SUR'A ENSAR OLALIM!
Sur'da… Normal hayat tarumar..
İş, aş, hak getire…
Eğitim, yok ve kaçınılmaz göçler.
Ne alabilirse alıyor ve taşıyabiliyorsa insanlar…
Evlerini bırakıp yollara düşüyorlar.
Artık hangi kapıyı açılır, ya da boşlarını sokabilecek
bir sıcak mekân…
Herkes biliyor ki şuan Sur dışındaki tüm semtler ve
ilçeler de, bir evde birden fazla ev var…
Ev üstüne ev! Evet, ne kadar dayanılabilinir?
Sosyal çöküş yaşanıyor!
***
İşte bu sosyal travma… Terörün yarattığı vahşi
"zulümkarlık" ne yazık ki; yoksulluk ve sefaleti kapıya dayattı..
İnsanlar aç-perişan…
Bebekler mamasız.. Aileler evsiz barksız..
Bu noktada, Diyarbakır'daki İslami STK'lar.. 72'si…
Diğer bazı Sivil örgütler… Büyükşehir Belediyesi de var…
Kendi vatanında "muhacir" hale gelenler
binlerce aile "maddi ve
manevi" destek kampanyası başlatmış durumda…
Yaraları sarmak için...
***
Bir süre önce Esnaf için bir kampanya da başlatılmıştı..
"Herkes alışverişini Sur esnafından" yapsın
diye..
Doğru ve yerinde bir sosyal adımdı..
Ama, hendek ve barikat zulmü buna izin vermediği gibi
bilakis tahribat büyük oldu..
Çünkü, şiddet devam ediyor..
Kepenk kapatma dayatması sürüyor…
Ne var ki, bizlerde "çekinciler" içerisinde
istediğimiz desteği veremedik…
Ne alış-veriş yapıldı. Ne de; başka bir imkân
oluşturuldu?
Bu zulüm ne zamana kadar sürer bilmem..
Ama Sur'daki 7'den 70'e herkes vahim bir mağduriyet"
sefaleti içerisinde..
***
Sur'un yarası büyük.. İçten bir yara, hem de çok
derinlikte…
İşte bu yaraya "merhem" olmamız gerekir..
Başlatılan kampanyalara gönül birlikteliğiyle destek
verelim..
Battaniye mi- Isıtıcılar mı? Nakdi para mı, giyecek ve
yiyecek mi?
Ne olsa.
Karınca misali yangına su taşıyalım; gönülleri
elbirliğiyle "sıcak" tutalım.
Kar.. Kış.. Soğuk yıkıcı!
***
"Sur'daki Muhacirlerimize Ensar olalım"
Olalım ki içimizdeki fitne ve fesat yapıyı bertaraf
edebilelim…
Olalım ki insanlığa, mabetlere, tarihe ve yaşama yönelik
yapılan saldırıları, engelleyebilelim…
Gün; dayanışma günüdür. Ensar olma günüdür… Gönül alma.
Dostluk kazanma. İnsanını yaşatabilme, günüdür.
Gün bizim bizden başka "dostumuzun,
yarenimizin" olmadığı hakikatiyle, buluşma günüdür..
Haydi, herkes "gönül ve kardeşlik" duygusuyla
bu "çığlığa" bir ses versin…
Zaman kaybetmeyelim…
***
Doğrusu Millet olarak; "dayanışmayı" toplumsal
yaraları birlikte tedavi etmeyi şiar edinmiş..
Ve hep tarih içerisinde; "örneklerle" bunu
başarmışız..
Ama ne hikmetse yaklaşık üç aydır yaşanan bu
"tufandan" pek de, alakalı olmuşluğumuz yok..
Neden mi, acaba birilerinin hep körüklemek istediği
"duygusal" kopuşun sinyali mi?
Aman ha… Bu durum bizleri "çok vahim"
girdaplara sürükler ki maazallah.
***
Bir kez daha buradan sesleniyorum..
