KİMİN NAM-I HESABINA?

Ey Diyanet İşleri Başkanlığı!

Ey, Yargı!

Ey savcılar!

Ey RTÜK!

Ey Devlet-i Âliye!

Bakan!

Başbakan!

Cumhurbaşkanı!

Velhasıl kelam; ey umumiye!

Neredesiniz?

Kafalar kuma gömülmüş; gelen vuruyor!

***

Elin gavurunu..

Siyonistini..

Emperyalistini..

Butistini.

Hıristiyanını..

Yahudi'sini…

Ateistini..

Deizim'ini?

Allah'a...

Kur'an-ı Kerime…

Peygambere inanmayıp, iman etmeyen; "dinsizleri" biliriz..

***

İslam'a..

İslami değerleri..

Din'in kayıtlarına, hükümlerine inanmazlar..

Dil uzatabilirler..

Laf edebilirler..

Ki bu "aşağılık" karaktere..

"Elin gavuru" der geçeriz..

Tepki veririz..

İsyan bayrağı çekeriz, ama yine de "dert" etmeyiz!

İnanmıyor; ne diyelim!

***

Amma velâkin!

İçimizdeki..

Yani kendini Müslüman gösteren..

Yani, İslam'ın sözcüsü kesilen..

Din adına..

Ümmet adına..

Millet adına…

Kendine ilahiyatçı unvanı verip, ortaya çıkan..

Hoca..

İmam..

Mele..

Seyda...

Akademik gösteren zevatlara ne demeli?

***

Elin gavurundan beter!

Ekran ekran..

Kanal kanal…

Dini öylesine magazinleştirdiler ki!

Aman allahım!

Tahrifçilik..

Enva-i akla ziyan; "sahtekârlığın" bini bir para haline geldi…

İpini koparan; "âlimleşti, mollalaştı?!"

Ebe yuh yani!

***

Baksanıza!

Son dönemlerde kendini ilahiyatçı sanıp, arz-ı endam edenler...

Ayetlere...

Hadislere…

Fıkhi meselelere; "zihin bunalımı" yaratırcasına, ahkem kesiliyor..

Kendileri fetva veriyor.

Kendileri yasak getiriyor..

İşte onlardan biri, ilahiyatçı Prof. Dr. Bayraktar Bayraklı…

Programları; "isyan" ettiriyor..

Tezviratlar sıralıyor..

Neymiş?

Hac mevsimi yokmuş..

Hac "her ay" yapılabilinirmiş..

Ramazan-ı Şerif mi?

Sabitlenirmiş...

Ramazan sezonu Eylül ayı imiş..

Her yıl neden on gün geri alınıyormuş..

Olmasın, hep Eylül olsun…

***

Hele ki, Kur'an'a "dil" uzatacak kadar alçalış hali..

Diyor ki..

Bazı ayetlerin "zamanı" geçmiş.

Eskimiş..

Artık günümüze dair önemi kalmamış..

Güncellenmesi gerekir..

Daha da ileri giderek, Kur'andan çıkarılması gerekiyormuş...

***

Eee…

Bizdeki İlahıyatçılar bunu söylerse..

Elbette ki..

Elin gavuru da der...

İşte Fransızlar..

Çıkıp; "Yahudilikle" ilgili ayatler çıkarılsın diye ortak bildiri yayımladılar…

Ha bir de..

İşin zıvanadan çıkış hali var ki!

Sübhanallah…

Diyor ki..

Adetli kadın; "Namaz kılabilirmiş-Kur'ana dokunabilirmiş?"

***

Gelin bakalım!

Bu saçmalıklar silsilesine..

Bu insan müsveddesine..

Kendine ilahiyatçı unvanı takmış şahsa..

Ünvanlar icra etmiş, bu zevata ne diyeceksin?

Yapılması gereken!

Ülkenin savcısı...

Ülkenin hakımı...

Ülkenin kolluk kuvveti; "fitne üreten" şahsiyete gerekli işlemi başlatmalı…

***

Çünkü ağzından çıkan her sözcük..

Vahim!

Hançerli birer "suç" sözcükleridir..

Kimse konuşulanı...

Düşünce...

Fikir...

Hürriyeti olarak görüp değerlendiremez..

Lâkin, İslam'ın "dibine" dinamit koyup, imha etmektedir…

Birilerinin nam-ı hesabına; "İslamiyete" saldırmaktadır...

Ötesi yok...

***

 

AVUKAT VE SAVCI!

Seçime dair bir vaat..

Partinin biri..

Diyor ki...

Biz iktidar olursak..

Vaadimiz şudur..

Artık..

Savcılar da, avukatlar da..

Eee..

Mahkeme salonlarında; "aynı seviyede" oturacaklar..

Yani savcı hakim ve mahkeme başkanıyla aynı; "kürsüde" olmayacak..

ya ne olacak?

Avukatla eşit seviyede; oturacak..

Vaki olur mu?

Bilmem?

Denesek mi?

Diyorum ki, oturma şeklinden daha çok; "adaletin" adil işleyişina kafa yorsak!?

***

ŞU TAAHHÜTNAME!

Sahi..

AK Parti..

Küskünlerin..

Kırılmaların..

Ayrılmaların..

Partiden olası uzaklaşmaların "önünü" kesmek adına; "tedbir" almıştı…

Temayül sonrası..

Milletvekili aday adaylarından "taahhütname" almıştı..

Seçimde!..

Parti karşıtı olmayacağına..

Davayı sahipleneceğine..

Partiyle birlikte hareket edeceğine dair; "söz almışlık!"..

Diyorum ki..

AK Parti Diyarbakır İl Başkanı Serdar Budak..

İmzası olanları; bir davet etse!

Konuşsa..

Hasbıhal etse..

Kim gelir?

Kim gelmez önemli değil!

Gelenle yetinilir…

Gönüllerini alsa..

Varsa bir kırgınlık hasbıhal içerisinde değerlendirirse..

Adaylar..

Aday adayları; "bir sofrada" buluşsa..

Yani bir "gönül alma" nokta-i nazarında; "bir iftar" yemeği verilse..

Olmaz mı?

Neyse!

İşler galiba çok yoğun!

***

İNCE HACI İMİŞ…

Bir saniye..

Yanlış anlamayın..

Muharrem İnce'ye "Hacı" derken!

Suudi Arabistan'a gidip..

"Hac" farizasını yerine getirdiği için; "Hacı" demedim!

Zat-ı muhteremin..

Üniversite'deki lakabı imiş…

Yani nam-ı diğer; "Solcu Hacı" imiş...

Diyor ki…

Muhafazakâr "solcu bir ailenin" çocuğuyum!

Dediğine göre...

Cumaları kaçırmazmış…

Hatta 15 yaşından itibaren; Cumaya gidermiş!

Gel de; inanmazlık et!

Olur mu?

Öyle ya, İttihat Terakki Cemiyeti nasıl kuruldu; icraatı ne oldu?

Hatırlayabilsek!