TEBRİKLER BÜYÜKŞEHİR

Spor.

Komplike yapısıyla, sportif faaliyetler.

İcraatı kadar;

Getirdiği başarılar, her daim “pür” dikkate değer olmuştur.

Ve bu değer değişen dünya nizamı içerisinde, “sportif” faaliyetin ötesine gitmiştir.

Artık Endüstriyel, yapı kimliğini kazanmıştır.

Hele ki; bu faaliyetlerin içerisinde yer alan Futbol ayrı bir önem arz edici!

Yer küresinde endüstriyel yapıyla tam bir, “sektör” haline gelmiştir.

Tanıtım ve marka açısından tabiri caizse; “darphane” gibi.

 

***

Tabi.

Sektörel dizeyinde, “markalaşma da” vardır.

Ki bu da; “büyük” reklâm aracıdır.

İşte bu vasfından dolayı diyorum ki;

Sportif faaliyetler bir kentin tanıtımı ve imajı noktasında, “en büyük” getirisidir.

Ve araç ikmalidir.

***

Şuan ki,

Dünya değişimi içerisinde, “tanıtım ve markalaşma” çabasında şu hakikat vardır.

Siz milyonlarca lira harcayarak;

Televizyonlara,

Billboardlara,

Broşürlerle

Ya da fuarlarla, konferanslarla hatta turizm turlarıyla, elde edemeyeceğiniz tanıtımı en sıradan, sportif başarıyla, yakalayabilirsiniz.

***

Türkiye’yi,

Ya da bir kentini dünyanın birçok ülkesindeki fert, haritadan gösteremez.

Ama velâkin;

Futboldaki “takımlarının” adından söz edilince.

Hele ki, başarısı söz konusu ise, hemen tanınır.

Onun için Sportif alandaki “markalaşma” ve başarı, küçümsenilmemelidir.

***

Trabzon.

Ve tabi ki, futboldaki takımı at yapı bazında Trabzonspor!

Bunun tipik bir örneği.

Malum;

Nüfus olarak Diyarbakır’ın 3’te biri kadar yok ama sporda bir marka Trabzon!

Peki,

Diyarbakır ve takımı Diyarbakırspor!

Ne yazık ki,

Varlık içerisinde sefaleti yaşayan hal-i durumuyla hiçbir zaman hak ettiği yere gelmedi/getirilmedi.

***

Nitekim

Kentin spordaki markası olan Diyarbakırspor!

Malumunuz.

Bildik zevatlar eliyle yıkılmasından sonra ahali olarak iyice spora küstük.

Ne konuşuluyor, ne gündem oluyor.

Heyecansız!

En önemlisi de, “en ihtiyaç” hâsıl olunan bir zaman dilimi içerisinde yok.

***

Gözlerin çevrildiği,

Fikirlerin mülahaza edildiği,

Tanıtım,

Ve marka noktasında “arayışlara” gidildiği bir dönemde, “acıları ve hüzünleri” yaşıyoruz.

Ki uzun süreden beri;

Bu hal-i vaziyetimizle alakalı, tartışma getirici mülahazalarım oluyor.

Etkili ve yetkili zevatlarla.

Bu şehre; “sportif” alanda bir heyecan ve hareketlilik şart diye.

***

İşte

Bunları konuşurken iki şampiyon çıktı!

Hem de; beklenilmeyen bir durum vakiliğinde.

Şahsen benim açımdan sürpriz oldu.

Ki geçen hafta yazmıştık;

Yeşil-Kırmızılı renklere sahip Yeni Diyarbakırspor, 3. Lig’e çıktı!

Onları buradan kutladık, başarılarının yeni bir umut kaynağı olduğunu da yazdık.

***

Şimdi;

Haftaya yine gülerek başlıyoruz.

Çünkü Büyükşehir Belediyespor’umuz da 2. Lig’e çıktı.

Bu çok önemli bir başarı.

Kentin gelecek sezon 2. Lig temsilcisi olacak...

Hem de üst liglere çıkma umudu olacak bir beklentiye sahip.

***

Şuan için;

Türkiye profesyonel liglerinin ilk şampiyonu olma unvanını oldu.

Hem de rekorlar kırarak.

Üstelik haftalar öncesinden bunu ilan etti.

“Ligin şampiyonu benim” diye!

***

Başta,

Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir olmak üzere;

Kulüp Başkan Metin Kılavuz’u ve yönetimini, teknik heyetini ve futbolcularını yürekten kutlarım.

Kimse ile kavga etmeden, polemiklere girmeden, tüm rakipleri çiçeklerle ve yemeklerle karşılayarak, tribünde sportmenlik dışı olay olmadan gelen bir başarı.

