uçuran" şu üç olgudur.

Haset.

Hırs.

Enaniyet.

***

Bakın.

Ülkemizde, siyasi kulvardaki fırtınaya.

Hükümet içerisinde.

Devlet mekanizması içerisinde.

Muhalefet.

İktidar, STK'lar dâhil olmak üzere.

Yani, Yasama, Yürütme ve Yargı "erklerin" yekûnu.

Yanında da.

Kuresel dokudaki "menfaat" işbirlikçilerini katın.

***

Hepsindeki "kısır" döngü nedir?

Yani "kavga ve çatışma" hesabı.

Ne varsa; "Menfaatlerin paylaşılmaz" oluşudur.

Çünkü.

"Menfaattir" kardeşlik mayasını bulandıran!

Ne ırk,

Ne mezhep,

Ne renk,

Ne inanç farklılığı?

Bunlar varsa da "menfaatin" eldesi için bahanedir.

***

Pazarlık mı?

Siyasi ve politik "hesap mı?"

Görüntüye "himmet" eden düşünce mi?

Maalesef.

Hiç biri "yekûn" bir kardeşliği pekiştirmez.

Ki, tarih sayfalarında, "kanıt mevcudiyeti" bol.

***

Şu iyi bilinmeli.

Kardeşlikte, hele ki toplumsal kardeşlikte,

Bir millet olabilme "kardeşliğinde."

Ana hikmet samimiyete kurgulu "fedakârlıktır".

Özüne özgü; "empatidir"?

Ama bizde var mı?

Bilemiyorum, çevremize bir kez daha bakıp cevap verelim.

Var mı?