YALAKA SÜRÜSÜ!
Ne yazık ki…
Bir halk deyimi var…
Denir ki…
"Yalaka koyun, kasabın keskin bıçağını över!"
Aynen…
Çağın "yalakaları da", işte böyle bir şerefe sahipler…
Seçilmiş şahsiyetlerdir…
İmtina ile "beslenip-semizlenirler"
Ortama…
Güne…
Ve mevzua dair; "kamuflaj" yaparak, renk alırlar…
Hele ki…
Çağın nimeti denilerek övdüğümüz; "teknoloji" var ya!
Yani, sosyal medya!
Maalesef…
İşte bu soysuzlara, "cirit atma" alanı…
Klavyeşorlar.
Anlayamadığım da..
"Müşterilerinin de" bol ve kıymete değer oluşu…
Tetikçi…
Bir de türleri var…
Farklı farklı...
Müptezel yalakalar…
Zenginlerin…
İktidarların…
Yalanına..
Hilesine..
Kısacası, "akına kara, karasına ak" diyenler…
Ya bir de; devşirmelerin sofrasına, "süs iti" olanlar..
"Tür açısından" bollar…
Akıl…
İzan…
Şuur…
Vicdan, zerre-i miskal, ne taşırlar… Ne ve vardır?
Kulağı…
Gözü…
Zihni kapalı…
Kendilerine vazife çıkararak, "sorgusuz-sualsiz" hüküm verirler…
Yeter ki, biri hedef olun…
Çakal sürüsü gibi "saldırırlar!
Varsa yoksa…
"Yalakalığını" üstlendiğine, "algı primi" yaratmak!
Ki prim de kazanıyorlar…
Hem de, en tepe kişilerden…
Bakanıyla…
Valisiyle…
Milletvekiliyle…
Belediye Başkanıyla…
Başsavcısıyla…
Emniyet müdürüyle…
Kısacası, seçilmiş ve atanmışlarla" aynı havaya da solmada üstlerinde yok…
Soluyor..
İtibar görüyor…
Her türlü davetiyenin de öncü isimleri...
Bol bol, "çekilen" resimler klavyesi…
Pozlar peş peşe..
Yalakalığın, satırlara döktüğü ifadelere baktığınızda..
Ballandıra, ballandıra...
Yakınım…
Candanım..
Yandaşım..
Ağabey, abi, dost, aile efradından, yakıştırmalar!
Kirvem…
Öve öve bitirmez!
Ama rantını da temin eder…
İş takibi..
İhale imkanı..
Kısaca; "yalakalığı" akçeli sonuçlanır…
***
NİYE ZORUNUZA GİDİYOR?
Adama bak…
Biz yolsuzluğu yazıyoruz…
Usulsüzlük var diyoruz…
Şaibeden söz ediyoruz…
Asfaltta pis kokular var…
İhaleler niye şeffaf yapılmıyor…
400 milyondan…
130 milyon liraya inen işin; "hesabı niye sorulmuyor?"
Neden; "hep davetiye" üzerine işler yapılıyor…
Bir yapılan…
Neden bir başka şekilde; "tekrar" ediliyor…
Gelen gideni aratıyor…
Nerde şeffaflık…
Nerde, hak, hukuk nizam, kanun yasa!
Bunları yazıp, çiziyoruz…
Ve cevap istiyoruz…
Ne hikmetse…
Muhataplar değil…
Ki onlar için "ketumluk" işin sırrı…
Ama yalaka çevre; "algı" üretimiyle, kendince cevap veriyor…
Neymiş…
"Yapılan hizmetler var…"
Öyle ya…
Asli görevi ve hizmeti "lütuf" görürler hale gelince…
Yalakalar için de; "her şey" lütuf…
Ebe yuh diyorum…
Vicdansızca…
Gözü kapalı şekilde…
Çarpıtmada…
Hedef saptırmada…
Algı üretmede…
Aşağılık ruh haliyle hakikati itibarsızlaştırma gayretiniz beyhude…
Sessiz kalmam…
Ki öyle ucuz değil…
Alçaklık bayrağını en tepelere çıkarsanız bile…
Gerçeklerin üzerini örtemezsiniz…
Bilakis; "çirkinliğiniz, ikiyüzlülüğünüz" daha bir belirginleşir…
Zaten…
Tıynetini herkesin bildiği adama söylenecek söz…
Sen kimin kucağındasın?
SEN KİMİN ADINA KONUŞUYORSUN!?
Hey..
