STK’LAR SIÇRAMA BASAMAĞI MI?

STK. Ya da STK'lar.

Evet, kısaltılmış, tanımlamaları böyle.

Açılımları ise; Sivil Toplum Kuruluşları-Örgütleri.

Aslında bu ifade de "geneli" tanımlamakta.

Neyse!

STK'lar. Hiç kuşkusuz ki, Demokratik, çağdaş ve gelişmiş toplumlarda.

Varlıkları ve yapı şekilleriyle "demokrasinin" dinamikleri olarak, görülür.

Ki bu tanım ve toplumdaki algı, tamamen "O kurumların" vasıflarına özgü faaliyetleriyle ikmaldir.

Lakin; özünde örgütlü toplum yatmakta.

Nasıl ki, Siyasi Partileri "demokrasinin" vazgeçilmez unsurlar olarak görülüyorsa.

Modernite, özgürlükçü ülkelerde "STK'larda", aynı öneme sahip oldukları gibi.

Gelişen toplumların "olmazsa olmazıdır", bireylerin "örgütlü" olması.

Çünkü sivil örgütlenmende ana gaye "siyasi otoritenin" baskısından uzak.

Ancak, kamusal alanda "etkili" olmak, baskı unsuru olabilmektir.

***

Gönüllülük esasına dayalıdır, "hizmet" aktivitesi.

Yurttaşlık bilincini geliştirir.

Pek tabi ki, çoğulcu demokrasiden, "katılımcı demokrasiye" geçişinin, basamaklarıdır.

Birey kendini hem örgütlü, hem de idari mekanizmaya karşı "söz söyleyebilen" olarak görür.

Tabi, pek çok alan vardır, "Sivil örgütlenmede".

Mesleki, Düşünce, Kültürel, Sosyal yaşam!

Velhasıl "düşünen ve üretebilen" olabilmede katılımcı olabilmektir, Örgütlü olmak!

Yani sorunlara çözüm arayan,

Bilimsel araştırmalar yapan,

Hizmet eden ve barışçıl bir yapıya sahip olabilmeye çalışmak.

En önemlisi de; STK’lar hitap ettiği üye kitlesinin sesi, kulağı ve gözü konumundadır.

Devlet ve vatandaş arasında "köprüdür"

 

***

Peki, Ülkemiz açısından,

Bir de Güneydoğu ve Diyarbakır ölçeğine gelirsek!

STK'ların, bu kadar "hassasiyet ve önem" arz edici, misyonda hangi potada!

Aktifliği, rolleri ve kendilerine "biçilen" görev noktasında, "nerdeler?".

Az önce çağdaş, modern ve özgürlükçü kimliğe sahip "ülkelerde ki" hali, durumla mı, "iştigaller".

Yoksa farklı bir "tarife mi" sahipler...

Belki büyük ölçüde" şimşekleri üzerime çekeceğim.

Tepki de alacağım. Ama olsun!

Her ne kadar; "Doğru söyleyeni, dokuz köyden kovarlar" deniliyorsa da!

Olsun.

Biz doğru bildiğimizden, şaşmayalım. Biliyorum ki, siz okurlar da aynı fikirde olacaksınız.

Hatta STK üyeleri de. Bize yönetim ve başkanlar da "el hak" diyecektir.

Zaten önemli olan; "haklılıktır".

***

Evet... Ortadadır;

Demokratikleşme sürecinde sivil toplumların katkıları!

Gerek sivilleşmede ve gerekse demokratikleşmede.

Gerekse yerel anlamda; uzlaşı dinamiği olmada, "köprü" vazifesi görme halleri.

Ülke'nin, düne kadar ki "hal-i pür melali" ortada.

Gelelim; Diyarbakır'a, Bugün Diyarbakır'da dernekler masası kayıtlarına göre;

STK sayısı 400'ün üzerinde! Hatta 500'e varmış.

Yaygın, STK'ların il ve şube temsilcileri pek tabi ki, hariç!

Yani, Demokrasinin vazgeçilmez dinamikleri olarak, Diyarbakır "pik" durumda.

Ancaaak!

İş marifete ve üretime, baskı unsuru olmaya gelince.

Ne yazık ki, aynı "pik" durum olmadığı gibi, "dip" söz konusu.

Her ne kadar, bu işin ikmalini "laikiyla" yapan STK'larımız var ise de.

Biliyoruz ki, sayıları bir elin parmak sayısını geçmez.

Zaten, halk nezdinde öne çıkan ve bilinenlerin de sayısı, bir elin parmakları kadar!

Diğerleri;

Farklı "basamaklar" için, kurulmuş-kurgulanmış STK'lardır.

Sanırım, kimse de inkâr etmez, edemez de!

***

Önceki gün, Pazar Sohbeti programında,

Konu, Diyarbakır'ın sosyo-ekonomik, kültürel.

Ve tabi ki; Kürt meselesi ekseninde "siyasi" durum konuşulurken.

Neden bugünlere;

Yığınla sorunlarla gelindiği minvalindeki soruya çarpıcı bir cevap geldi.

Cevabı Baydemir verdi.

Daha doğrusu Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir.

Faturayı;

Topyekun geçmişteki siyasilere ve seçilmişlere kesti.

Kendini, "mesebbip" olarak görmedi!

STK’ larla alakalı da;

"Ne yazık ki. STK'lar hep basamak aracı olarak kullanılmıştır".