Devlet, AK Parti hükümeti öncelikle bölgeyi "afet
bölgesi" ilan etmeli..
Ki bunu bir ay önce dillendirmiştim.. Buradan bir kaç
yazımla ifade ettiğim gibi Söz gazetesi konuyu manşete taşımıştı..
Etkili ve yetkili zevatın dikkatini çekme gayesiyle…
Sur.. Silvan.. Cizre.. Silopi.. Dargeçit..
Yani, hendek ve barikat terörünün yarattığı tahribatı
yaşayan tüm bölgeler; "afet bölgesi" ilan edilmeli..
Hal-i hazırda bu noktada devletin geciktiğini
söyleyebilirim…
Çünkü bir çalışma görüntüsü yok..
***
Ki biz ki 2 Milyon Suriyeli'ye kucak açmış…
Her türlü imkanını sağlamış bir ülkeyiz..
Ki biz, Van depreminde "büyük dayanışma"
sergilemiş millet olmamıza rağmen..
Ne yazık ki; Devlet ve toplumsal hassasiyette şuan
yaşanılanlar karşısında, "pekte" iyi bir sınav vermiş görünmüyoruz?
***
Devlet ve iktidar şunu iyi düşünmeli, olabilecekleri
hissetmelidir…
Hani bir söz vardır "Denize düşen yılana
sarılır" misali…
Eğer ki, "yaraların" tedavisi yapılmaz ise..
İnsanlar düştüğü mağduriyet içerisinden çıkarılmaz ise..
Oluşacak girdap.. Hayatı tarumar edecek atmosfer yerli
binlerce "muhaciri" yılanın kucağına terk etmiş oluruz ki..
Burada hem biz.. Hem de insanlarımız "vahim"
bir tehdit ve tehlike teşkil eder ki…
Sonuca dilim varmıyor.
Onun için… Devlet ve Millet olarak.. El ele verip;
"Ensar" olmamız gerekir..
İnsanlık için ha gayret…
***
HALİS AĞA'YI KAYBETTİK?
Halis ağa… Diyarbakır'ımızın.. Lice’mizin, yetiştirdiği
bir eşraf..
İşadamı.. Toprak Holdingin Yönetim Kurulu Başkanı Halis
Toprak…
Dün Fransa'da hakkın rahmetine kavuştu.
Bir değeri kaybettik…
Merhuma, Allah'tan rahmet…
Ailesine, sevenlerine ve Diyarbakır ahalisine başsağlığı
diliyorum…
***
UZLAŞIRLAR MI?
Nihayet diyelim mi? İktidar-muhalefet "bir
uzlaşı" noktasına geldi deniliyor..
Küskünlük… Hasımlık… Hasenat artık yok.. Öyle "yok
edicilik" için her yol mubah da bitti…
Bu kanıya nerden mi vardım?
Ben varmadım…
Son 72 saatten buyana konuşulanların ortak sonucu..
Önceki günkü; Davutoğlu ile Kılıçdaroğlu'nun bir araya
gelmesi..
Ve Bahçeli'yle bugün yapılacak görüşme… Buna mukabil
yapılan konuşmalar, dışarıya verilen mesajlar..
***
Pek tabi ki… Parti sözcülerinin; "sorulara"
verdiği yanıt…
CHP.. MHP.. AK Parti'nin iktidar olma noktasındaki
rehberliğinde yürümede "uzlaşı" görüntüsü verdiği…
Doğrusu üçlüye, HDP de tüm "rijit ve ayrılıkçı"
söylemine rağmen, dâhil olmalı…
Olursa belki, "hayıflanır" da uzlaşıya gelir...
Evet, uzlaşı güzel.. Olmalı.. Ki şu an en acil ve ihtiyaç
duyulan da, siyasi uzlaşma toplumsal mutabakat..
***
Gelelim bu görüşmelerde, uzlaşıya rağmen takılan ve
çekince konulan, mevzuya!
