GÖZÜNÜN ÜZERİNDE KAŞIN VAR?!

Ne garip bir memleket olduk? Hak, hukuk, adalet, nizam hak getire?.. Büyük bir keyfiyet hâkim… “Ben bilmez merkez bilir” aklıyla hareket eden bir anlayış, söz konusu!.. İşte biz yıllar yılıdır; böylesi bir anlayışla mücadele ediyoruz.. Ve kaleme aldığım her mevzu, “bireysel” olmamış, hep memleketin “milli” meselesi olmuştur.. Dün olduğu gibi bugün de imkân el verirse yarın da; ilkelerimizden taviz vermeden ülke insanımızın adına, yaşanan ve yaşatılanları “memleket meselesi” şiarıyla irdeleyip, sorgulayacağız.. Yani çıktığımız yolda, yürüyeceğiz ve yürümeye de devam edeceğiz!

***

Tek gaye ve hedefimiz vardır; o da “memleket meseleleri” diye ifade ettiğimiz sorunları çözüme kavuşturmak! Tabi bunu da demokrasinin, hukukun ilke ve prensipleri, üstünlüğü, adaletin gerçek ve hakkaniyet terazisinden geçirilerek, yapılmasını ister ve öncülük ederiz! Kamuoyu adına insanlarımızın haklarını aramak, uğradıkları mağduriyetin giderilmesi yönünde, ilgili ve yetkili birim ile kurumlar arasında köprü vazifesini yerine getirmektir… Temel misyonumuz da budur…

Ki bunu ifade ederken, velev ki zülfüyâra dokunsa bile şaşmayız!

Gerçekleri söylememek, Allah korusun kendimizi “dilsiz şeytan” durumuna sokmuş oluruz.. Ki bu ne mümkündür?!

Bu itibarla bu tehlikeden kurtulmak için elbette ki gerçekleri söylüyoruz.

Çünkü bizdeki şiar “Allah korkusudur..”

***

Dedik ya; kamuoyunun en çok muzdarip olduğu “illallah” ettiği bir hakikat vardır ki o da kamudaki keyfiyet!.. Özellikle resmi kurumlardaki bazı çalışanların, görevli ve yetkili olarak kendilerini gösterenlerin; “kraldan çok kralcı” kesilmeleridir.. Düşünün, iktidarın bünyesinde çalışan sıradan bir trafik polisi dahi, kendini devlet yerine koyarak devletin adaletine gölge düşürüyorsa.. Kendine özgü yanlışlar silsilesi içeren bir inisiyatifle, vatandaşların üzerine hegemonya kuruyorsa, vay ki vay o ülkenin haline?.. İşte biz kamuoyu adına “vay ki vay o ülkenin” haline ve ahalisinin yaşadığı travmatik hallerin tekerrür etmemesi için, “memleket meseleleri” başlığı altında, olayları yazıyoruz yorumluyoruz ve kamuoyuna sunuyoruz… Görevimiz bu, halkın sesi olmak!

***

Trafik polisi dedik, yalnız trafik polisi değil. Misal noktasında, bir örnek… Nitekim kamuoyunda genel bir kanı var.. Özellikle trafik polislerinin denetim esnasında, havadan, cıvadan vatandaşa kestiği cezalara veryansın edilir.. Vatandaş nezdinde, hiçbir suçu olmamasına rağmen, suçsuz yere, eften püften bahaneler üretilerek cezalar kesilir.. İşte böylesi uygulama ve keyfiyete halk da haklı olarak; “gözünün üzerinde kaşın var” diyen bir anlayışın muamelesine tepkili… “Bu nasıl bir hukuk devleti işleyişidir” çığlığını atıyor…

***

Çığlık atılmaz mı, tepki gösterilmez mi?

Hiç yoktan, ceza yazılıyor.

Aracı trafikten men ediliyor.

Sonrası, “Git derdini Marko Paşa’ya anlat” misali, gel de haklılığını ispat et…

Her adım, yeni mağduriyetlere yol açıyor..

Tabi keyfiyet bir tek bununla sınırlı değil.

Devletin birçok önemli kurum ve kuruluşlarındaki bazı memurların yaptıkları yanlışlar, ya ranta dayalı ya siyasi ve ideolojik keyfiyete dayalı yapılıyor.

Ki hepsi, kanun dışı..

Aslında bu keyfiyet “rüşvet çarkının” dönmesine, palazlanmasına zorunlu olarak “vatandaşın işini bilir” rotasına sokuluyor..

