EKSİK OLAN NE?

“Samimiyet…”

Ne yazık ki, "hala" birileri farkında değil…

Deve kuşu misali; "kafalar kuma gömülü…"

Gerçeklere "zihin" kapalı…

Sanıyorlar ki her şey "maddiyet" üzerine, kurgulu…

"Maddiyat" varsa, herkes vardır…

Değil…

Hep ifade ettik…

Öyle görünüyor ki etmeye de devam edeceğiz…

"Maneviyattır, insanı değerli kılan.."

Ama kime dersin?

Dedik ki..

Beyler..

Bayanlar..

Etkili ve yetkili zevat…

Siz…

Vali'nin "çırpındığını" sanıyorsunuz…

Kayyum'un "gayretli" olduğunu düşünüyorsunuz…

Diyarbakır..

İlçeler..

Köyler..

Mahallelerin "hizmet" gördüğünü, aldığını sanıyorsunuz…

Ya da tahmin ediyorsunuz..

Yol..

Su..

Çiçek, böcek..

Kaldırım…

Park, bahçe..

Çöp temizliği…

Ve birçok hizmetin icra edildiği bilgilendirmesini alıyorsunuz…

Ahali de; "memnuniyet" var diye; "raporlar" hazırlanıyor…

Peki, hakikat böyle mi?

Eğer ki, "çırpınma, gayret ve hizmet" vaki olsaydı…

Sizlerin deyimiyle…

"Ak partiye oy olup, sandığa yağması gerekirdi?"

Ama "böyle" olmadı?

Ne oldu?

Ne oy olarak sandığa yansıdı..

Ne de "geri dönüşüme" dair bir kazanım oluştu?

Eksik olan ne?

Yazı girişinde; "boldlayarak" yazdım..

“Samimiyet…”

Ne yazık ki, Diyarbakır'ın özelinde en büyük kısırlık; "samimiyetin" icra edilemeyişidir…

Şu gerçeği idrak edebilseler…

AK Parti, Diyarbakır'da oy kaybetti…

Ama Erdoğan'ın oylarında artış oldu…

İşte bu aradaki "zıtlık" durumu; birileri kafasını kumdan çıkarıp okuyabilse…

Hakikati görür; "SAMİMİYET'sizliğin" hangi, kulvarda işlem gördüğü..

İnsanın kalbine…

İnsanın yüreğine..

İnsanın duygularına..

İnsanın değerlerine, kültürüne ve inancına "dokunmadığınız" sürece!…

Gayretinizde..

Çırpınmanızda..

Hizmet diye gördükleriniz de; "boşa kürek" çekmekten başka anlam içermez..

İşte eksiklik bu!

***

HALA O BARİKATLAR…

Şükürler olsun.. Ki binlerce kez..

Huzur var…

Güven var..

İstikrar var…

Kentte bir yaşam; koşuşturması var..

Artık terör yok..

Şiddet..

Kavga, gürültü, bomba yok!

Yani Asayiş, berkemal…

Ki İçişleri Bakanı Soylu açıklıyor…

"Terörü ülke dışına, gönderdik…"

Kısacası artık; "terör kaygısı" yok..

Ahalide, "endişe de" yok...

Olmaz da…

Hayat sabahın ilk ışıklarına kadar; "çarşı-pazar' hareketli..

Ki kentin Devlet-i Aliye’si de; "övünerek" bunları aktarıyor…

Hal böyle iken..

İnsan sormak ister…

Valiliğin…

Emniyetin…

Belediyenin..

Ki ilçe belediyelerinin önü…

Neden hala; "güvenlik barikatları" var…

Devasa; "beton" yığınları…

Uzun namlulu silahlı, özel harekatçılar..

Yollar kapalı..

Geçişler yasak…

Ve "koruma" ordusuyla gezen idareciler…

Olağanın dışında; bir görüntü..

Gören, der demez "neler oluyor burada" demez mi?

Der...

Düşünün..

Kentin dışından gelen birini..

Yerli, yabancı turist de diyebilirsiniz…

Ya da, yeni atanmış bir memur…

Gördüğü manzara karşısında; "zihnindeki volkanik patlama" ne olur?…

Neyse..

