ÇAYLAR İDARECİLERİMİZDEN?
İdarecilerimiz!
Neden bir kahvehaneye gitmez?
Umumi mekânda bulunmaz…
Öğrencilerle buluşmaz…
Ya da; "halkın" bulunduğu mekânlara uğramaz…
“Tavşan kanı Çay” içmez…
Geleneğe uymaz.
"Çaylar benden" diye, kahveciye seslenmez…
Oradaki ahaliyle; "hasbıhal" etmez?
Kahve sohbetine girmez…
Niye?
Teşkil eden arıza-i bir durum veya bir engel mi var?
***
Halkın arasına girse…
Kenar mahallelere uğrasa..
Evleri ziyaret etse..
Kendisine ulaşamayana selam verse…
İdarecisi olduğu kuruma; gelemeyen..
Kapıdaki, "sekreterine" takılan..
Güvenliği aşamadığı için; içeri sokulmayan…
Ya da çekinen…
Bir derdi, beklentisi, önerisi olup da; "ulaşamayana!"
Bir ihtiyacınız var mı?
Derdiniz…
Şikâyetiniz var mı, "demesinin" sakıncalı hali var mı?
"Yasal" bir engel söz konusu mu?
***
Siz bana değil…
Ben size geldim…
Ben bu kentin idarecisiyim…
Şu kurumun amiri ve müdürüyüm…
Benim sizden, sizin de benden bir "farkınız" yok demesinde abes bir durum var mı?
Ben buraya; "yediemin" olarak gönderildim…
Sizin,
Kentin,
Kurumun Salahiyeti için; "Burada bulunuyorum" beyanına bir engel var mı?
***
Hak,
Hukuk,
Adalet,
Eşitlik…
Yaşam koşullarınızı "rahatlamak" adına görevlendirildim…
Beni, her saat arayabilirsiniz..
Buyurun size telefonum..
Buyurun size bana ulaşabileceğiniz kartvizitim…
Gündüz de…
Gece de; "kapımız" sizlere açık referansını engelleyen bir durum var mı?
***
Modern çağın beyanıyla…
Sosyal.
Siyasal.
Ekonomik.
Kültürel.
Yer altı.
Yerüstü zenginlikleri birlikte; "paylaşıp-yaşayalım" güvenini sağlamasında sakınca var mı?
Yaşam huzuru ve güven tesisi" için; yetkilendirildim…
Görevlendirdim.
Yani ben sizin; "hizmetkârınızım" demesini "yasaklayan" bir mevzuat var mı?
Yok…
***
Öyle ise…
Neden bizim "idarecilerimiz" cüzamlı bir ruh haline sahipler…
Kendilerini..
Halktan..
Sokaktan..
Yaşamın umumi atmosferinden "izole" etmişler…
Biri cevap verebilir mi?
Bakalım kim; "ben o idarecilerden değilim" diyebilecek?
Biri çıkar mı?
***
ZAFİYETTİR!
Erdoğan kürsüde konuşuyor…
Bir genç…
Sahneye kendini atıyor..
Koruma çemberininin gözleri önünde; Erdoğan'a koşuyor..
Engelleyen yok…
Erdoğan'ı yakalıyor…
Kucaklıyor..
Sıkı sıkıya sarılıyor…
Ki Cumhurbaşkanı "ne yapacağını" bilemez halde..
Düşme tehlikesi geçiriyor…
Sonrası "zafiyetten" uyanan korumalar "adamı" yakalıyor..
Gözaltına alıyor..
Sorguluyor…
Emniyete götürülüyor, sonrası "serbest" bırakılıyor…
Hüseyin Demircan…
Tır şoförü..
İfadesinde..
"Tek amacım, sevdalısı olduğum Cumhurbaşkanımıza sarılmaktı.
Ama sanırım yanlış anlaşıldı.."
***
Lakin…
Vaziyetin ikmaline gelince!
Kim ne derse desin?
Açık ve nettir…
Güvenlik açısından bir zafiyettir.
Ki zafiyetler zincirinin bini bir para olma halidir…
Resimde görüldüğü gibi…
O Erdoğan ki…
Dünyanın en yüksek derecede "korunan" lideri olarak biliniyor…
Sağlam bir koruma..
Etrafında bırakın kuş uçurtulması..
Sivrisineğin dahi uçmaması gerekirken…
Hele ki "yedi düvele" karşı mücadele eden…
15 Temmuz gibi bir darbe girişi vaki iken…
Yeni darbelere niyetlenenler bulunurken…
En çok tehdit alan lider olduğu bilinirken…
Erdoğan'ın böylesi bir tabloyla yüz yüze gelmesi; "kabul edilir" değil…
Zafiyettir...
