Zulme uğrayan belli!...
Vatanndaşın kafası karışık…
İki soruya yanıt arıyor.
Ama kimse;
"samimi" olmadığı için de, cevap yok.
Hendek.. Barikat… Ve
Tanklı, toplu operasyonel faaliyet…
Sur'u.. Silopi'yi..
Cizre'yi.. Nusaybin'i… Ve daha kaç ilçeyi…
Şiddetiyle, yarattığı
terörizmiyle; "tarumar" etmiş…
Hayat yok.. Yaşam ise
"korku ve ecel teriyle" kaçışta…
***
Çünkü.. Sokağına el
konulmuş.. Evi gasp edilmiş…
İşine, aşına, ekmeğine
"kepenk" indirilmiş...
Yaşam alanına
"yasak" konulmuş…
Elde silahı olan;
"alan hâkimiyeti" savaşında…
Hal bu iken… Ki her
geçen zaman dilimi "kan daha bir oluk gibi" akıyor..
Bebekler oluyor..
Yaşlılar.. Kadınlar "başlarından" vurularak infaz ediliyor…
Evinin penceresinde…
Oğlum uyan diyen "öğretmen" vuruluyor…
***
Yaralıya müdahale eden…
Ya da mesaiye giden;
"doktor ve sağlıkçı" katlediliyor..
Top oynayan. Okula
giden, "öğrenci ve öğretmen" kurşunlanıyor..
Okul yakılıyor.. Hastane
ateşe veriliyor..
Ambulansın önü
kesiliyor..
***
Camiler.. Mabetler…
"Kurşunlanıyor,
bombalanıyor, molotoflanıyor, yakılıyor.."
Kısacası; Kürtler 7
Haziran sonrası "cehennemi" yaşıyor..
Yaşatılıyor..
***
Peki.. Tüm bu vahim
terörizm yaşanırken…
İlçeler.. Mahalleler
harap edilirken…
On binlerce insan
evinden barkından olurken…
Sahi, ne için, ne
gayeyle bunlar yapılıyor?
***
Biliyoruz ki..
Hendek ve barikat
arkasındakiler…
Kendi cephelerinde, şu
savunma kalkanı içerisindedirler…
Diyorlar ki… "Bu
bir devrimci savaşı"…
Hendekle, barikatla
"devrim" yapıp, Kürtleri özgürleştireceğiz…
***
İyi de..
Halk desteği olmayan hiç
bir "devrim savaşı" başarıya ulaşmış değil…
Kürtler..
Bölgedekilerden, Batıdakilere kadar…
Bugün yüzde 95'i,
"Hendek ve Barikat'a" karşı..
Silahlı oluşumların
"şehirde" olmasına tepkili…
***
Yine..
Tüm bu olup bitenler;
"Kürtlere zarar" veriyor..
Kürtlerin zarar gördüğü…
Öldüğü, vurulduğu,
yaralandığı.. Kan kaybettiği…
"Bir siyaset,
devrim savaşı" sonuç almaz…
Alacağı sonuç;
"kendi halkına" zulüm olur…
***
Gelelim…
Hendek'e karşı,
operasyonel faaliyet içerisinde olan devlete..
Siyasal iktidara…
Olup bitene verdiği
cevap nedir?
Kısmi haklılıkla…
"Kamu düzenini" sağlamak…
***
Elbette ki…
Elinde silah olana…
Yasalarında
"bölücü" diye tanımlanan yapıya…
Gül atacak değil…
Silah sıkılıyorsa,
çatışma yaşanıyorsa "karşılık" verilecek…
Ama bu da demek değildir
ki; "her yeri yakıp yıkalım" taş üstüne taş bırakmayalım…
***
Tanklarla.
Toplarla… Havan
toplarıyla…
Bomba yağdırıp, yerle
bir edelim…
Bu konsept, yıllar önce
hep denendi…
Ama sonuç verilmedi…
***
Devlet.. Adı üstünde
devlet…
Bir suçla.. Bir suçlu
yapıyla mücadele ederken…
Titiz olmalı.. Hassas
davranmalı..
Şefkati elden
bırakmamalı.. Ceberut olmamalı..
***
Silahı.. Çatışmayı…
Farklı, argümanlar da
kullanarak, "sollandırmaya da" gitmeli..
