DİCLE NEHRİ KOKUYORMUŞ?...

Eee… Kokmasın mı yani?

Mis gibi koksun mu?

Suyu temiz mi olsun?…

Berrak mı, aksın diyorsunuz…

Balıklar..

Kuşlar..

Canlılar…

Dicle nehri havzasında, cıvıl cıvıl hayat bulsun?..

Oh ne ala?…

Nerde bu ucuzluk?...

***

Ne yazık ki...

Olmaz beyler…

Hayal alemindesiniz..

Hem kendiniz..

Hem idareniz..

Hem temsiliyet verdikleriniz; "izin" veriler mi?...

Ne mümkün…

İlla ki kokacak..

İlla ki; "pis işler" olacak…

Var mı ötesi..

**

Şimdi.

Nehrin iki yakasına bir bakın…

Sağına da..

Soluna da..

Hatta daha da ilerisi ortasına dahi; "mantar" misali işletmeler koyacaksın..

Kafeler açtıracaksın..

Yenilerine göz kırpacaksın…

Yani her türlü; "imkânı" sunup, vaziyete fransız gömüleceksin…

Yok ya…

Bu bölgede zerre-i miskal "kanalizasyon" çalışmasında bulunmayacaksın..

Kanal açmayacaksın..

Foseptik çukurlar oluşturmayacaksın…

Hal böyle iken..

Hiç akla getirdin mi?

Kafelerin..

Çay bahçelerinin..

Gazinolarının..

İçkili meyhanelerinin..

Sahi buraların "atıkları" nereye akıyor?..

Gelenin- gidenin..

Müşterilerin..

Konaklayanların..

Pislikleri..

Bokları..

Bilmem ne halleri; "kimin ağzına, pardon kanalına" dökülüyor?

***

Ya bir de Sur çevresindeki yapılar..

Konutlar..

Buraların kanalizasyon artıkları; nere akıyor?

Velhasıl..

Dicle Nehri artık böylesi zihniyetin "pisliklerini" örtemiyor..

Temizleyemiyor..

Arıtamıyor…

Onun için de, "yeter" deyip dışa vuruyor..

Eyvah diyor..

Çağlık atıyor..

Diyor ki; "kurtarın beni bu pisliklerinizden…"

İşte onun içindir ki; Dicle nehri pis kokuyor ve akıyor?

***

Unutmadan…

OSB'den tutun da…

Dicle Nehrinin çıkış noktasından, döküldüğü yere kadar..

Buralardaki yapıların da; "atıkları…"

Kimyasal maddeler…

Köylerin….

Fabrikaların…

Hiç düşündüğümüz de "artıkları" nereye akıyor?..

Bakınız bir düşünür ne diyor?…

"Suyun olduğu yer de hayat vardır.."

Ne yazık ki..

Dicle Nehri'nin hal-i hazırdaki "suyunda" hayat kalmış değil..

Ki yok..

Çünkü "yaşayan" canlı kalmadı..

Ne balık..

Ne kurbağa..

Ne de çevresindeki bahçelerde, kuşların cıvıl cıvıl sesi!

Yok olup gitti..

***

Eee…

Yıllarca "Dicle aktı" biz baktık..

Kent olarak "varlık içerisinde yokluğu yaşayan" değil miyiz?…

 

***

HEVSEL'İ SULAYAN KANAL!

Sahi ne oldu?

Milyonlarca lira harcanan o kanal var mı?

Su akıyor mu?

Hevsel Bahçeleri, "temiz suyla" sulanıyor mu?

Yoksa…

Eski tas eski hamam misali…

Kanal "tıs" diyor..

Hevsel ise, "bok sularıyla" sulanıyor?

Ne yazık ki…

Vaziyet aynen "Dicle nehrinin" pis kokma hali gibi!

***

Bu kanalı..

Yapımını..

İhalesini..

Ve uyumsuzluğunu…

Bir dönemin; "göstermelik" işi olduğunu o gün için söyleyen çoktu...

Birilerine; "yüklü akçe" indirmenin, projesidir diye!…

Tabi çelişkiler hasıldı..

Ki vakıayı bir çok kez de konu etmiştim..

Ama kime dersin?

DSİ'de..

Tarım İl Müdürlüğü de..

Kanalı yapan da..

Hevsel'in istişare heyeti de..

Hele ki Valilik ve ilgili kurumların hepsi…

O gün için; "suspustu!"

***

O günde.. Bugün de!

