HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ MÜ, HÂKİMİN ÜSTÜNLÜĞÜ MÜ?!

Sevgili okurlar...

“ARAZİ ÇETE MAFYASINA TANINAN İMKÂN” başlığı altındaki sohbetimizde “birçok önemli konuya ve toplumsal kanayan yaraya” dikkat çekerek, ilgili ve yetkili makamları göreve çağırmıştım..

Seri yazımız yankı buldu..

Görünen o ki kendilerine göre bir gayret sergileyecekler!.. Ki dile getirdiğimiz mevzularla alakalı daha çok anlatacaklarımız var...

O da yeri ve zamanı gelince...

Bugün, yazı başlığımızı gündemin güncelliğine binaen değiştirdik..

Dedik ki;

“HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ MÜ, HÂKİMİN ÜSTÜNLÜĞÜ MÜ?!”

Başlığın muhtevası, zira dünkü sohbetimizin en can alıcı satırlarında, sorguluyordu!...

Aslında bir önceki iki yazımızda konu ettiğimiz mevzuların yarattığı travmatik halin müsebbipliğini de teşkil ediyor hukuk sistemimiz!?.

***

Dünkü yazımızda, Diyarbakır 2. İş Mahkemesi hakimi olan hakime hanımefendinin, iki dava dosyasına ilişkin verdiği “çelişkili kararlardan” söz etmiştik..

Ve bu kararları sizinle paylaşacağımızı, duyurmuştuk...

Hâkime hanımefendinin, “GEREKÇELİ KARAR” olarak nitelendirdiği “karar” gerekçelerden yoksun “kes-yapıştır” misali bir hüküm...

Hiçbir şekilde hukukun gerçekçiliğine dayanmayan, sadece keyfiyete dayalı “ben böyle düşündüm, böyle yazdım” gibi garabet bir kararın altına imza atılması, ibretlik bir durum!...

Ne hukuki, ne vicdani!...

Olsa olsa ideolojik veya ranta dayalı bir tutumdur…

Gerçekten insan ne olursa olsun, hangi makama gelirse gelsin, düşündüğü, savunduğu bir görüşün illaki arkasında durması lazım.

Aynı zamanda mesnetli, dayanaklı, gerçeklere uygun hareket edip, kararlar vermesi gerekir...

Hele hele bu makam bir adli makam ise apayrı bir meziyetle icra edilmesi lazım..

Hassasiyeti yüksek olmalı...

Verilen her karar, isnat edilen her suç, beyan edilen her cümle, hukukun üstünlüğüne uygun olması gerekir...

Hakkı ve hakkaniyeti gözetmesi lazım..

Rastgele, atmasyonla keyfiyete dayalı, hele hele vicdan ile cüzdan arasında bir tercih meselesi söz konusu edilir bir hal yaşanıyorsa, “vah ki vah” adaletin o tarafsız, bağımsız, objektif, adil terazisine!...

***

Hep ifade ediyorum ve etmeye de devam ediyorum!...

Diyorum ki;

“Dünya hukuk literatüründe ve gerçekten Türk adaleti paralelindeki görünen manzarada, hukukun üstünlüğü daima ön plana alınmıştır ve alınmalıdır da.

Hiçbir zaman bir hâkim, nerede olursa olsun, hangi makamda olursa olsun; Adaleti, hukuku, kendi kişisel görüşüne ve rantına alet edemez.

Ve o makamı kötüye kullanamaz...

Vicdanını, cüzdanına kaptıramaz!..

Kararlarıyla “o adil ve bağımsız, hür makamına ve cübbesine” halel getiremez!...

Ki böylesi bir durumda;  fiili bir suç işlemiş olmaktan kendini kurtaramaz.

Nitekim sık sık bu köşeye Diyarbakır İş Mahkemelerinin bazı hâkimlerinin tutarsızlıklarını, tarafgirliklerini, bağımlılıklarını, dosya tespitlerimize ve hukukçularımızın tespitlerine dayanarak, aynı zamanda yerel mahkeme kararlarının BAM’a ve Yargıtay’a gönderilip bozularak gelmesi paralelliğine dayanarak yazıyoruz ve uyarıyoruz.

Malum, Türk Adalet mekanizması kademeli işliyor..

Usulen de hep böyledir.

Yerel mahkemelerin kararları beğenilmediği takdirde, gerek davacı ve gerekse davalının bir üst mahkemeye müracaat etme hakkı vardır.

Önce İstinaf..

İstinaftan sonra da Yargıtay var…

Bu silsileli olarak devam ediyor...

Ki bazı yerel iş mahkemeleriyle İstinaf ve Yargıtay arasındaki görünen “davalara” ilişkin çelişkili kararların varlığı, zaman zaman söz konusu olmuştur!

Ama gerek BAM kararları olsun ve gerekse Yargıtay karar ve görüşleri olsun; her yönüyle yerel mahkemeleri bağlar...

