TERÖR ZAFİYETİ KOLLAR!

 

Kim diyor…

Ya da kim inkâr ediyor…

Yaşanılan "bu menfur" saldırılarla alakalı…

Zafiyetin olmadığı.

İhmal… Ve İstihbaratı "sorumluluğun" bulunmadığı…

***

Bal gibi var… Kabak gibi orta yerde; "zincirleme" hepsi mevcut.

Diyarbakır İstasyon meydanından…

Suruç'a. Buradan Ankara Gar'ına… İki gün önce Kızılay'da…

Hemen akabinde, Lice Karayolundaki "saldırılar."

Ve daha nicelerini sayabiliriz...

***

Hepsi! Ama hepsi…

Terör'ün kollayıp aradığı "zaaf" odaklı.

Ne diyor; Bülent Arınç!

Diyor ki. "Terör, zaaf kollar ve zaaf kullanır"

Yani, onlarca hatta yüzlerce insanımızı kaybettiğimiz bu "vahşi teröre" karşı, vahim bir zafiyet var…

***

Lice karayolundaki "bombalı" tuzak!

Denilene göre… Bir ton patlayıcı kullanılmış…

300 metre de kablo döşenmiş…

Tam da zırhlı midibüsün geçişi esnasında "uzaktan" patlatılmış…

Bilânço, 6 şehit, 1 yaralı…

***

Sormak gerekmez mi?

Terör örgütü… Bir ton "bombayı" oraya nasıl taşıdı.

300 metrelik kabloyu nasıl "görünmeden" döşedi…

Ve zırhlı askeri servis aracının "geçişini" nasıl takip etti?

Hiç kuşkusuz ki…

Bunların hepsi "bir istihbarı" bilgiyle, icra ediliyor.

Ve yine ortamın "zafiyetiyle", rahat hareket edilir…

***

Şimdi. Bu yol "stratejik" öneme sahip olduğu gibi…

Sürekli işleyen bir yol…

Hele ki, Mermer bölgesi Diyarbakır'ın burnunun dibi…

Alan dağlık değil; "düz"… Avuç içi gibi her yer görünüyor…

O'nun için diyorum ki vahim bir "zafiyet" söz konusu.

Kimse de "kafasını kuma" gömmesin…

***

Ankara'daki patlamada kullanılan otomobil…

Resmi açıklamaya göre. Araç İzmir'den çalınmış.

Diyarbakır'a getirilmiş. Burada, "patlayıcılar" yüklenip, monte edilmiş.

Sonra da, Ankara'ya götürülüp burada patlatıldı.

Toplamda, 5 bin kilometrelik bir seyir yapılmış ama "kimse" farkına varmamış.

Ki aracın "çalıntı" ihbarı yapılmasına rağmen…

***

İlk gün, yazmıştım!

Bu iş; "sıradan" bir iki kişinin icra edebileceği iş değil…

Emperyal destek. İstihbaratı "kolektif" işbirliğiyle…

Ankara'yı "kalbinden" vurarak, "etkisizleştirme" kumpası…

***

Ne var ki; "Kumpas içerisinde kumpasla" ülke ve millet karşı karşıya…

Yoksa "terör ve şiddet" bu kadar gem-i azıya vuramaz…

Elini kolunu sallayarak "tonlarca" patlayıcıları "karayoluna" yerleştiremez.

Binlerce kilometre yol kat edip, "bomba yüklü araçları" infilak ettiremez…

***

Arınç'ın bir deyimiyle… Ortada; "bir zafiyet ve istihbarı bir ihmal"

Sorumsuzluk… Boş vermişlik…

Ya da "şer ittifaklı", kumpas kurgusunda rol almışlık…

Yani enva-i "kirli ilişki" ağı karşısında; "bir sorumluluk" şart…

***

O sorumluluk ta… Olup-bitene karşı "mutlaka gereğinin" yapılmasıdır.

Nedir bu gereğinin yerine getirilmesi…

Bir kere; "bu kadar insan ölüyor?"…  Katliamlar yaşanıyor…

Terör ve şiddet artık; "yaşamı yaşanılır" olmaktan çıkarmış…

Ama hala kimse "istifa" müessesesini işletip, hesap sormuyor…

***

Deyin bakalım! Hangi vakada, "hangi" yetkili görevden alınmış.