Her şeye varız diyorlar.. Ancak, 'Ama' var.. O da
"Başkanlık" hariç.. O'nu da ayrı konuşabiliriz…
Anayasa ayrı… Başkanlık sistemi ayrı… Doğrusu burada bir
arıza-i durum var ki, ilk gün itibariyle anlayabilmiş değilim…
Anlaşılmaz bir durum...
Bugüne kadar, süren tartışmalardan hala "anlam"
çıkarılmadığı gibi…
Şöyle ki… Eğer sistem değişecekse… Eğer yeni ve sivil bir
anayasa ikmal edilecekse…
Peki, devleti yapısı, çatısı ne olacak öyle kalsın
diyebilir miyiz? Sanmam… Ne mümkün?
***
Sistemin kırmızı kitabı…
Devletin aynı zamanda, "yol haritası" olduğuna
göre bunları birbirinden "soyutlayamazsınız.."
Sistem değişirse, Devletin yapısı da, çatısı da, bütün
kurum ve kuruluşlarıyla "yeniden dizayn" edilir..
Değişir...
Bence! Muhalefet "bu çekince".. Kişiye indirgenen…
O olmazsa.. Başka olsa konuşuruz, handikabından…
Tez elden, kurtularak "Rejimi ve Sistemi"
birlikte okuyup-tartışmalı…
Aksi noktada, imkânsızlıklar dehlizinde kalınır.
***
Şayet.. CHP'nin, "ilk dört" maddedeki arızası..
MHP'nin, "Türk" kimliğine dair, kırmızıçizgisi…
HDP'nin ise kendisine has "oyunbozanlığı" söz
konusu olursa…
O zaman demek ki yıllardır, hatta çeyrek asırdır
konuşulan tartışılan "Darbe Anayasasından" kurtuluşumuz yok…
Yani, dostlar alış verişte görsün.. Suya sabuna
dokunmayan..
Dişe gelmeyen… Yaptık.. Ettik.. Değiştirdik görüntüsüyle…
Anayasa'ya "yamalar" yapılma gibi bir gayret
icra edilmek isteniyorsa…
Şimdiden ifade edelim; "alacakları" mesafe
bilinsin ki, "arpa boyu" kadar olmaz..
***
O'nun için… Kimse kimseyi aldatmasın..
Zaman tüketilmesin.. Bizleri de, boş yerine
"lafa" tutmasınlar…
Çünkü hal-i hazırda.. Ne ülkenin, ne milletin ne de
coğrafyanın "boşa harcayacağı" zaman ve heba edeceği "gücü"
yok…
Pek tabi ki… Şu hakikati de, görmüş oluruz.. Eğer ki bu
"omurgasız" noktada iseniz…
Demek ki.. Kürt meselesi gibi.. Milli mevzuunun
"çözümünde" hala da, yekûn vaziyette samimiyetsizlik içerisindesiniz…
***
Şayet davada ana gaye;
Türkiye'nin demokratikleşmesiyse…
Sivil ve özgür bir yönetim anlayışına kavuşmasıysa...
Kuvvetler ayrılığının "hür" olmasına dair ise…
Yasama.. Yürütme.. Ve Yargı… Bu kuvvetler güdümlü,
güçlerin "hâkimiyet" baskısı altında ya da mahalli otoritesinin,
ortadan kaldırılmasıysa…
***
O zaman kimsenin "ayak oyuna" girmesine,
toplumu oyalamaya gitmemesi gerekir…
Sonuç itibariyle uzlaşı noktasına gelinmişse
"eteğinizde" ne varsa, ortaya döküp konuşun…
Parlamenter sistem mi, Başkanlık sistemi mi, Anayasa mı?
Velhasıl Türkiye'nin yarınına dair "hangi yönetim,
hangi sistem, hangi kırmızı kitap" daha uygunluk arz edecek, onu masada
tartışın…
Ayrıcalık… Ya da çekince.. Veyahut ta, "peşin"
hükümler icra etmek doğru değil..
Kan ve zaman kaybıdır..