Tartışmasız, bağlaması da gerekir.

Zira gerçek hukuk terazisi bu gerçeği yansıtıyor.

Şayet bir yerel mahkemenin hâkimi veya hâkimesi, BAM’ın vermiş olduğu kararlara uymuyorsa “ben kararımda diretiyorum” diyorsa ki diyebiliyor...

O zaman davacı veya davalı, her iki mahkemenin üstünde olan Yargıtay Genel Hukuk Dairesine, “verilen kararı, hükmü” götürür...

Bu da Türk Mahkemelerinin yargılama usulünün bir gerçeğidir.

Amma velâkin.

Bizim söz konusu ettiğimiz Diyarbakır 2. İş Mahkemesinin Hâkimesi tam tersine BAM’ın veya Yargıtay’ın verdiği kararları hiçe sayarak, verdiği hükümleri kale almadan, davalının da delil olarak ileri sürmüş olduğu resmi tespitleri de görmezden gelip, dile getirtmeden, illaki davacının dilekçesiyle ve husumetli tanıkların tanıklığına dayanarak “karar” veriyor...

Böylesi bir karar hukukçuların tespitlerine dayanarak söylüyoruz; “gülünçtür..”

Hukuk dışılıktır.

Hukuku hiçe saymaktır.

Hukuk bilgisinden yoksunluktur.

Hukuksal bir gerekçe olarak gösterilmişse de tümüyle gerekçesiz bir karar olarak nitelendirilmektedir.

Bunun için kamuoyuyla paylaşmak istediğimiz hukuksal gerçeği niye yazıyoruz?

Çünkü Türk hukukuna, Türk adaletine yazıktır!

Türk adalet camiasını yıpratmaya yönelik olduğu için, zaman zaman yetkilileri uyarıyoruz, onlarla paylaşıyoruz.

Dünkü yazımızda da ifade ettiğimiz üzere Adalet Bakanı Sayın Bekir Bozdağ’a seslendiğimiz gibi...

Lütfen!

Türk hukuk camiası ve Türk adaletinin gerçekçiliğine, izzet ve şerefine gölge düşürülmemesi için mahkemelere, kritik davalara deneyimli, mazbut, kişisel ahlaklı ve ağırbaşlı kariyere sahip hâkimlerin atanmasına öncelik verilsin...

Ehil ve liyakat ön plana alınmalı...

Nitekim yapılan araştırma ve tespitlerimize göre ki zaman zaman bunun tam tersine bazı önemli mahkemelere atanan bazı hâkim ve hâkimelerin tutumlarının ne yazık ki Türk adaletini, Türk mahkemelerini yıpratıcı tutumlarıyla baş başa bıraktığı görülüyor.

Örneğin geçenlerde adamın birisi karısını 22 yerinden bıçaklıyor.

Mahkeme huzuruna çıktığında bu ağır suça rağmen serbest bırakılıyor.

Ve Cumhurbaşkanı şöyle diyor;

“Böyle hâkim mi olur?”

Cumhurbaşkanının bu tespiti doğrultusunda o hâkim görevden uzaklaştırılıyor.

Bunun gibi daha çok örnekler var.

Bu itibarla diyoruz ki;

Türk adaletinin izzet ve azametini, şeref ve haysiyetini koruması ön planda gelmelidir.

Nitekim geçmişe dayalı Diyarbakır’da bir ağır ceza mahkemesine başkan olarak atanan bir bayanın 4 aylık evli olup, 8 aylık çocuk doğurması gibi bir hal, şüyu bulmuştu.

“Şüyuu vukuundan beter” bir misal düşünülürse, Türk adaletine yazıktır.

Diyarbakır 2. İş Mahkemesinin hâkime hanımı da öyle bir gerekçeli karara imza atmıştır ki başta söylediğimiz gibi “gerekçe”yle hiç alakası olmayan hukuk dışı bir karardır.

Bu itibarla başlık olarak kullandığımız “hukukun üstünlüğü mü, hâkimin üstünlüğü mü?” ifadesi yaşananlardan kaynaklı...

Elbette ki hukukun üstünlüğü söz konusu olmalıdır..

Zira hukuk, tüm Türkiye Cumhuriyeti içerisinde yaşayan vatandaşlara ait bir haktır, hakkaniyettir.

Kişilerin makamlarına veya mevkilerine feda edilemez.

Hâkim değil, ne olursa olsun.!

İllaki hukukun üstünlüğü kamunun üstünlüğüdür, zira kamunun hakkıdır.

Hâkimin üstünlüğü hiçbir zaman hukukun üstünlüğüne tercih edilemez.

Hele hele ideolojik veya ranta dayalı olursa o adalet camiasını yıpratmaktan başka bir şey değildir.

* * *

Bakınız, sevgili dostlar.

