"SUÇUMUZ NEYDİ?"

Hani bir söz var…

Denir ki…

"Filler tepişir, olan çimlere olur!"

Ne yazık ki…

Diyarbakır’ımızdaki "bazı" kurumlarda…

Özellikle de; "belediyelerde" bu hal yaşanıyor…

Yetkili ve etkili zevat…

Koltuk…

İhtiras…

Makam ve mevki gücünün yanı sıra; "menfaat" mekanizmasıyla; "tepişir!"

Amma velakin…

Bu tepişme…

Zıtlaşma…

Kutuplaşıp, "yetki" kaosu yaratmada olan yine; "masum" çalışanlara oluyor…

Mağdur ediliyor…

Kimi işten çıkarılıyor…

Kimi sürgünlere maruz bırakılıyor…

Ki bazıları "padişah" misali "astığı astık, kestiği kestiğe" gelip ekmeğinden ediliyor!

Garip olan şudur ki…

Sorgulanamaz…

Eleştirilemez…

Hesap verme gibi bir düşünce de "hasıl" edilemez olarak görülüyor…

***

İşte çok konuşulan "örnek" bir vaka…

DİSKİ'den çıkarılan işçiler…

Olup-bitene bakarsak...

DİSKİ Genel müdürlüğü; "100'e yakın" işçi alımı yapıyor…

Bir şirket üzerine..

Kendi yetkisini, kendi kurumsal kimliğini ifade ederek…

Olması gerektiği gibi...

İşçiler işe başlıyor…

Kimi, 1,5 ay…

Kimi üç günlük işçi…

SGK'ya bildirilen işçiler; "resmi" girişleri yapılmış!

Ama ne hikmetse!

Kayyum'dan "itiraz" geliyor…

DİSKİ Genel müdürüyle arasında; "ihtilaf" çıkıyor…

Listeye alınan isimlere; "karşı çıkıp" itiraz ediyor…

Sonuç…

Kayyum'un "fermanıyla", işçiler kapı önüne konuluyor…

***

Nasıl bir kâbus,

Nasıl bir trajedi,

Nasıl bir hayal kırıklığı olduğunu?

O işçilerin yüzüne bakarak, varın siz düşünün!

Bölge açısından…

Adalet en çok ihtiyacımız olan şey, zulüm ise en çok canımızı yakan durum…

Maalesef…

Mağduriyetlerine cevap bulamayan işçiler…

Çareyi hayallerinin yıkılmasının karar mercii olan "Büyükşehir belediyesinin" önünde aradılar…

Ama ne çare?

İşçiler; garipseyen ve şaşkın gözlerle, önce güvenlik önlemlerine takıldılar…

Burada duramazsınız...

Takviye kuvvetleri geldi…

İşçiler birbirine bakarak ‘bizim için mi gelmişler?’ diye sordular…

Sonra; evet sizin için ama sizi korumak için değil…

Ne için; belediyeyi sizden korumak için (!)…

Trajik olduğu kadar trajikomik aynı zamanda…

Mağdur edilenlere suçlu muamelesi…

***

Doğrusu tablo karşısında…

İnsanın ‘halk kim?’ diye sorası geliyor?

Halk; barikat ve polislerin etrafını sardığı binaların içerisinde koltukta oturanlar mı?

Yoksa her türlü tehlikeyi yapabilecek ve suçu işleyebilecek muamelesini gören şehrin yaşayanları mı?

Neyse...

OHAL kanunları geçtiği için işçiler zorunlu olarak bir çay ocağında; toplandılar…

Neyse ki, "sağduyu ve samimiyet" icrasıyla işçiler hükümlere uyarak kameraların karşısına geçtiler…

Tek gayeleri vardı…

"Neden işten çıkarıldılar?” sorusuna cevap bulmak…

Kayyum'la görüşmek istediler…

Muvaffak olamadılar…

İşçilerin ifadesiyle; "valiyle görüştük, ama başkanla görüşmede muvaffak olamadık."

***

İşçiler…

“Hayallerimiz kâbusa döndü, umutlarımız söndü, duygularımızla oynandı.

Neden?

Biz hangi suçu işledik?

Biz hangi yanlışı yaptık?

Biz hangi hatayla bu duruma geldik; günahımız nedir?

Biri cevap versin…”

Kapı önüne konulmalarının "yasal nedeni" nedir?

***

Yani...

