ARAZİ ÇETE MAFYASINA TANINAN İMKÂN!? (II)

Sevgili okurlar.

Cuma günkü yazımıza başlık olarak kullandığımız “ARAZİ ÇETE MAFYASINA TANINAN İMKÂN!?” ifadesinin rotasında bugün de sohbetimize kaldığımız yerden devam ediyoruz...

Çünkü bu mevzu hayli “can sıkıcı ve derinliği olan, kirli ilişkiler ağını” içermektedir...

Denir ya, yer, mekân, bölge, ada ve parsel numarası sıralamaya gerek yok...

Her şey ulu orta yerde cereyan ediyor ve görüntü de ortada!?..

Özellikle feodal yapının nüfuzu, bu alanda bir hayli aktif...

“Arsalara”  halk deyimiyle çökme yapıyorlar...

İşgal altına alıyorlar...

Vatandaşların üzerinde yarattıkları “korku imparatorluğuyla” despotça, terör estiriyorlar...

Kimi yerde devletin, kimi yerde şahsın, kimi yerde birilerinin nam-ı hesabına gözlerine kestirdikleri “arsaları” tahakkümleri altına alıyorlar...

Ne tapusu var.

Ne kaydı kuydu var.

Ve ne de hesap soranı var..

Vatandaş kendi arazisini tapulu olmasına rağmen satamıyor...

Çünkü çökme var…

Çünkü satmaya yeltendiğinde, el değiştirilmeye çalışıldığında “silahların konuşacağı” endişesiyle boyun eğiyor...

Yaratılan korku imparatorluğu karşısında “suskun” kalıyor...

Ya mal, ya can!...

Hazin tablo şudur ki etkili ve yetkili zevat “böylesi yasadışı yapılanmalara” karşı, vahim bir ikilem tavrı içerisinde!...

Görmüyor mu, yoksa görmezlikten mi geliyor “bilinmez” bir hal yaşanıyor...

Garip bir durum..

Dile kolay...

Devletin ihaleye çıkarmış olduğu, satışını yaptığı araziye bile aynı çeteler, çökme yapıyor..

Engel teşkil ediyorlar...

Tehditler savuruyor...

Hatta silahlı saldırılarda bulunuyor...

Adam öldürmeye yelteniyor..

Ama gel gör ki etkili ve yetkililer adli kayıtlara geçen hadiseler zincirine rağmen; “sessizler!”

“Görmedim, duymadım, bilmiyorum” misali bir hal..

Bu organizeli çete feodal yapı Diyarbakır gibi bir merkezde dehşet saçarken, vatandaş sorguluyor ve diyor ki;

Devlet nerede?

Valilik nerede?

Büyükşehir Belediye Başkanı yani kayyım nerede?

Diğer kayyımlar nerede?

Bir de gözünü çeviriyor, şu Dicle Üniversitesindeki binlerce arazi yıllardan beri kim, kimlere peşkeş çektirmiş...

Hem de çok cüz’i bir kira karşılığında.

O kirayı kim alıyor, nereye gidiyor?

Belli değil...

Sormak lazım değil mi?

Tapu kadastro müdürlüğü. o arazileri hiç mi ölçmüyorsun ya da haberdar değilsin?

O bölgelerin belediye başkanlıkları sizler işgal altındaki arazilere neden duyarsız kalıyorsunuz!?...

Yoksa siz de mi “korkuyorsunuz?”...

Korkunuz bilesiniz ki, devletin varlığını zafiyete düşürmektedir!...

Kime söylersin?..

Nitekim Kayapınar Belediye Başkanvekili Kayyım Ünal Koç’un dahi haksız yere resmi evrakta yapılan tahrifata imza atarak o mafya türüne geçit vermiş olduğunu defalarca yazdık, çizdik.

Hatta adli mercilere dahi müracaat edildi.

Peki sonuç, heyhat!...

Kılını kıpırdatan yok...

***

Bu fasla virgül atalım....

Dönelim bakanlıklarımıza.

20 yıldan beri bu memleketin siyasi kaderini elinde tutan AK Partinin ilk kuruluşundaki hazırladıkları tüzüğün maddelerine bakıldığında, o tüzükle uzaktan yakından mevcut iktidarın hiçbir alakası kalmamıştır.

Gün gittikçe kozmopolitleşen bu iktidar partisi, yani AK Parti davasına gönül veren, birçok yönüyle gerektiğinde canıyla, malıyla, bilgileriyle, çevreleriyle bu parti uğruna her an için her şeyini feda edebilecek insanların bugün esamisi yok partide.

Kirli oy uğruna KCK’nın bazı mensuplarına değişik libas giydirerek, kuzunun postunu giyen kurt gibi değişik pozisyonlarla hem partiyi içten vuruyor, hem de halkı.

Bu itibarla ülkede özellikle bu coğrafyada hiç ama hiçbir zaman sıkıntı, millete çektirilen çileler, ekonomiksel sorunlar, fiyatların istikrarsızlığı…

Nerdeyse iki günde bir akaryakıta gelen zamlar…

Ve daha neler neler…

Halk bunları kendi aralarında sorguluyor, soruşturuyor.

Peki, bu hal nereye kadar devam edecek?

Bu ülkeyi nereye doğru götürecek?

Halk bu sorulara yanıt arıyor...

Ki yaşanan haller karşısında halk yerden göğe kadar haklıdır.

* * *

Sevgili okurlar.