Hâsılı kelam vaziyet, büyük bir çürümüşlüğü gösteriyor…

Denir ya; “Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık..”

İşte bu vecize sözle vatandaş çare arıyor..

Düşünüyor…

“Ben buraya rüşvet vermesem, daha büyük mağduriyetler önüme çıkar..

En iyisi fazla mağduriyet yaşamayayım” deyip çarka boyun eğiyor..

Yapılan yanlış işlemlere karşı kendini kurtarmak için bu kez kendisi, yasa dışı şeylere başvurmak zorunda kalıyor.

Tabi bunu ifade ederken, somut bir kişi ya da, kurum üzerinde durmuyorum..

Çünkü hal-i vaziyet orta yerde…

Trafik cezalarıyla alakalı, kısa bir saha araştırması yaparsak; “Şüyuu vukuundan beter” misali hallerin hayli fazla olduğunu görürüz…

Bugün en basit şekilde, Karayolunda trafiğin seyrini yapan vatandaşlara, şoförlere mikrofon uzatıp, “şu trafik cezalarına ne diyorsunuz” desek, inanın ki, “bir dokun bin ah işit” feryadını işitiriz!… Ki işitiyoruz da..

Ama ne yapacaksın?

Düzen bu.

Sistem bu.

Adil ve demokratik olmayan bir sistemin bünyesinde böylesine nice olumsuzlukların varlığı söz konusudur.

İktidar partisi olan AK Partinin 20 yıldan beri iktidarda olduğu halde, yukarıda anlattıklarımız toplumsal sorunlar ve kurumlardaki çürümüşlük hali, deveden kulak bile değil.

Ama her nedense bir türlü vatandaşa eziyet eden, vatandaşı üzen, vatandaşı iş yapmaktan alıkoyan, hele hele iş çevrelerinin bölgede yapmış olduğu istihdamı engelleme pahasına, atılan nice prangalar var?!.. Ama dokunan yok…

Her zaman söylüyoruz.

Vatandaşa “Bugün git yarın gel, öbür gün gel, bir ay sonra gel veya üç ay sonra gel” uygulaması devlet ile milletin arasını açar!..

Köprüleri yıkar..

Kutuplaştırma yaratır..

Ki bu zaten topluma mal olmuş bir gerçek.

Özellikle kayyım olarak atanan belediyelerde çark bu yönde dönüyor..

Hele hele trafiğin seyru seferine bakıldığında, inanın sevgili dostlar bir trafik polisinin denetim esnasındaki tavır ve hareketine bakıldığında, tüm çıplaklığıyla bu söylediklerimizi görürsünüz..

Bilakis, yaşarsınız da…

Bir devlet memuru, hukuka, kanuna, hakikate odaklanması gerekirken maalesef keyfiyet arzıyla yetkisini, vatandaşın üzerine adeta “Demokles’in Kılıcı” gibi sallıyor…

Kendini o an için, İl Emniyet Müdürü yerine koyuyor.

Hatta daha ileri gidip Emniyet Genel Müdürü yerine koyan dahi var.

Daha ilerisi, İçişleri Bakanının yerine koyan da yok değil…

Sorgusuz, sualsiz, araştırma, soruşturma yapmadan; “kralcı” kesiliyor..

“Ben onların adına, senin aracını bağlıyorum.

Sen trafiği ihlal etmişsin, seni cezalandırıyorum, hem de acımasızca cezalandırıyorum.”

Oysaki hiçbir suç yok.

Oysaki hiçbir eksik belge yok..

Oysaki bir tek trafik ihlali yok..

Ama “Kurtla Kuzu misali” illa ki suç oluşturup cezayı kesiyor..

Dedik ya;

“Gözünün üzerinde kaşın var” diyor.

“Aman ha!

Ben rüşvet müşvet almam…

Yalnız evrakın içine bir şeyler koy, geç” gibi hareketler malum bilinen bir hal…

Ama vatandaş endişeli…

Korkuyor.

“Daha fazlasıyla işi uzatırsam, daha ağır müeyyideler üzerime gelir, çünkü devlet adına bunu yapıyor(!)” diye düşünüyor.

* * *

Bakınız iki gün önce yaşanan bir hadise..

Bizi arayan şoför…

Diyor ki..

Trafik Polisleri ve Büyükşehir Belediyesi Zabıta Memurları trafik uygulamasında benim aracımı durdurdular..

Önce araçtakileri saydılar, sonra aracın ruhsatını istediler…

Otomobilde, 5-6 eleman var..

İyi de, şirketin aradı.. İçerisindekiler de, sigortalı personeller!…

Olmaz..