TFF nezdinde imajı en temiz olan iki bölge takımı bu yıl şampiyon oldu.

Ne Yeni Diyarbakırspor’un ne de Büyükşehir Belediyespor’un...

Hali durumda TFF’den aldığı sportmenlik dışı centilmenliğe aykırı, tribün anarşisi ve saha olaylarıyla ilgili bir tek cezası yok.

***

İmaj temiz, sabıka temiz.

Böyle bir tabloya da şampiyonluk çok yakıştı.

Ama. Âmâsı var.

Buraya kadar her şey güzel peki ya sonrası?

Bundan sonra kentin beklentisi daha büyük olacak.

Diyarbakırspor’un boşluğunu doldurmak için çok ama çok dikkatli olup doğru işler yapmaları lazım.

Bir kere iki takım da Diyarbakırspor’a ihanet edenlerden uzak durmalı...

Bunlarla bırakın bir arada olmayı uzaktan yakından ilişki içinde olmamalıdır.

Bizden söylemesi.

Çünkü Gül Şehr-i Diyarbekirin en hassasiyetle ihtiyacı olan “imajdır ve tanıtımıdır”.

 

 

Yanlış; anlaşılan ne?

Haberleri izliyorum.

Genç bir kız.

Başı kazınmış vaziyette.

Belli ki, sağlık yönünde bir sorunu var.

İki gözü bir çeşme, ağlıyor.

Edirne’ye ziyaretler için gelen, Çevre Bakanı Erdoğan Bayraktar’a yanaşmak istiyor.

Derdi var onu anlatacak.

Kameraların da, çekim alanı içerisinde.

***

Kız.

Diyor ki;  “kanser hastasıyım, ilaç bulamıyorum. Yardım eder misiniz?”

Bakan.

Malum,

Van’daki Depremzedeleri ziyaret ederken, çocuklara 50-100’er lire, para dağıtmıştı, “bahşiş” niyetine.

O hal-i ruhiyatı henüz üzerinden atmamış olacak ki, “kızın avucuna bolca para” bırakıyor.

***

Sanki,

İlaç parası yokmuş bahanesiyle, “dilenci” imiş gibi.

Dilenci muamelesi.

“Al burada çok para var, hadi git.”

Korumalar.

Çevredeki, “tırşıkçı” bildiğimiz, kızı öteliyorlar.

***

Onuru kırılmış.

Yüreğine oturan acısı iki kat olmuş.

Şaşkın.

Ve öfkeli bir ruh hali içerisinde.

“"Sadece yanlış anlaşıldım. Ben dilenci değilim. İnsanlık konusunda bir kez daha hayal kırıklığına uğradım. Görüyorum ki çaresizliği hiç tatmamışsınız hayatınızda.”

Bu haliyetiyle, Bakanın peşine düşüyor.

Bakan Bayraktar Cami’de.

Kız, farzını eda edip, Bakanın çıkmasını bekliyor.

Bir süre sonra Bakan Cami’nin kapısında.

Avucuna,

Sıkıştırılan bolca parayı! Bakan’a geri veriyor.

“Ben dilenci değilim” diyerek.

Tabi biraz da “çekişme” ve tepki gösterilmiyor değil.

***

Ve genç kız oradan ağlayarak uzaklaşıyor.

Bayraktar, yanından koşarak ayrılmak isteyen kızı kolundan tutuyor.

Anladı ki, “iş rezalet bir hal aldı.”

Genç kıza;

"Yardım edeyim kızım, ne istiyorsun?" diye soruyor.

Ancak, gururu kırılan genç kız koşarak camii bahçesinden ayrılıyor.

***

Sonra.

Hal-i vaziyet, basına yansıyınca.

Onuru kırılan genç kızla ilgili Bakanlık açıklama yapıyor.

“Yanlış anlaşılma var”.

Sahi; “yanlış anlaşılma” bunun neresinde?

Eline para tutuşturmada mı?

Genç kızın, “kanser ilacı” bulamadığını söylemesinde mi?

Yoksa Türkiye’de,

Binlerce “kanser hastasının” çilesi olan, “ilaç yokluğundan mı?”

Hangisinde.

***

Kanser hastası biri.

Hiç kuşkusuz ki, ana kural “o hastanın” hiç üzülmemesi gerekir.

Hastalığı yenmede birinci kural.

Morali iyi olacak.

Yüze per daim, gülmeli, üzülmemeli.

Ama Bakan.

Bariz ve aleni bir şekilde; genç kızı üzüyor ve “onurunu” zedeliyor.

Yanlışın; telafisi gerek.

Ayıp ettiniz Sayın Bakan!