Bilemiyorum…

Belki de, bazıları böyle bir kanaldan haberdar değil…

Özellikle; "bürokratlar."

Öyle ya, değişen çok oldu..

Ne diyelim..

Fikri takip noktasında; yeniden gündem edelim..

Ki, Dicle Nehri'nin hal-i vaziyeti ortada iken..

Dünya Miras Listesine alınan Hevsel'i "bok götürme" durumu söz konusu iken…

Özellikle, 2007'de, "işin" popülaritesinde olan siyasetçi var iken…

***

Velhasıl!

Bir kez daha sorgulamasını yapalım..

"Cazibeli Tarımsal Su Temini" projesini...

Deve Geçidi Barajından akan suyun bir bölümünü Hevsel'e akıtacak kanalın akıbetini?

Hal-i durum; nedir?

Sahi, 2015'te Büyükşehir Belediyesi de bir proje hazırladı…

Hevsel'in ağında bulunan;

Yenikapı…

Fiskaya…

Ve Ben-û Sen'deki "tarım arazileri" bahçeler temiz suyla sulanacak diye…

O gün için; 3.5 milyon liraya mal olacak denildi..

Ki, 2016'da da bitecek..

Hatta "Enerji İhtiyacı da" Güneş Enerjisinden elde edilecek…

Buraya taşınacak su..

Ama Deve Geçidi Barajından değil..

Keson Kuyudan…

Anzeleden…

Hz. Süleyman Cami çevresinden alınacak toplam 400 litre su ile sulanacak..

Sonuç ne oldu, doğrusu olan hiç bir şey yok..

Ki hal-i âlem meydanda...

Yoksa…

Hepsini; "inek içti, o da dağa mı kaçtı?"…

 

KIRKLAR DAĞINI YIKTIK…

 

Dedik ki..

Burayı ucube yapılardan kurtaralım..

Betonlaşmasın..

Yeşil alan olarak kalsın..

Kentin siluetini bozuyor..

Sur'lara..

Hevsel'e..

Tarihi Diyarbakır'ımıza yakışmıyor..

Türkülere..

Şarkılara..

Efsanelere..

Ve yarınlarımıza "hançer" olmasın!

***

Yıktık.. Yaktırdık...

Şimdi..

Yıkıntı var..

Molozlar var…

Çevresel kirlilik var…

Tabi ki, mağduriyetler var…

Ama bir şey var ki…

Hani şunu söyletmiyor değil…

"Kaş yapalım derken göz mü çıkardık?"

Ya da nerde; bizim işgüzar idarecilerimiz…

***

Ne yazık ki, dediklerimizle kalır hale geldik…

Lakin "vaziyet" dünden beter..

Çünkü..

Kırklar Dağının düzlüğü…

O tepe…

Şimdilerde; "biracıların, içkicilerin" seyirgahı haline geldi.

Arabasıyla..

Pikabıyla..

Kamyonetiyle..

Minibüsüyle; "kendine" mekân edinmiş!

Gel keyfim gel...

***

 

Eee.. Kentin kaderi bu!

Hangi iş..

Üstadın beyanıyla; "dört dörtlük" yapılmış ki?..

Yüze, göze bulaştırmaktan başka!

Bizimkisi de böyle bir iş!

***

 

SİZCE?

Saadet Partililer…

Diyorlar ki...

Sokaktaki halk ile…

Sandık başına giden halk aynı "halk" değilmiş?

Yok daha neler?…

Gerekçeleri varmış…

Sokak serzenişte..

Şikayetçi..

Tepkili..

Ülke olumsuzluklar zinciri içerisinde debeleniyor..

Ama nasıl oluyor da; "iktidar" bu kadar oy alıyor?

Ne diyeceksin?

Kendi kendilerini sorgulamaları gerekirken…

"Halkı sorgular" hale geldiler..

Hani bir dönem; "köpeğini kaşıyan adam" deniliyordu ya..

Ne yazık ki, Saadetçiler bu ruha büründü..

Ama kendilerini sorgulamıyorlar..

Berbat hallerinin; nedenini?…

28 Şu.atçılarla "kol kola" girmek..

CHP'nin değirmenine su taşımak..

En önemlisi de…

Okyanus ötesi politikaya; "yem" olmak…

Diyorum ki…

Bu halk, sandık başına giden halkın ta kendisidir..

Ama Saadet partisi…

Bildiğimiz, yarım asırlık "Milli görüş" kimlikli parti değil..

Çünkü "O libası" giymiyor…