YIKILMAYACAK!

Ne yazık ki...

Kırklar Dağı'ndaki "konutlar" yıkılmayacak..

Traşlanmayacak…

Engellenmeyecek..

Aynen; "inşaata" devam edilecek!

Yani kente dair icra edilen "ihanet hançeri" sabit kalacak…

Kesintisiz..

Ki yeni "hançerler" için de yer tesis edilecek…

***

Gerildiğiniz gibi!

Peki, bu "garantiyi" kim veriyor diyeceksiniz?

Bu taahhüdün kurumsal kimliğinde kim var derseniz?

Cevabım şu…

Çevre ve Şehirçilik Bakanlığı...

Altyapı ve Kentsel Dönüşüm Hizmetleri Genel Müdürü Vedat Gürgen...

O'nun imzası var…

BİMER üzerinden verilen bir cevap…

"Gelinen tarih itibari ile ilgili dilekçeye konu edilen Diyarbakır ili Kırklar Dağı mevkiinde kamulaştırma işlemlerine ilişkin bakanlığımızın herhangi bir çalışması bulunmamaktadır…

***

Anlayacağınız!

Atılan naralar…

Söylenen sözler…

Verilen taahhütler…

Yazılıp-çizilenler...

Yıkıldı, yıkılacak…

İstimlak edildi, edilecek...

Bu ihanetten kurtulacağız, "yeni ihanetlere" geçit vermeyeceğiz…

Bütçe hazırladık...

60 milyon lira bedelle; "şehir yüzüne vurulan" hançerden kurtulacak…

***

Kentin "silüeti" özgürleşecek..

Dicle Nehri..

Kırklar dağı..

Surlar..

Ve Dicle Vadi projesi "yekûn bir şekilde" betonlaşmadan arınacak..

Burası "özgürlük" meydanı olacak!

Ki daha neler söylenilmedi ki; "kenti" huzurlu kılma adına..

***

Hele ki, açılan bir dava var iken..

Hele ki, önceki yerel yönetimlere "saydırma" yapılırken…

Orası "nasıl imara" açıldı..

Orası bir ihanet ve kente hainliktir denilerek; "siyasi devşirmeler" icra edilirken..

Şimdi..

Hepsi "ke enlem yekûn" halini alması…

Tüm bunların "bir balon" olarak karşımıza çıkması…

Söylenenlerin "suya yazılı" olduğunun deşifre olmasına söylenecek söz; "sizin farkınız ne oldu?!…"

Hiç…

***

Şehrin mağduriyeti…

Geleceği..

Yarınlara dair planları..

Hele ki, UNESCO Dünya Mirasına dair; Sur ve Hevsel bahçeleri!

Buralara dair; "gelecek" planlarının stop etmesi!

Yani, Diyarbekir'in "kaybının" dışında..

Başka mağdurlar da var..

Hep vur abalıya yapıyorduk ya..

Orada konut alanlar..

Orada konutların inşaatını yürüten müteahhitler…

Onlar…

Yaşanan belirsizlikte "en büyük" ekonomik mağduriyeti onlar yaşadı...

Konutlar satılmadı...

Konutlara ilgi düşük; kaldı!

Galiba; "ilgili ve yetkili" zevata yönelik "tazminat" hakkları doğru..

"Bizi mağdur ettiniz?"

Bu minvalde; bir mücadele ederler mi?

Bilmem..

Ama her halükarda, "uzun" zaman sonra "oh be" dediler..

Belki "zararları" oldu..

Ama şimdi..

Özellikle Dicle Vadisi projesinin "kendilerine" sağladığı rant, "açığı" kapatır gibi..

***

Anlayacağınız!

Birileri siyasi devşirmeyle; "kazanç" sağladı…

Birileri konutlarına yeni rant sağladı…

Birileri zararının telafisi sağlandı…

Ne var ilk "zararlı çıkan, mağdur edilen" bu kentin bizatihi kendisi ve ahalisi!…

Sur'dan Kırklar Dağına…

Dicle Nehrinden Kırklar dağına..

Mardin Kapı'dan Kırklar dağına baktığında hep; "o betanlaşmayı" görecek!…

Yazıklar olsun!

***

TANITIM DEĞİL, RANT!….

Dedik ya…

Sahipsiz kentin "kurtları" çok olur diye..

İşte bir örnek daha…

"Yöresel Pazarlar!"

Kimdir?

Neyin nesidir?

Nerden geldiler?

Kim davet etti?

Organizasyonun sahibi kim; "izin alan var mı?

İzni veren kim?

Vergisi var mı?

Vergi levhaları bulunuyor mu?

Kira ödüyorlar mı?

İşgal bedeli alındı mı?

Her ne ise...

Yüzlerce soru sıralanabilir!

Lâkin kim cevap verir?

Hiç kimse…!

***

Ne diyor, Esnaf ve Sanatlarlar Odaları Birliği Başkanı Alican Ebedinoğlu?

Haklı olarak...

Binlerce Esnafın "isyanını" dile getirerek…

Yöresel pazarlar için..

Tanıtımdan..

Reklamdan..

Turizm amacından; "sapılan" bir vakaya dönüştü diyor..

ve ekliyor..

"Bu çadırların ne vergisi var, ne de gerekli kurum ve kuruluşların bir denetimi söz konusu…

Belediyelerimiz buna izin verirken, hangi yasaya dayandılar…

Bu kadar uzun süreli izin verebiliyorlar?

Bu nasıl bir çelişki?

Denetleyen yok..

Her türlü olumsuzluğa açık.."

Yani..

Bir taraftan "halk sağlığı" tehlikede..

Bir taraftan "kent esnafı" iş yapamaz halde…

Vergisi..

İşgaliye..

Kira ödeyen bile yok!"

***

Organizatörler…

Ne pişkinler…

Öyle ya, İl Valiliğinin "amblemini" bile kullandılar..

Neymiş; "Valilikle" birlikte organize ediyoruz diye..

Neyse ki..

Vali Hasan Basri Güzeloğlu farkına vardı..

Olmaz dedi..

Yazılı açıklamayla; "bizim ilgimiz yok" diyerek uyardı..

Bakalım…

Büyükşehir kayyumu ne diyecek?…

Ne der bilmem?

Diyeceği odur ki; "serbest piyasa!!!.."

***

NEYİN HESABI?….

Gezi'ye dair, "bir slogan" ifade vardı…

İşin provokasyonunda olanlar der di..

Daha anlayamadınız mı?

Evet..

Reza Sarraf davasını; "ey ahali" daha anlayamadınız mı?

Baksanıza..

Sarraf "sanık" iken bugün "tanık…"

Ki, ABD adına bu "tanıklığı" yapıyor…

Sanık kim;

"Halk Bank..

Genel Müdür Yardımcısı.?!"

Demek ki; "amaç" kişisel bir vaka değil..

Sarraf'ın..

Ya da, "şunun, bunun" rüşveti, kayırması değil..

Vakıanın hedefi; Türkiye'nin "milli" kimliği ve bizatihi kendisidir..

Bir tiyatrodur..

Bir kurgulu senaryodur..

Ne diyor; "sanık iken tanık" olan Sarraf..

"Cezaevinden çıkmak için yaptım?"..

Onun için; "dava milli" değil safsatasına takılmak, en büyük gaflettir…

Yani mel'un bir durum!…