CANLARIMIZ GİDİYOR, CANLARIMIZ…!
Ne yazık ki…
Ülkenin dört bir sathından; "kaybettiğimiz" canlar var…
Her gün..
Her saat başı; "acı" haberlerle sarsılıyoruz…
İşte, Eylül..
İşte, Leyla..
İşte, Ozan..
İşte Kerem..
İşte Yusuf…
Hemen her gün; "bir kayıp veya kaçırma" vakıasıyla acıya boğuluyoruz…
***
Küçük cocuklar..
Masum bebekler..
Ve hepsi de; 4 ila 14 yaşındaki evlatlarımız..
Sözde…
Gözümüzden,
Canımızdan..
Herşemizden sakındığımız çocuklarımız…
Ya "cinsel tacizden…!"
Ya "tecevüzden…!"
Ya da, canice bir saplıkla "vahşi" cinayete kurban veriyoruz…
***
Acı üstüne acı…
Dram üstüne dram…
Ve toplumsal travmatik hal-i durumumuz!…
Bitmiyor..
Sonuç gelmiyor..
Hızını kesmiyor…
Daha bir azgınlıkla; "vakıa üstüne vakıa" vuku bulmakta…
Sıradanlaştı…
Çocuk tacizleri..
Çocuk tecavüzcüleri..
Çocuk cinayetleri..
Çocuk kaçırmaları..
***
Ne hazindir ki..
Olup-biten karşısında; "acılara" boğuluyoruz…
Üzülüyoruz..
Haberi izlerken..
Görüntüler ekrana gelirken..
Aile dramı anlatılırken, "gözyaşı döküyoruz..!"
Duygusallaşıyoruz..
Bizler de..
Yazan ve çizen noktasında, yorumlayanlar dahil!…
Bir kaç gün; "mevzulaştırıp" mesele ediyoruz…
***
Sonra mı?..
Sonrası; unutuyoruz..!
Ne konuşuyoruz..
Ne mevzu ediyoruz…
Ta ki, benzer bir vakıa vuku buluna kadar..
Ta ki, birileri "ayıbı" yüzümüze vurana kadar..
Ama!…
Derler ya "ateş düştüğü yeri yakar" diye…
O çocuğun..
O bebeğin "ailesi" sadece acısıyla; kalıyor…
***
Peki çözüm…
Peki çaydırıcı bir önlem…
Çocuklarımızın..
Evlatlarımızın..
Ülke insanımızın "can ve mal" güvenliği..
Huzurlu..
Mutlu..
Ve "sapıklıktan, cinsel vahşilikten" uzak bir yaşam!…
Maalesef!….
***
Bakınız!…
Polatlı'daki Eylül kızımızın yaşadıkları…
Vahşetin ötesi..
Caniliğin ötesi…
Hiç bir şekilde fail için "insan" denilemez karekter nokta-i nazarda!…
Dövünüp durduk..
Yeter artık diye..
Ki sosyal medyada; "kampanya" başlatıldı..
İdam.. İdam.. İdam!…
***
Bu noktada hep ifade etmişimdir…
Suç..
Suçlu…
Hiçbir şekilde; "kıstastan kıstasın" dışına çıkılmamalı!..
Devlet dahil..
Hiçbir kimse..
Ki ülke idaresinde bulunanlar bile!..
"İlahı adaletin" dışında; bir "müsseses nizamla" hak, hukuk ve adalet icra edemez..
Olmaz da..
***
Ne diyor, şuan ki sorumlu zevat!…
Yaşananlara,
Sapıklık diyor..
Taciz vahşeti diyor,
Canilik diyor,
Aşağılık yaratıklara benzeterek, duruma libas biçiyor..
Peki, "suçun" cezasına gelince!…
Ne gariptir ki; hala da "kimyasal hadımden" söz ediliyor…
***
Olmalı mı?..
Olmamalı mı?…
Olursa ne olur?..
Olmazsa ne olur?
Akla ziyan bir; "tavuk yumurta" hesabıyla; "yaşananlara" daha bir kahredici, "anlam" yüklüyorlar..
Besle kargayı oysun gözünü misali...
Yazıklar olsun…
***
Hep ifade etmekteyim!…
Elbette ki; "suçla" mücadelede, cezalar caydırıcı olmalı…
Ki, kıssasa kısas..!"
Adil adalet…
Ancak şu hakikatı gözardı ediyoruz..
Onun için de; "hiçbir hadisenin" üstesinden gelinmiyor..
Ya da sorunlara "köklü çözüm" üretilmiyor..
Biz hala; "bataklıkla" değil, "sinekleri" öldürmekle meşguluz…
***
Bakıyor ve görüyorum ki!…
Kimse..
Ama hiç kimse..
Özellikle; devlet otoritesini elinde tutan makam!
Şu hakita gözünü açmıyor…
Toplum neden; "böylesi" bir vahşi hayatın içine girdi?..
Çarşıda..
Pazarda..
Sokakta..
İşyerinde..
Yani nefes alınan her ortamda; "bu müsvedeler" nasıl barınıyor?..
Nasıl çoğalıyor?…
***
Daha net ifadeyle…
Onları "sapıklığa" iten etkenler nelerdir?
Koşullar..
Yaşam..
Ve hayat kültürleri..
Şartların yarattığı "caniliğin" üreme merkezine odaklanan yok..!!!
"İnsan görünümlü bu yarattıkların..!"
Doğdukları yer..
Yaşadıkları alan..
Sosyal ve ekonomik; hayat koşulları!..
İnanç…
Eğitim..
Gibi etkenlere; "kimse" inmiyor..
Bakmıyor..
Araştırma gibi bir veriye de sahip değiliz..
Yani, "bataklığa" yönelmiyoruz…
Üstü körü…
***
Çevreme bakıyorum!…
Bir çok aile artık; herşeyden önce "güvenli" ortam diyor..
Okul tercihi..
Servis tercihi..
Kriş tercihi..
Park tercihi..
Öğretmen..
İdareci..
Velhasıl bakıçı açısından da; "iyiden" çok güvenli mi diye sorguluyor?
Dahası!…
Kendi kendiyle kuşkulu!..
En yakınına..
En aile birliğine dair; "güvenli" kuşkusu söz konusu!…
Özetle; paronoyak hal!…
***
Velhasıl kelam!…
Ey devlet-i aliye…
Ey Reisi cumhur…
Ey parlamento..
Ey siyasi parti liderleri…
Azıcık ülke ve millet için, "mili iradenin" isteklerine yönelin..
24 Haziran seçimleri bitti..
Kim kazandı..
Kim kaybetti..
Kim kaldı, kim gitti "havanda su dövme" halinden kurtulun…
Asıl gündeme gelin…
***
Elbette ki..
Ülkenin idaresi için; önemli işlere kafa yoruyorsunuz..
Hükümette..
Mecliste..
Dış politika da..
Terörle mücadele de..
Yasama, yürütme ve yargı mekanizmasındaki işleyişte…
Ama bilin ki..
Bunların hiçbiri; "Küçük Eylül'ün, Leyla'nın" hayatından mühim değil…
Hele ki onun gözyaşı için…
Evet, canlarımız gidiyor, canlarımız!…
***
NELERİ YİTİRDİK…
İnsanlığımızı..
İnancımızı…
Dinimizi…
İmanımızı..
Mukadesatımızı…
Kültürümüzü..
Değerlerimizi..
Acımayı..
Merhameti…
Şefkatı..
Muhabeti..
Velhasıl; "vicdanımızı" yitirdik..
Ki vahşi "yaratıklara" dönüştük!…
Varmı ötesi!….