Nedenleri, niçinleri,
amaçları "görerek"…
Yoksa
"güvenlikçi" anlayışıyla…
Etki ve tepki
doğurganlığıyla, "vahim kopuşlara" sebebiyet verilebilinir…
***
Gelelim…
Tarafların halk
nezdindeki "samimiyet" duygusundaki, zafiyeti..
Yani güven vermeyişi..
İki soru diyerek yazıya
başlamıştık…
Şimdi soruyorum…
***
İlk sorum, HDP'ye…
Ve tabi ki, kendisine
bağlı Yerel Yönetimlere…
Yani, belediyelere.
Karnınızdan konuşmayın.
Açık ve şeffaf konuşun…
Bireyselde, diyorsunuz
ki; "Hendek ve barikat" olayına karşıyız…
Tasvip etmiyoruz.
Çünkü "Kürt
halkına" zarar veriyor.
Doğru…
***
Peki. Bu hendekler
kazılırken.
İş makineleri takviye
olurken…
Yerel yönetimler
"işin" vasfındaki gelişmeyi görürken.
Bombalar. Patlayıcılar
yerleştirilirken…
Nerdeydiniz?
Neden "sokağımızı,
caddemizi kasıyorsunuz, bomba koyuyorsunuz" demediniz…
***
İşte, Mardin.. İşte
Ağrı.. Batman… Van..
Hatta, Hakkari..
Yüksekova…
Ya da, diğer ilçe ve
şehirler..
Niye orda; "Hendek
ve Barikat" devrim savaşı yok..
Ahmet Türk.. Ve Sırrı
Sakık'ın basına yansıyan; "tepki" beyanları..
"Vaziyet, Kürtlere
zulümdür.. Kabul edilemez.."
***
Gelelim; Devlet-i
Aliye’ye…
Kürtler kadar…
Türkler de şu soruyu
sormuyor değil..
Soruyor..
Ve avazı çıktığı kadar;
"cevabını" istiyor…
***
Örgüt şehirlerde
silahlanırken..
Barikatlar kurarken…
Bomba ve mayınlar
döşerken.. İş makineleriyle, harıl harıl hendekler kazılırken..
Silahsız grupları,
"silahlandırıp, eğitirken"
Bugün kurtarılmış
alanlar yaratılma noktasına gelirken…
***
Ey Devlet!
Ey Devlet-i Aliye!
Sen nerdeydin?
Neden göz yumdun?
Hangi gaye ve amaçla,
olup bitene seyirci kaldın?
İstihbarat zafiyetindeki
etken nedir?
Ver cevabı…
Yoksa bu hal-i vaziyet
"farklı bir noktada işine mi geliyor?"
***
Evet…
Muhataplar belli.. Zulme
uğrayan belli..
Cevap isteyen iki soru…
Sonuç itibariyle;
gidişat hiç de "aydınlık ve güven" verici değil..
Kopuş var…
Duygusal tarumarlık var..
Üst akılların
"vekaletiyle" yaratılan bir çatışma var…
***
Akıllı olalım… Oyun
büyük… Sınav, zorlu…
Kürtler…
Şu an "ateş
çemberine" atılmış durumda…
Ve her şey..
"Emperyalist
güçlerin, kontrolünde…
Ki onların bölge
halkları üzerinde; "hangi emeller" peşinde koştuğunu biliyoruz…
Çünkü tarih
"buna" çok hadise de şahit…
***
O'nun için…
Tuzağa izin vermeyelim,
gelmeyelim…
Bizim bizden başka
dostumuz olmadığı gibi…
Yarenimiz de olmaz…
Hızla ilerleyen bir
yıkım içindeyiz…
Bizim tez elden;
"silahı değil, uzlaşı ve konuşmayı, birlikte olabilmeyi" benimseyerek
2 yıl öncesindeki, "modumuza" dönmeliyiz…
Hal-i hazırda, herkesin
ağzında "uzlaşalım, konuşalım"
Zaman kaybına gerek
yok..
Herkes diline, sözüne
sahip çıksın.. Silahı devre dışı bıraksın...
İhtiraslarını da da terk
etsin.. Gerisi kendiliğinden gelir…
Haydi.
Yeter ki; samimi
olunsun…