ULUSAL STRATEJİ OLUŞABİLİR Mİ?
Hava;
İyice bozulmaya başladı!
Newruz'la,
Ateşi fitillenen atmosfer, giderek ürkütüyor.
Şiddet.
Şiddeti körükleyen hadiseler sıralı vaziyette.
Bahar'la gelen;
Askeri "operasyonlar" ve taraflarca verilen kayıplar.
Korku tüneli gibi.
Sinirler gergin.
Siyasi hava ise "uzlaşılmaz" olduğu gibi anlaşılmaz da.
Durum böyle olunca;
Der demez insan "eski günlere mi" dönüyoruz diyor?
***
Dikkat edin;
Hafta,
Başından beridir "hayra alamet" hadise yok.
Hep;
Öfke seli oluşturan hayırsız ve uğursuz hadiseler vuku buluyor.
Kan,
Gözyaşı,
Şiddet ve "nefret" duygularını körükleyen, "olaylar" ikmal oluyor.
Bir de;
Üzerine bindirilen "ajitasyonlar", daha bir alevlendiriyor.
İşte;
Bu hal-i durumdan dolayı dünkü manşeti "Nereye sürükleniyoruz" diye attık.
***
Birçok okur aradı?
Aynı,
Duygunun ifadesiyle "neler oluyor, nereye sürükleniyoruz" diye?
Vaziyet bilinmez denklem misali,
Aslında;
Ders-i ibret ve geçmişin tecrübesiyle dünkü yazımda, ifade etmiştim.
Meseleye,
Cevap-i ışık yaratabilme babında.
Üç eksen;
Ciddi manada geliştiriliyor, "Kürt hakları" ölçeğinde.
Özgürlükçü.
Güvenlikçi.
Ve tabi ki ayrılıkçı.
***
Görüntü şunu gösteriyor?
Özgürlükler.
Demokrasi.
İnsan hakları ve devlet nizamına ilişkin köklü değişiklikler, "askıya mı" alındı.
Uzlaşı yok.
Uzlaşılmaz.
Ve anlaşılmaz bir siyasi stratejiyle; diğer iki kavrama odaklanıldı mı?
Bunu niye; "soru" ihtiva eder mahiyette "mı-mi" ile bitiriyorum biliyor musunuz?
Şöyle ki;
Geçtiğimiz hafta başında Başbakan Erdoğan'ın "iki önemli" konuşması oldu.
***
Gerek;
Mardin'de 8 Mart kadınlar günü münasebetiyle yaptığı konuşma.
Ve gerekse;
Partisinin grup toplantısındaki konuşma.
Özü itibariyle;
"Özgürlüklerle" alakalı "yeni bir süreç başlıyor" dedi.
Hatta;
Halkta önemli bir izlenim bıraktı.
Çünkü Başbakan ilk kez çıplak bir ifadeyle;
"Bedel ödemeye hazırım. Bu sorunu çözmek boynumun borcu" demişti.
Ki bende;
Mesajından aldığım "duyguyla" tabi ki temkinli davranarak.
Şöyle demiştim;
Önümüzdeki günlerde "iyi şeyler mi olacak, yoksa kötü şeyler mi olacak" diye.
Noktayı koyarken;
Ümitkarım ki, "iyi şeyler olacak" demiştim.
***
Ama velâkin;
Daha hafta bitmeden, "atmosfer" bildiğiniz hale döndü.
Nazara mı geldik.
Yoksa planlanan bir hesap mıydı, bilemiyorum!
Ama;
İki tarafında sımsıkı sarıldığı siyasi "şiddet" var.
Güvenlikçi.
İle
Ayrılıkçı "politika" ve zihniyet öncü.
Kendilerine; ana plan olarak "hedefe" koymuşlar diye görüyorum.
Bir de;
Üstüne Newruz'a getirilen "yasaklama", derler ya "tuz biber" ve bahane oldu.
Ortamı;
Tar+-ü mar etmeye!
***
Şimdi;
BDP hükümetin şuan ki politikasına koyduğu isim "baskıcı siyaset.
Yani; "güvenlikçi".
AK Parti;
BDP ve PKK'nın şuan ki stratejisine koyduğu isim ise; "hizipçi".