***
HANGİSİ DOĞRU…
Hürriyetin iki yazarı…
Abdulkadir Selvi…
Murat Yetkin…
İkisi de; "Anakara'nın" havasını soluyor…
Kulisleri…
Partilerdeki "trafiği…"
Özellikle, AK Parti odaklı fena bir takibatları söz konusudur…
Lakin…
Son günlerde; "Erken seçim veya 2010'daki seçimlere" dair, iki kutup içerisindedirler…
Yetkin…
2018'e dair "kehanette" bulunuyor…
"Seçim var" diyor…
Döneleri sıralıyor…
Ne var ki Selvi; "hayır" diyor..
Erken seçim yok..
Seçimler zamanında yapılacak?
Ki o da "donelerini" ortaya koyuyor…
Şimdi…
Fikri takip açısından diyorum…
Sizce...
Hangisi "doğruyu" söylüyor?
***
GÖRECE'DE NE OLUYOR?
Önceki gün yazmıştık..
Çınar ilçesine bağlı Görece köyünde olup-biteni..
Tarafları konuşturmuştum..
Köylüler, "mezarlık tahrip" edildi..
Ya köyümüzü buradan taşıyın..
Ya da, kum ocağı buradan taşınsın..
Kaymakam Selim Kaya da…
İddiaları yalanlamış; "mezar tahribatı" yok demiş…
Ama inceleme "başlattık" demişti…
Kum ocağı sahibi ise; "ketum" kalmayı tercih etmişti…
Dün köyden telefonlar aldım…
Kaymakamlığa…
Kum ocağına karşı; "tepki" ifadesi…
"Biz yalan atmıyoruz" diye…
Bu görüşme trafiği içerisinde iken; Çınar'dan gelen ikinci bir haber..
Kaymakam köye gitmiş…
Kum ocağı bölgesinde inceleme yapmış..
Mezarlığı gezmiş..
Sonra açıklama yapmış..
Diyor ki…
"İddialar tamamen asılsız!"
Kum ocağı da; "yasal mevzuat" çerçevesinde çalışıyor..
Köy muhtarı da konuşmuş…
Mehmet Nuri Özpolat…
"Mezar tahrip edilmiş değil?" diye…
Hal böyle iken…
Dünkü resimlere baktığımızda; "yüzlerce" köylü…
Bir, iki kişi değil…
Kalabalık…
Ellerinde bayraklarla; yürümek istiyorlar…
Kadınlar..
Erkekler "kameraya" işte mezar tahribatı diyor…
Suçlama çok..
Ancak birileri karnından konuşuyor..
İşte o karnından konuşanların ortaya çıkarılması gerekir..
Ki bunu da; "adalet mekanizması" tesis edebilir..
Yoksa köylülerin anlattıkları..
Kaymakamın savunması..
İşletmenin ketumluğu; "hiç de tasvip edilmeyen" bir sürece girer ki…
Söylemek istemiyorum…
Çözüm, sulh ve hakikat ile belirlenmeli…
***
AMEDSPOR İBRESİ!
İkinci devre molasında..
Lakin, ibre düşük..
Kriz ise bir hayli büyük…
Futbolcular gitti..
Kadro eksik..
Performans, "ligi" kurtarmaz…
Yeni kadroya "ara transfer" lazım…
Teknik heyet "elimde" liste var…
Ama ne yazık ki; "yönetim" yok…
Öyle ya, kongre kararı alınmıştı…
Hafta sonu yapılacaktı; olmadı?
Çoğunluk sağlanamadı…
İki hafta sonrasına ertelendi…
Yapılır mı, yapılmaz mı, doğrusu hava pek "cevap" vermiyor…
Tabi, Nurullah Edemen…
Dün bir açıklama yaptı…
Resti çekti ve "hodri meydan" beyanıyla söylendi…
"Bize bırak dediniz…
Hani nerdesiniz?
Haydi, buyurun gelin, liste çıkarın…"
Velhasıl!
Amedspor'un gidişatı "pek hayırlı" değil…
Kent dinamikleri "el birliğiyle, güç birliğiyle" omuzlanmalı…
İşi "ideolojik" havaya sokup boğmamalıyız…
Yoksa…
Amed'in akıbeti, futbol noktasında Diyarbakırspor'un akıbetiyle örtüşür ki…
Aman ha!