KISACA VİCDAN

Günlük yaşamımızda “vicdanlı-vicdansız insan, vicdan azabı çekmek” gibi ifadeleri sık kullanır durumdayız. Tanıdığımız ya da yabancı gördüğümüz kişilerin ve kendimizin davranışlarıyla ilgili değerlendirmelerde bulunurken vicdanı bir hakem gibi görürüz. Bu gücü göz önünde bulundurup yapılanlarla ilgili yorumlar yaparız. Hakem rolünü üstlenen, sık kullanımlı bu ifade “Vicdan nedir?” sorusunu sorma hakkını elimize vermektedir.

Vicdan için kişinin davranışlarıyla ilgili içsel yargıda bulunmasını, kendi ahlaki değerleri doğrultusunda iyi olana, doğru kabul edilene yönelmesini sağlayan bir güç olduğu söylenebilir. Bazı görüşlere göre doğuştan kişide var olan vicdan, bazı düşünürler tarafından tecrübeler aracılığıyla sonradan kazanılan bir güç olarak tanımlanmaktadır. Yapılan her türlü tanımlara baktığımızda hepsinin kişinin bir şekilde bu yargılama yeteneğine sahip olduğunu savunduğunu görmekteyiz.

Psikoloji literatürünü göz önünde bulundurduğumuzda çocuğun kişiliği yaklaşık 5-6 yaşlarında oturur ve erinlik dönemine kadar dönüşmeye devam eder. Çocuk 5-6 yaşlarına kadar yürümeye, koşmaya, konuşmaya, temel ihtiyaçlarını kendisi karşılamaya başlar. Tüm bu becerileri öğrenir ve yaparken beraberinde pek çok şeyi kişiliklerine katar. Çocukluk kazanımları da yetişkinlikte sahip olunan kişiliğin temellerini oluşturur. Ortamın sunmuş olduğu imkânlar ve edinilen kazanımların birbirini etkilemesiyle kişilik oturur. Bunları göz önünde bulundurunca bir yetişkinin kişiliğinin altıncı yaştan itibaren oturmuş olduğunu, erinlik dönemine kadar da dönüştüğünü söyleyebiliriz. Elbette özüne dair farkındalığı gelişmiş kişiler davranışlarıyla ilgili kontrollerde, kendini iyi hissedeceği yönde dönüşümde bulunmaya devam edebilir. Ama bebeklik ve ilk çocukluk dönemlerinin tüm hayatı etkiler durumda olduğu değiştirilemez bir gerçektir.

Psikolojide önde gelen isimlerden olan Freud’a göre vicdan, kişiliğin en son oluşan bölümü olup 3-5 yaşlarında ortaya çıkar fakat altı yaşla birlikte daha belirgin bir hale gelir. O, bu gücü kişinin arzularını toplumsal kurallara göre değerlendirildiğini savunur. Kişiliğin yargılayıcı kısmı olarak tanımladığı bu güç, iyi-kötü veya doğru-yanlış şeklinde değerlendirmeler yapar.

Felsefede vicdan iki boyutta ele alınmıştır. Bazı filozoflar vicdanın doğuştan Tanrı tarafından kazandırılmış bir güç olduğunu savunur. İkinci bir boyut olarak filozoflar vicdanın sonradan, deneyimler ile kazanıldığını savunurlar. Her iki görüş de vicdanı ahlaka değinilecek şekilde ele almıştır. “Niçin ahlaklı olmalıyız?” sorusunu temel alan ahlak felsefesinde Platon, mutlu olmak için ahlaklı ve vicdanlı olmayı ön koşul olarak kabul etmiştir.

İlahi dinlere göre vicdan, Tanrı tarafından kişiye bahşedilen ve yaratılış itibariyle kişide olan iyiyi ve doğruyu bulma yeteneğidir. Dinin emir ve yasakları ile kişi ahlaklı olmaya yönelir.

Vicdanın rehberlik ve yargılama gücü, kişinin değer tercih ve kazanımında etkin bir role sahiptir. Aile, okul, çevre gibi dahili olduğumuz somut ortam ve din, felsefe, psikoloji gibi soyut etkenler vicdanın oluşumunda etki sahibidir.

Tüm bunları göz önünde bulundurunca ahlakımızın ve ona bağlı kabul edilen vicdanımızın çocukluğumuza bağlı olduğunu, kendindeliği yüksek bireyler olmamız

durumunda ortamımız ve görüşlerimizde yaptığımız değişimlerle dönüşebildiğini söyleyebiliriz.

Vicdan, bir eğilim olarak her insanda bulunsa da, nasıl bir şekle bürüneceği sosyal öğrenmeyle belirlenir. Vicdanlı olmayı, küçük yaştan itibaren "iç sorumluluk" bilinciyle öğreniriz. - Prof. Dr. Nevzat Tarhan

İç seslerimize kulak verelim. Doğru ve iyi yolda olduğumuzu mırıldanıyorsa güven veren bir tonda, ilerleyelim yolun sonuna.