SUR'DAKİ PAZAR!
Yaz'dan bir gün…
Hava güzel…
Baharın gelişi; her haliyle havaya hâkim…
İnsanlar çayda-bayırda, yeşillik alanında.
Diyarbakır'da ahali, parkta güneşin tadını çıkarıyor…
Sur dipleri…
Kimi de, "piknik" yerlerinde…
Yani, "cıvıl cıvıl" bir hayat vardı Pazar günü
Kadim şehirde…
***
Dün, Diyarbakır Forum AVM’ de, dost sohbeti sonrasında
"Sur'da" kısa bir gezinti yaptım…
Hava nasıl diye?
Malum, "operasyonlar" kısmi olarak sona erdi.
Dün de, Gazi caddesi tamamen…
Savaş ve Dabanoğlu mahallelerinde 4 sokakta
"yasak" kalktı.
Geçiş serbest…
Öyle görünüyor ki, haftaya Sur tamamen;
"vekâlet" savaşından arınmış olacak…
Özgürleşecek…
***
Karayolları ve DSİ başta olmak üzere…
Diğer kamu kurum ve kuruluşlarının kamyonları…
İş makineleri…
Harıl-harıl çalışıyorlar...
Tahribatın kalıntılarını "temizliyor" molozlar
taşınıyor…
Gazi caddesinde ise yaşamın akışı var…
Silahın, bombanın, barut kokusunun yerine; yeniden
"ciğer" kokusu sarmış…
Tezgâhlar açık, çek 1,5 porsiyon ciğer sesleri.
Simitçiler geziyor…
Vatandaş, çoluk-çocuk el ele caddede yürüyor.
Alış-veriş yapanlar artmış...
Esnafın yüzünde; tebessüm hissi gözler görülüyor…
***
Tabi meraklılar da yok değil…
Yakıp-yıkılan evleri, mekânları, sokak ve mahalleleri
geziyor.
Özellikle "yasağın" kalktığı yerlerde…
En yürek burkanı da…
Yaşananların ağır bedelini ödeyenler…
Virane olmuş evinin, taşları üzerine dalıp giden
insanların görüntüsü.
Kimi, uzaklara bakıyor…
Kimi de, "bir şeyler arıyor" evinden geriye
kalan yıkıntıların içinden.
***
Bu arada, kesik olan elektrikler bazı semtlere verilmeye
başlandı.
Dicle Edaş ekipleri, arızaları gideriyor.
Çöpler ise temizleniyor.
Belediye ekipleri de, çalışıyor.
Esnaf ve vatandaşlar da, kendi imkânlarıyla "iş
yerlerinin" önünü süpürüp temizliyor…
Yani; Sur'da "hayata dönüş" var…
***
Tanıdık bir esnafla konuşuyorum…
Dediği ifade…
"Ticaret öldü ama inanın artık para değil huzur
istiyoruz"
Yanındaki işçisi…
"Evimiz barkımız gitti…
Şimdi, evli ablamın evinde kalıyoruz… Yasak kalktı, ama
evimiz olmadığı için, geri dönemiyoruz…
Ne olacak halimiz, hep böyle mi olacağız"
Yani, "huzur" kadar, halktaki ana beklenti de
"şimdi ne olacağız?"
***
Çünkü inanılmaz bir dedikodu…
İnanılmaz bir bilgi çarpıtma…
İnanılmaz bir provokasyon üretici, "fısıltı"
hakimiyeti var…
Ki belirsizlik…
Onları daha vahim, duyguların içerisine çekip boğuyor…
Hele ki, "Bahar'da daha çetin çatışmalar,
olabilecek" kaygısı…
Şu da bir gerçektir ki…
Sur ahalisi. Esnafı dâhil olmak üzere...
Herkes…
"PKK ve HDP'ye kızgın, öfkeli ve tepki
gösteriyor"…
***
Biz size oy verdik… Siz ne yaptınız?
Öz yönetim adıyla; "Ocağımıza incir ağacı
diktiniz?"
7 Haziran'da. 1 Kasım'da da.
Sur'dan, HDP'ye yüzde 90'nın üzerinde oy çıktı.