Ya da hakkında, "adlı ve idari" soruşturma açılmış..

"Yahu kardeş senin zafiyetin var. Görevini yerine getirmemişsin" diye soran var mı?

Yok. Bilakis, "taltif var, makam yükselme var?"

Koruma ve kollama kalkanı var…

***

Ne deniliyor… Terör'ü lanetliyoruz.

Kınıyoruz… Akan kanda "boğulacaklar". Hesabı sorulacak.

Tek bir kişi kalana kadar; "mücadele" edilecek…

Sonra. Başımız sağ olsun. Şehitle ölmez deniliyor.

***

Kimse geriye dönüp bakmıyor…

"Kor ateşi" ana-baba ocaklarını nasıl yaktığını?

Anaların, babaların, bacıların…

Eşlerin. Evlatların "gözünden" akan yaşı…

Toplumda oluşan; "kırılma ve kopuş" duygularını…

Üç maymun oynanıyor.

Görmedim. Duymadım. Bilmiyorum...

***

Şunu net ifade etmek gerekir…

Eğer ki…

Tüm bu olup biten hadiseler zincirine dair…

İlk etapta…

"İstifa" müessesi işletilmiş olsaydı…

Yani, sorumluluk alanı noktasında "en tepeden, en dipteki" zevata kadar…

"Zafiyetin" cezası olarak; "istifaları" alınmış olsaydı…

***

Sanmıyorum ki!

Bu kadar "terör ve şiddet" kol gezici olabilirdi?

Ama yok…

Ne istifa, ne de "zafiyeti" kabul eden.

Ve ne de, "istihbaratı" ihmalin, sorgulanması?

Evet, failler son dönemlerde "tez bulunuyor?"

***

Yani bu noktada, maharet yüksek…

Ama istenilen…

Olayın "yaşanmadan" önce önlenilir olunabilinmesi…

İstihbarat "bunun için" gerekli.

Diğer bir nokta da…

Gelenek haline geldi; "her meselede" yayın yasağının konulması.

Öyle ki, "olay yerine daha" ambulans, itfaiye, polis, asker gelmeden "yayın yasağı" konuluyor.

Neden. O da bilinmez bir denklem…

***

Evet…

Teröre karşı. Terörü yaratan politikalara karşı…

Ayrıştırıcı.

Kutuplaştıran. Bölüp-parçalama gayretinde olanlara karşı…

Milli güvenliği tehlikeye sokanlara karşı…

Ülkenin ve milletin "bekasına" kast edenlere karşı.

Siyasi menfaları için, vesayetlere yeltenenlere karşı…

Sivil yönetimden, "darbe" üretmeye çalışanlara karşı…

***

İçte…

Ve dışarıda "düşman" yaratıcı, ateş körükleyenlere karşı…

Demokrasiyi,

İnsan haklarını,

Eşitliği, özgürlüğü,

Bireyin hak, hukuk ve adalet eşitliği görmezden gelene karşı…

Kısacası;

Huzura, barışa, kardeşliğe "ihanet" edenlere karşı.

***

Artık millet olarak…

Birey'den, en tepedeki kişiye kadar…

78 milyon ülke ahalisi olarak…

Türkiye'nin, Irak, Mısır, Suriye, Ürdün ya da Afganistan olmasını istemiyorsak…

Bizim; "tüm bunlara" karşı tek yürek olmamız lazım…

Ki "halklar ve haklar" özgür olabilsin…

***

Yoksa bu zafiyetle…

Bu pişkinlikle,

Bu siyasi derebeylikle,

Bu terör ve şiddetin "kol" gezmişliğiyle,

Emperyal güçlerin,

Dış istihbarat ajanların "cirit" atmasıyla,

Milli meseleleri ötelendirmeyle; "bir yere" varılamayacağı gibi.

Her daim; "terör ve şiddete" kurban vermeye devam edeceğiz…

Çözüm; "sorumluluk" mekanizmasının işletilmesidir.

Ötesi yok.

***

Özün sözü şu…

“Bu olayın bile “sıradanlaşması”, bunun gibi daha birçok “terörist saldırının gerçekleşmesi” demek gerekir.