Bu araç, ticari değil, sen ticari araç olarak kullanıyorsun.

Bu araç özeldir.

Sen genel olarak bunu ticari olarak kullanıyorsun..

Aman yaman öyle değil..

Araçtakilere sor,

Ruhsatına bak..

Ama kime dersin..

Al sana 9 bin lira ceza.

Bir de, “iki ay trafikten” men..

Arabayı yediemin parkına çek…

Hem ceza..

Hem trafikten men..

Hem de yediemine park ücreti öde..

Eee burası Diyarbakır, tarihin en büyük suçunu işlemişsin ya(!)..

***

Akla ziyan bir hal…

“Ruhsatında “özel” yazıyor, özel olarak kullanman gerekirken, sen müşteri taşıyorsun..”

İyi de müşteri değil, çalışan..

Ve araç çok amaçlı kullanılmaya yöneliktir…

Ve bir servis aracı da değil…

Yahu arkadaş, her şey ruhsatta yazılı..

Sizin arabada gördükleriniz, ruhsattaki yazılanlar her şey yasaya uygun..

Zira tüzel kişiye ait bir araçtır…

Bir şirket aracıdır, ticari değildir.

Elemanlar da sigortalı elemanlardır..

Ben de bu şirketin bünyesinde çalışan bir şoförüm ve sigortalı elemanım…

Araç, ticari olmamakla beraber herhangi bir genelleme de yok.

Şimdi bir şirketin aracıyla, o şirketin elemanlarını işe götürüp getirmek suç mu?!

Bu eğer suçsa, vatandaş nereye koşsun?

Derdini kime anlatsın?

Hem beni işimden alıkoydu.

Hem şirket aracını işinden alıkoydu.

Hem de o elemanları iş yapmaktan geri çevirerek mağdur etti.

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Biz burada diyoruz ki;

Gerçekten vatandaş suç işlemediği halde, suç işliyormuş gibi gösteriliyor.

Ve kamuoyuna mal olmuş bir ifade olarak;  “Gözünün üzerinde kaşın var..”

Trafik polislerinin trafiğin seyru seferindeki keyfiliklerini gözler önüne seren bir hadise ve vecize bir söz!!

Bu da bir gerçektir ki;

Diyarbakır’ımız başta olmak üzere Güneydoğu Anadolu insanlarının mağduriyeti, fakru zaruret içerisinde çalışıp, sabah erken çıkıp akşam çoluk çocuğuna bir parça ekmek götürmek için, şoföründen tutun da işçisine kadar, işverenine kadar…

Hep çok yanlış yasa ve uygulamalar yüzünden; mağduriyetler yaşamaktadır…

Keyfiyete veyahut ranta dair büyük bir vurdumduymazlıkla karşı karşıya kalmaktadır.

Başta Sayın Cumhurbaşkanımız dâhil olmak üzere İçişleri Bakanımız Sayın Süleyman Soylu Beyefendiye ve İl Valimiz Sayın Ali İhsan Su Beyefendiye sunmak üzere kamuoyu adına “trafikteki bu keyfiyeti” yazıp, dile getirdik…

Vatandaş diyor ki;

Bu Diyarbakır’ımız; vakitsiz, yani zaman dışı öten her horozun çöplüğü değildir.

“Zamansız öten horozun da başının kesilmesi gerekir” diye genelleme kazanan atalarımızdan kalan bir slogan vardır.

Bu iktidar yazıktır.

***

Sevgili dostlar.

Bazı kamu kurum ve kuruluşları içerisinde AK Parti iktidarına yönelik, özellikle Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’a yönelik kasıtlı olarak yasa dışı işler yapılıyor.

Ve bu devlete ve iktidara mal ediliyor.

Onun için vatandaş, kamuoyu adına haber yapan medyaya bildirmek zorunda kalıyor!.

Ki biz de yazıyoruz..

Aynı zamanda adli mercilerde de kanunun, yasaların imkân tanıdığı kadar hakkını aramak zorunda..

Özellikle iktidar partisi, özellikle valilik, özellikle Emniyet Müdürlüğü, İçişleri Bakanlığına intikal etmeden böylesine kendini dev aynasında gören, “ne oldum delisi” olan, rantını düşünen trafik memurlarına neşter atıp, gerekli işleme tabi tutmalıdır..

Aksi takdirde vatandaşın, bu seçim sath-ı mailinde iktidara karşı büyük bir infial göstermek zorunda kalacağını düşünüyoruz.

En derin saygı ve sevgilerimle.