Yani; "ayrılıkçı".
Birbirlerine karşı;
Karnından konuşma bu olsa gerek.
Hadi gelin; "işin içinden" çıkın.
Doğrusu bu iki düşünce;
Yıllardır uygulanmakta ve geçmiş hükümetler tarafından da, belli dönemler içerisinde "benimsetildi".
Ama sonuca gelince; "hüsran" oldu.
Daha boğucucu.
Ve daha sağır bir politika duygusuyla, mevzu derinleşerek çözümsüzleşti.
***
Gözaltılar.
Tutuklamalar. Ve top yekûn yasaklamalar.
Tabi ki;
Aynı istikamette karşı politika da, "ayrılıkçı" fikri ve istemi, empoze etti.
Sokak gösterileri.
Taş atma, Molotof.
Velhasıl; olaylar zinciri birbirine halka misali, "atmosfer" şiddet üretir oldu.
Böyle olunca da;
Çatışma,
Şiddet, silah ve barut taraflar cephesinde "ana savunma" gücü olarak körüklendi.
Şimdi aynı performans hâkim.
Ard arda gelen;
Cenazeler doğal olarak "kin ve nefreti" yeniden önlenemez boyuta ulaştırdı.
***
Nitekim
Dün televizyon ekranlarına baktığımda, 2007'inin öncesini hatırladım.
Haberlerin verilişi.
Şehit cenazelerindeki sloganlar.
İntikam duygusu.
Beri yandan;
Ölümler üzerinde icra edilen muhalif siyaset.
Eski tas eski hamam".
Cenazeler üzerine;
Siyaset gütme ve siyasi emele kavuşma gayretkeşliği.
Bu hal-i durum;
Ne yazık ki ciddi manada bir "duygusal" kopuşa da koşu bandı oluşturuyor.
***
Çözüme,
Demokrasiye,
Haklara,
Ve birlikteliğe "atılan" uzlaşı tohumları bir anda; "filizlenmeden" köreltir hale gelindi.
Evet;
Bir kez daha gözler ve zihinler; "körelmenin" hastalığına yakalanılmış diyorum.
"Zihni bunalım" virüsüyle herkes "çözümsüzlüğe" ilmik atıyor.
Velhasıl;
Yanlış yoldayız, kötü bir "hedef ve strateji" uygulanıyor.
Çünkü;
Şiddet ve şiddeti düşünmek durumu daha bir kötüleştirmeden, öte gitmiyor.
***
Taraflar için geçerli.
Ülke,
Devlet,
Hükümet,
Kürtler ve tabi ki Türkler.
Diğer; kimlikler de dahil olmak üzere.
Bilinmelidir ki;
"Patlayan" her silah,
Yere düşen her gencin bedeni,
İster Kürt.
İster Türk olsun.
Akan kan, dökülen gözyaşı geleceğin duvarından, tuğla düşürtüyor.
***
Onun için temennim odur ki;
Toplumsal siyaset.
Kültürel hayat, sahası genişletilerek.
Örülen.
Ve ördürülmek istenilen; "karanlık planlar" ber taraf edilmeli.
Artık;
Silahın üstünlük sağlama dönemi çoktan geçti.
Üstadın ifadesiyle;
Silahlar bir daha "kullanılmamak, çıkarılmamak" üzere toprağa gömülmeli.
Ki; diyaloga geçip barışı, kardeşliği, özgürlüğü konuşabilelim.
***
Tabi,
Bu düşünceleri ikmal ederken.
Dünkü;
Milliyetten Fikret Bila'nın yazısını da okudum.
Siz okudunuz mu bilmem.
Yazı;
Hükümetin. Yani Başbakanın Kürt sorunun çözümünde yeni stratejisi diye;
10 madde sıralamış.
Her ne kadar;
Taraflarca "yalanlama" gelmemişse de, "ayrıntılar" biraz, havadar.
Ama;
Bir bütünlük içerisinde değerlendirirsek bu stratejinin ulusal bir nitelik ve güç kazanması gerekir.
Herkesin fikri icrasıyla;
Toplumsal ve siyasal uzlaşmaya dayalı "ulusal stratejinin" hayata geçirilmesi lazım.
Hayırlı Cumalar.