Azıcık normalleşmemiz lazım ve olağandan çıkmamız gerekir…

***

DİCLE NEHRİ İŞGAL ALTINDA….

Ne yazık ki!

İşgal ama öyle böyle işgal değil…

Sağlı..

Sollu.

Öyle ki "nehrin" ortası bile; "işgal" edilmiş durumda…

Silvan köprüsünden başlayıp…

Ki, Bismil'in ilçe merkezine kadar uzanan güzergâh!

İşgal altında...

Kent ahalisi..

Vatandaşlar..

Okurlar sıkça "şikâyet" konusu edip, "hassasiyet" çağrısında bulunuyor…

"Birileri işgale dur desin" diye..

Hafta sonu yine onlarca "şikâyet" aldım…

"Bu işgale kim göz yumuyor" diye, soran sorana!

***

Doğrusu..

Bu mevzuuyla alakalı, dilimde tüy bitti…

"Kaç yazı" yazdığımı artık, hatırlayamaz oldum…

Velhasıl, bir kez daha, mevzu edelim….

Ama peşin ifade edeyim; "kime dersiniz?"

***

Dicle Nehri'nin "kıyı" şeridinden kim sorumlu?

Kim ise...

DSİ'mi?

Belediye mi?

İl Valiliği mi?

Yoksa bir başka kurum mu?

Her ne ise?

Kimse ulu orta şekilde; "yaşanan işgali" görmüyor mu?

Ya da kim izin veriyor…

Ayrıca…

Bir işyerinin açılması için belli kriterler söz konusu…

Yani "işletme" vasfına sahip olabilmesi için…

Öncelikle..

İlçe Belediyesi..

Büyükşehir belediyesi..

İlçe Emniyet müdürlüğü..

İl Emniyet müdürlüğü..

Ve tabi ki İl Valiliğinden,

Maliye dâhil olmak üzere belli "resmi işlemleri" icra ettikten sonra ruhsat alır…

Ki vergiye tabiler mi?

***

Pek tabi ki, "Hevsel bahçeleri!"

Görüyoruz ki…

Nehir kıyısında yer alan hevsel bahçeleri bir bir; "betonlaştırılıyor!"

Tezgâhlar kuruluyor…

Kafelere…

Eğlence mekanlarına..

Ki gazinolara çeviren yerlerin de varlığı; ayrı bir durum…

***

Garip bir hal…

On gözlü çevresinde oluşan, "otopark" mafyası…

Değnekçiler…

Cirit atıyor, ya ücret, ya da arabaya çizik…

Verilecek zarar..

Hangisine rıza gösterirsen…

Velhasıl!

Büyük bir otoritesizlik..

Büyük bir keyfiyet..

Büyük bir işgaliyle..

Büyük bir vurgun..

Büyük bir yolsuzluk ve usulsüzlük..

Büyük bir tarihsel işgaliyeyle Dicle Nehri "talan" ediliyor…

Ve kent; "baka kalıyor?"...

 

***

İDAM MI?

Olmalı…

Olmaması için; bir gerekçe mi var?

Varsa deyin..

Yoksa gereğini yerine getirin…

Yeter "uyutmanız!"

Vakıa…

Seçimlerin..

Siyasetin..

Oy devşirmelerin; "mezesi" değil.

Olamaz!

Eğer ki, zerre- miskal bir "vicdan" vaki ise!

Eğer ki, Eylül'ün uğradığı vahşete "vicdan" sızlıyorsa!

"İdam" şart…

***

SEÇİLEN VEKİLLER…

İktidara mensup vekiller..

Mehdi bey…

Ebubekir bey…

Ve Oya Hanım…

Okur sorusuna binaen sormak istiyorum…

Sizler…

"Sağlıktaki bu sağlıksız işleyişe" vakıf mısınız?

Ya da size şikâyet gelmiyor mu?

Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nin "yönetimsiz" hali…

6 Ayda altı başhekimin değişimi…

Ya da "iki günde" istifa eden Başhekimle gündem olması…

Hizmetin olmadığı..

İstikrarın sağlanmadığı…

Olumsuzluklar zinciriyle gündem olan hal-i vaziyete "ne diyorsunuz?"…

Tabi HDP'li vekillerimiz…

Muhalefette olmaları noktasında; "kendileri ne düşünüyorlar?"