Tüm bu olumsuzluklar yetmiyormuş gibi bir de devletin birçok önemli kurum ve kuruluşlarına atanan, meslekleri itibariyle ehliyetsiz, mesleki bilgiden yoksun nice bürokratlar vardır.

Hangi kuruma bugün el atarsanız atın dünden beter!.

İllaki bir şaibeyle, karşılaşıyorsun...

Mesela adliyeye bakalım.

Elbette ki adliyelerimizin pırıl pırıl terû taze hâkim ve savcılarımızın varlığını kimse inkâr edemez.

Cüzdanlarına değil, vicdanlarına danışan nice hâkim ve savcılarımız vardır.

Allah onların eksikliklerini vermesin.

Amma velâkin öbür yandan bakıyorsun ki bu “camiayı” kirletenler var...

Özellikle bazı iş mahkemelerinin hâkimleri…

Öylesine çelişkili kararlar veriyorlar ki akla ziyan...

Nitekim verdikleri kararlarda, ne kadar bağımlı ve yanlı oldukları kendini ifşa ediyor..

Bir örnek vermek gerekirse...

Ki edindiğimiz bilgilere göre, Diyarbakır 2. İş mahkemesinin hâkimesi olan bayan hakimin çok kısa bir önce, vermiş olduğu çelişkili iki karar…

Kararlar, dillere destan, ibretnüma!.

BAM’ın ve Yargıtay’ın değişik vermiş olduğu kararları açıkça aleni bir şekilde, görmezlikten gelerek, karar veriyor..
Kararın muhtevası da, ne kadar yanlı ve bağımlı olduğu gerçeğine gözler önüne seriyor...

Denir ya, kendi kendini ele vermek bu olsa gerek...

Hukukçuların deyimlerine göre, “o kadar yanlış, o kadar eksik” bir karar ki, cümleler dahi birbirini tutmuyor...

Her şey, davacının lehine...

İşte bunlar gerçekten düşündürüyor ve insanı derinden derine “hukuk adına, adalet adına” üzüyor...

Önümüzdeki günlerde verilen o yanlış kararları burada mevzu edeceğiz..

Sadece ve sadece keyfiyete dayalı, bilgisizlikleriyle verilen kararların sahibinin ne kadar hukuk bilgisinden uzak ve hukuku nasıl da hiçe sayarak vicdanla cüzdan arasında bir tercih yaptığı görülüyor.

Deyim yerindeyse hukuku “gukuka” çevirmiş durumdalar.

Der demez insanı derinden derine düşündürmektedir...

Bunu detaylı şekilde sizlere sunacağız...

Ancak, Adalet Bakanımız Sayın Bekir Bozdağ’a seslenmek istiyorum..

Kendileri çok deneyimli bir hukukçu..

Ki kendisinden önceki Adalet Bakanı Sayın Abdülhamit Gül de aynı hukuk bilgisi ve deneyimine sahip bir şahsiyetti...

Sonuç itibariyle diyorum ki, kritik mahkemelerin, kritik davaların yargılamalarına daha deneyimli, güçlü bir hukuk bilgisi olan hâkimlerin atamaları yapılması gerekir..

Bu kaçınılmaz bir gerekliliktir...

Ne yazık ki ülkemizde, özellikle bu bölgemizde, özellikle Diyarbakır’ımızda ve bazı ilçelerinde adaletin bazı önemli koltuklarına atanan ham görüşlü, yeni mezun hâkim ve savcıları görüyoruz.

Bunu zaman zaman hukukçular da kamuoyuyla paylaşmak üzere dile getiriyor, bu da şayan-ı dikkattir.

Burada tekrarlıyorum.

Ve diyorum ki;

İktidar partisi olan AK Parti, siyasetin geçmişlerinden ibret almaları gerekirken, ne yazık ki hiç olmamış, almamış gibi görmezlikten geliyorlar.

Dikkat çekmek istiyorum...

Şu meşhur “yedi defa geldi, altı defa gitti” diyen Doğru Yol’un lideri Demirel siyasetinin bugün esamisi yok.

Turgut Özal’ın 10 yıllık iktidarına rağmen ne kendisi var, ne partisi var.

O değerli merhum Özal’ı yanlış yönlere yönlendiren bir Semra Özal Hanım var bir de çocukları var.

Ki bugün toplumun arasına giremiyorlar.

CHP..

Tarihi yüz yıllık bir parti.

Zaman zaman yazıyoruz.

Kuruluşunun amacı ve kuruluşundaki yapılan plan ve proje, tümüyle İngilizlerindir...

İstanbul’u işgal ederken Devlet-i Âliye-yi Osmaniye’yi yok ettikten ve Hilafet-i İslamiye’nin de ilga edilmek üzere kurulmuş bir parti olup çeyrek asır boyunca mücadelesi kendi milletiyle olmuştur.

O mücadele içerisinde nice masum insanların kanını dökmüştür.

Milletin dinine, imanına, inancına, Kur’anına, medresesine her şeyi tabiri caizse paspas etmiştir.

Bundan dolayıdır ki CHP’yi, 1950’lerden şimdiye kadar her 10 yılda bir gelen vesayetçilere rağmen bu millet iktidara getirmemiştir.

Ama ne yapacaksın.

AK Partinin kendi yörüngesinden çıkıp başka yörüngelere girmesiyle beraber, bu milletin CHP’yi iktidara getirmesine davetiye çıkarıyor olması oldukça düşündürücüdür.

En derin saygı ve sevgilerimle.