Evi yakılan, yıkılan ve öldürülen yine; oy veren, destek
sağlayan "Sur halkı" oldu…
Velhasıl…
"Normalleşeliiiimmm."
***
Ulu Camii önü…
Dün, bir önceki günden daha kalabalıktı.
Ki evvelki gün, Cuma olmasına rağmen.
Kalabalıktı...
Çay içilerek, soluklananlar ekseriyetiyle.
Kimi olup biteni izliyor.
Kimi de, anlam vermeye çalışıyor.
Ama bir kaç ay öncesine kadar kahve sohbetinde bile
konuşmaktan çekinilen; HDP ve PKK'ya yönelik "eleştiriler" şimdi,
yüksek sesle dile getirildiğine şahit olabiliyorsunuz...
Tabi, çekingenlik hala var.
***
Sonuç itibariyle!
Dün olduğu gibi, bugün de…
Halktan yükselen ses, aynı sestir…
Savaş değil, barış istiyoruz…
Her şeye rağmen…
Bir an önce "normal yaşama" dönelim…
Ve biliyoruz ki…
Hendek ve barikat "Kürtlere zerre-i miskal" hak
sağlamıyor?
***
TARİH NE YAZAR?
Merak ediyorum!
Hal-i hazırdaki; "yaşadıklarımız"
Yani, mevcut tarihi dönem…
Yıllar sonra…
Bugünkü gibi, "net" yoksa "flu" bir
anlayışla; "tarihe" not düşürülecek…
Ve "hangi sonucu", ön plana alarak, ortaya
koyacak.
***
Belki.
Ömrümüz vefa etmeyecek…
30–40 yıl sonrasını.
Görmeyiz de…
Ancak tarih tekerrür eder sözüyle…
Bu günleri de…
Yaşanılan dönemi de…
Tarihçiler…
Ve tarih "hep" ikiyüzlü bir fikri beyanla
yazacak…
***
Kimi dönemin…
Kendi "tarafgirlikleriyle" aktörleri
"kahraman" ilan edecekler.
Biri iyi, diğeri kötü diyecek.
Ama sanmıyorum ki "halk" nezdinde hakikati
dillendirsinler.
Bugünkü, Sur hali…
Nusaybin. Cizre. İdil… Yüksekova.
Kürt meselesindeki "hakikat"…
***
Ama şu bir nettir…
Tarihçiler, "onu" nasıl okur, yazar bilmem…
Eğer ki,
Bugün geçmişteki "hadiselerin" tarihteki not
düşüne.
"Yalan söyleyen tarih utansız" diyeceklerse…
İnanıyorum ki.
Bu vecizeyi, "sivil halk" için, diyecekler.
***
Çünkü…
Halk şunu söylüyor.
"Biz çatışma istemiyoruz.
Bizi de kimse değiştirmesin.
Biz sizin, bu çatışmalarınızda yok’uz. Rahat bırakın bizi
bize"
Tabi bu söylem…
Salt bir kesime ya da, tarafa değil.
"İki yönlü" mesaj vaki.
***
PKK'ya ve bileşenlerine. Siyasi, bahçesine…
Yeter arttık.
Edî bêsê. Rahat bırak bizi. Bıktık çatışmalardan.
Evimizi, barkımızı kaybettik.
Yanan ateş bizi daha fazla yakmasın…
Ne benim için öl…
Ne de benim için öldür…
İstemiyoruuuum" diyor.
***
Pek tabi ki, Hükümete…
Sivil iradeye.
Parlamentoya. Ak Parti’ye de.
Devletin bizatihi kendisine de sesleniyor.
Yeter arttık. Edî
besê.
Bizi tanı… Bize
samimiyet karinesi içerisinde gel. Oyalama.
Öldürmeyle, operasyonla güvenlikle sorun çözülmez"
***
Velhasıl…
Tarih halkı mı öne çıkaracaklar.
Yoksa "tarafları mı" hep haklı-haksız diye
ayıracak?
Neyse!
Görmeyeceğim.
Ama şimdiden; "yalan söyleyen tarih utansız"
diyorum.
Çünkü tarih, halkı bir tarafa, tarafları da ayrı ayrı kulvara alacağını sanmıyorum..