Yani;

Misyonlarından çok, "kendi bireysel menfaatlerini" ön planda tutmuşlar.

***

Programda, bu çıkış "polemik" konusu oldu.

Her ne kadar;

Diğer konuklardan pek "karşı hamle" gelmediyse de!

Sayın Mustafa Şenay Canoruç.

Siz de,

Bir Sivil Toplum örgütünden geldiniz diye karşı soru sorduysa.

Baydemir'in de,

Bir yıl sonra siyasete dâhil olduğunu ifade ettiyse de.

Özü itibariyle;

İki tarafta, "eleştiri oklarının" kendilerine dokunduğunu bildiği için, "mevzuuya" labirent yaklaşım gösterdi.

***

Anlayacağınız,

STK'ların hal-i vaziyeti ve dışardan bakış..

Bendensen;

"Oh. Ne ala".

Değilsen;  "tu kaka?"

Canoruç.

Bir STK temsilcisi olduğundan dolayı, reflekse karşı fikir beyan ettiyse de.

Baydemir de, "topyekûn" defterden sildiyse de.

Derler ya;

İstisnalar kaideyi bozmaz!

***

STK'ları.

Aksiyon icra etmede doğrusu ben hep; "şu iki hadisede" görüyorum.

Ya; "Kürt meselesinde."arz-ı endam ediyorlar.

Ya da; Diyarbakır'a devlet büyükleri gelince, "hazır-um" olurlar.

Elbette ki, bu yapılmalı..

Ama sonrası..

İşte bundan ötesinde işleyiş tamamen, "kişisel" menfaat üzerine kurgulu..

Ekseriyetiyle; böyle gördüğüm için, soruyorum.

Acaba;

Sivilliklerini mi kaybettiler?

Yoksa tabelacı olmak onlara yetiyor mu?

Denildiği gibi sıçrama basamağı için mi oradalar?

Ya da;

Siyasal bir akımın "arka bahçesimidirler?"

Bilemiyorum.

Ama bildiğim, ortada bariz bir problem ve arıza var.

O da; STK'ların kendi "asli" oluşumlarında değil, siyasi kulvarda "faal" oldukları.

***

Mesela;

STK’larımızı hiç toplu, "TEK VÜCUT" vaziyette.

Diyarbakır'ın "işsizliğiyle" alakalı baskı unsuru olma noktasında, "hareket" etmiş midir?

Hayır.

Ya da kentin, sosyo-ekonomik kalkınmasına yönelik “proje” üretip, merkezi hükümete “baskı” kurmuş mudur?

Hayır.

Diyarbakır'ın,

Çöpüyle,

Kaldırımlarıyla,

Yollarının köstebek haliyle,

Trafik keşmekeşliğiyle,

Çarpık kentleşmesiyle,

Turizmimdeki atıl haliyle,

Tarihi ve kültürel hazinelerinin "harap" durumuyla,

Merkezi hükümet ile yerel yönetimler arasındaki "hizipleşmeyle".

Kısacası,

Diyarbakır'ın "bulumum" hadiselerinin çözümü ve gündeme gelmesi açısından; "işbirliği" içerisine girmiş midirler?

Yok.

***

Eee..

Bırakın, bunları ve kentli duyarlılığını.

Bazı STK'lardan söz edebilirim ki, asılı tabelalarının dışında, "hiç bir varlıkları" yok.

Esameleri bile okunmuyor!

Ne diyelim.

Diyarbakır Ankara'dan Diyarbakır'da STK başkanlığını icra edenleri gördü.

15 günde bir, ya da ayda bir.

Gazete-televizyon bürolarına,

Basın açıklaması adı altında "faks-mail" çekerek, gündeme gelmeye gayrete edenler..

Ve bu halleriyle;

Kendilerini öve öve bitiremedikleri haberlerle "STK" misyonunu sözde yerine getirirler.

***

Toplum olarak.

Etkili ve yetkili mekanizmalar olarak.

Yerel. Ve özellikle merkezi idare.

Kent inisiyatifi noktasında; STK'lar açısından şöyle bir tavır geliştirilmeli.

Vasıflı-vasıfsız. Liyakatli-liyakatsiz!

Sormak da gerekir; "Kim bunlar?"

***

Bijî yek gulan

Malumunuz üzre,

Dün bizim gibi "çalışan, emek sarf" eden.

Emekçilerin günüydü.

Yani, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü.

Öncelikle,

Buradan tüm emekçilerin, gününü kutlar.

Ve "Bijî yek gulan" derken.

Toplumda,

Özelliklen de 32 yıl aradan sonra, Diyarbakır'da "mitingle" kutlanılması.

Gerçekten,

Gurur verici olduğu gibi, "ülkenin de normal demokratik seyre girdiğinin de" göstergesi olsa gerek.

***

Diyarbakır'ın,

Günü sağduyu içerisinde, olaysız geçirmesi "sevindirici".

Her ne kadar;

Bağlar'da "küçük çaplı bir" şiddet eğilimi hâsıl olduysa da.

Özü itibariyle;

1 Mayıs yıllar sonra olsa, "kendine yakışan" misyonla, kutlanıp-sonlanması.

Binlerce kez;

Ve emekçi dostların bayramını kutlarken, "Bijî yek gulan" sloganımı da atıyorum!