Tüm bu söylediklerimiz, dayanaklı, tespitli, deneyimlerden geçmiş olayların özetidir...

Zira böylesine “gerekçeli karar” olarak gösterilen, “kes-yapıştır” uygulamasıyla verilen hükümler, üst mahkemelere gittiğinde ekseriyetiyle geri dönmüştür...

Yerel mahkemenin verdiği kararı yanlış bulmuş ve kararın düzeltilmesi istenilmiştir...

Onun için bu gerçeğe dayanarak bu yazıları yazıyoruz.

***

Dünkü yazımda da belirttiğim gibi;

Bu hâkime hanım, ya gerçekten hukuk bilgisinden yoksundur, ya ideolojisine dayanmış veyahut da vicdanı ile cüzdanı arasında bir tercih yapma durumu söz konusu olmuştur...

Yoksa böylesine “GEREKÇELİ KARAR” olarak gösterip gerekçelerden yoksun karar yazılamaz ve verilemez!.

Dün yazmıştım...

Hatırlatma babında, özetle aktarayım dünkü yazıyı..

Şöyle ki…

“Özellikle bazı iş mahkemelerinin hâkimleri…

Öylesine çelişkili kararlar veriyorlar ki akla ziyan...

Nitekim verdikleri kararlarda, ne kadar bağımlı ve yanlı oldukları kendini ifşa ediyor..

Bir örnek vermek gerekirse...

Ki edindiğimiz bilgilere göre, Diyarbakır 2. İş mahkemesinin hâkimesi olan bayan hâkimin çok kısa bir süre önce vermiş olduğu çelişkili iki karar…

Kararlar dillere destan, ibretnüma!.

BAM’ın ve Yargıtay’ın değişik vermiş olduğu kararları açıkça, aleni bir şekilde görmezlikten gelerek karar veriyor..

Kararın muhtevası da ne kadar yanlı ve bağımlı olduğu gerçeğini gözler önüne seriyor...

Denir ya, kendi kendini ele vermek bu olsa gerek...

Hukukçuların deyimlerine göre, “o kadar yanlış, o kadar eksik” bir karar ki cümleler dahi birbirini tutmuyor...

Her şey, davacının lehine...

İşte bunlar gerçekten düşündürüyor ve insanı derinden derine “hukuk adına, adalet adına” üzüyor...”

Gaziantep BAM 10. Hukuk Dairesinin ve Yargıtay’ın da vermiş olduğu kararı hiçe sayarak, hiç kale almayarak, hâkime hanımın hükmünü dayandırdığı davacının dilekçesiyle husumetli tanıkların ifadesini baz alarak hüküm kıldığı karar, kesinlikle hukukçuların görüşlerine dayanarak söylüyoruz.

Hukukun üstünlüğüne aykırıdır.

BAM’ın ve Yargıtay’ın kararlarına aykırı olmakla beraber, hiç kale almaması şayan-ı dikkattir, düşündürücüdür, hukukun ne kadar yıprandığının bir göstergesidir.

Bu itibarla dünkü yazımızda da ifade etmeye çalıştığımız gibi bugün de aynı şekilde Adalet Bakanı Sayın Bekir Bozdağ’a ithafen diyoruz ki;

Sayın Bakan!

Lütfen, Türk adalet mekanizmasına biraz sahip çıkın.

Tüm davalara, özellikle Türkiye’deki iş mahkemelerinin davalarına deneyimli hâkimlerin atanması söz konusu olmalıdır ve ön plana alınmalıdır.

Aksi takdirde Türk adaleti, Türk hukuku, Türk adliyesi, böylesi yanlış ellerde oldukça yıpranır.

***

 

Bakınız, geçtiğimiz günlerde Ankara 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin Hâkimi, bir dosyayı bilirkişiye gönderiyor...

Bilirkişi ücretleri çok kabarık...

Bilirkişiye gönderilen dosyadan bilirkişi ücreti “20 bin lira” olarak belirleniyor...

Bu ücret, davacıdan alınacak...

20 bin lira bilirkişi ücreti...

Gerçekten çok düşündürücü…

Oysaki orta halli bir davanın zaten yasal olarak normal bir bilirkişi usulü ne ise, “o kadar bir bedel” belirlenir...

Ama böyle “20 bin lira” gibi kabarık bir bilirkişi ücretinin belirtilmesiyle, gerçekten insanın aklına çok şeylerin gelmemesi mümkün değil...

İşte bu durumda “vicdan mı cüzdan mı?” sorusunun akla gelmemesi içten bile değil…

Nitekim Hâkimler ve Savcılar Kurulunun zaman kaybetmeden o hâkimi o mahkemeden alması da ayrıca sevindirici olmuştur..

Adalet Bakanlığına, Hâkimler ve Savcılar Kuruluna insanların güveni böylece artmış olacaktır.

En derin saygı ve sevgilerimle.