Birkaç gün için işe alındıklarını bilseydiler, elbette çalışmayacaklardı…

Elbette evlilik hazırlıkları içerisine kendilerini sokmayacaklardı…

Elbette ellerindeki fırsatları bu umutla tepmeyeceklerdi…

Elbette var olan işlerine son vermeyeceklerdi…

Ne yazık ki öyle olmadı…

Ne var ki olup bitene karşı; "üç maymun" oynanılıyor.

Yetkili ve etkili bir isimden; "tık" yok…

Görmedim.. Duymadım.. Bilmiyorum…

***

Sormak lazım…

Bir fermanla; "işe alınan işçileri" işten çıkaracaksın…

Ama "gerekçe" göstermeyeceksin?

Etrafına "etten" duvar öreceksin, abartısız diyeceksin.

Görüşme "isteğine" görüşmem diyeceksin…

Hakkı, hukuku "tanımayacaksın" göz ardı edeceksin…

Bu mu idarecilik?

***

İşçiler…

Diyarbakır'ın "yerel yetkililerinden" ümitlerini kestiler..

Çünkü cevap veren yok…

Şimdi; Ankara ile irtibata geçmeye çalışıyorlar…

CİMER, BİMER ile mağduriyetlerini gündeme getirmeye çalışıyorlar…

Haklarını savunmaya ve mağduriyetlerini giderme gayretindedirler..

Mücadele ediyorlar…

İşçiler son olarak şu manidar tepkiyi ortaya koyuyorlar:

“Devletin atadığı kayyumun halkı ile iç içe olması gerekirken, halkına sırt çevirmesi neden?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a sesleniyoruz, "bize yardım edin.

Halk mağdurdur.

100 ailenin evine ateş düşürdüler…

Aç ve perişan bırakıldık; suçumuz nedir?”

Bakalım..

Biz konu ettik; "kim ne diyecek?"

Lakin; ümitli değilim; "birilerinin" kelam edeceğine..

Ama olsun biz yine; "ses" olalım!

***

SAĞLIĞIN CEO'SU AVAR

Nihayet!

Diyarbakır Sağlık İl Müdürlüğü "CEO'sunu" buldu.

Atama yapıldı..

Mevcut İl Müdürü Sait Avar..

Artık; Sağlık'taki "yeni yönetim" konseptinde, İl Müdürü!

Hayırlı olsun…

Tabi siyasi polemiklerin, tartışmaların da son bulması; "oh be" dedirtti..

Lakin Avar'ın "işi zor?"…

Bakalım "üstesinden" gelebilecek mi?

Çünkü başlı başına bir enkaz olan; "Kamu Hastaneleri var?"

Özellikle, Genel Sekreterliğin "devrinden" kalan anlayışı "bertaraf" etmek kolay olmayacak?

 

***

O BELGELER…

Kılıçdaroğlu…

Erdoğan'ın "yakınlarına" dair bazı belgeleri, salladı…

Grup toplantısında "kükredi?"

İşte; "belgeler" diye…

Peki, belge dediği ne; "banka dekontu?"…

Hangi yıllara ait; 6 yıl öncesi…

Bir şirket…

Yaptığı iş; ticaret…

Para trafiği var..

Yasal bir "banka işlemi?"

Ne hikmetse..

Kılıçdaroğlu "bunu" bir yolsuzluk…

Bir para kaçırma…

Bir usulsüzlük...

Uluslararası "suç" çetesi gibi; "gösterdi?"

***

Ama…

Belgenin paylaşımına gelince.

Ne basına…

Ne kamuoyuna…

Ne de Adalet'e "teslimi" yok..

Denetime…

Takdire sunumları yok…

Kaçıyor…

Niye!

"Kağıt parçası!

Hiçbir kıymet-i harbiyesi yok…

Yani Kılıçdaroğlu…

Bir kez daha; "FETÖ kumpasına" geldi…

Bir kez daha "Üst akılın adamı olduğunu" tescil etti…

Bir kez daha; "Türkiye için bela?" Ak parti için "bulunmaz bir nimet" olduğunu; belgeledi…

***

Velhasıl…

Vaziyetin yekununa söylenecek söz "ebe yuh yani!"

Eeee be kemal…

Mecbur muyuz; yalanlarını dinlemeye?

Mecbur muyuz; ikide bir kafamızı bulandırmanın "netliğini" bulmaya?

Yahu bir teki gerçek olsa geridekilere "yanmayız!”

Bu nasıl bir siyaset?

Anlamak zor…

Neyse…

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı "belgeleri(!)" CHP'den istedi…

Bakalım "verilecek mi?"

Yoksa Kemal Bey'ler bir yerde "unuttum, kaybettim mi" diyecek?

Sütü kim içti, inek içti misali..!