Sen…
Engin Altay…
CHP'li..
Vekil..
Ama kimin vekili?
Bu nasıl vicdan?
Bu nasıl insanlık?
Bu nasıl bir ahlaki dağınıklık ki?
Emine Erdoğan'a…
Arakan'a gittiği için..
Vahşeti yaşayan oradakilere "yardım" ettiği için…
Hallerini…
Hatırlarını sorduğu için…
Dünyanın gözü önünde; "yaşanan soykırıma" dikkat çekmek…
İnsani…
Ve İslami, duruşunu ortaya koymak için!
Orada bulunan, Emine Erdoğan'a…
Hayâsızca…
Şuursuzca…
Fütursuzca…
Vicdanı ve izanı körelmiş bir; "anlayışla" laf ediyorsun…
Diline dolamışsın…
Diyorsun ki…
"Kimin malını, kime dağıtıyorsun?"
Bir eğitimciymişsin…
Öğretmenmişsin…
Düşünüyorum…
Senin eğitiminle yetişen nesil, nasıl bir halde?
Ki hal-i alem ortada..
Kimin malını kime veriyorsun?
Ben de diyorum ki..
Sen…
Ki senin gibi düşünen cenahın!
Kimin?
Evet kimin nam-ı hesabına konuşuyorsun?
Önce, bir hesap ver…
FETÖ'ye bel çıkan..
Çukur siyasetine bel bağlayan…
Casusu koruyan…
Vatan hainine "evlat muamelesi" çeken…
Daha da ilerisi…
Bu milletin…
Bu devletin…
Yetimin…
Öksüzün…
Garip gurabanın milyonlarını haberleşmesine harcayan..
Lüks seyahat yapan…
Teröriste ağlayan…
Şehide, "kim için şehit" diye sorgulayan…
Ey zihniyetin sahibi!
Utan be…
Ama kime dersin?
Yüz var mıdır ki kızarsın!
Yok..
Ki cesaret, yürek zerre-i missal yok..
Emine Erdoğan..
Dünyanın sessizliğe boğulduğu..
İslam ülkenin ketumlaştığı..
Ki senin gibilerinin, "büdistleri" geride bırakan fikriyatla..
Tribün seyircisi olduğu vahşete..
İnsanlık dışı zulme..
Soykırıma..
Sessiz kalmadı..
Kadın başıyla, "cesaretini" ortaya koyup oraya gitti.
Ve dünyaya seslendi…
Ey dünya..
Ey beşeriyet..
Bu mu sizin “medeniyet dediğiniz anlayış?!”
Uyanın…
İnsanlık ölüyor."
Ama sen…
Halkçı geçinip halkı söğüşleyen fikriyatında…
Diyorsun ki; "ne işin var orada?"
***
KEŞKE…
Deniliyor ki…
Tansu Çiller…
Başbakan Yardımcısı olacak…
Teklif gitmiş…
Her ne kadar Çiller "evet" dememişse de!
Ah keşke…
Çiller kabul etse de…
Bahçeli de kabul etse…
O da, Başbakan Yardımcısı olsa…
Sahi…
Bir de, Ahmet Türk'e Başbakan yardımcılığı teklifi götürülse…
Sol cenahtan da birine…
Ne güzel olurdu?
İşte o zaman; "iktidarda tam temsiliyet" hasılı kelam ederdi?
Keşke…
Sizce; fena mı olur?
***
HAKEM CAMİASI…
Sahi…
Bu camia kendi içinde kamplaşırsa…
Siyasi…
İdeolojik…
Ve rant teşekkülünde; "kutulaşırsa!"
Sizce…
Saha'daki…
Maç yönetimindeki, "tarafsızlığı" neye delalet olur?
Tarafsız…
Objektif…
Yansız hakem diyebilir miyiz?
Dün demedim…
Bugün demedim…
Hele ki, Diyarbakır'daki tabloyu görünce!
Bu hakemlerle…
Bu anlayışla…
Ne Türkiye'nin futbolu bir yere varabilir…
Ne de, Diyarbakır’ımız bükülü belini doğrultabilir…
Ki hale-alem meydanda…
Ama diyeceksiniz ki…
Kulüplerde…
Yönetimler de…
İşin "akçeli" patronları da, "geri kalır" yanı mı var?
Yok…
Aynen de öyle…
Yoksa "ilk 11'i yabancı futbolculardan" kurulu takımlarımız olmazdı…
Yerli, yerli olurdu..
Yabancı yerliye meyil vermezdik…