KUPA FİNALİ!
Futbolla "haşır-neşir" biri değilim.
Ama!
Takip ediyorum…
Ki meslek gereği…
İzleyenim…
Bu yazıyı, dün akşam yazacaktım…
Lakin "zaman" engeldi…
Bugün yazıyorum…
Ama işin özetiyle…
Çünkü siyasi mevzular "var!"
Malum; seçimler var ya!!!..
***
Final maçı!
Fenerbahçe açısından; vahim!
Ki bu sezon oynadıkları maçların en "kötü" maçıydı…
Vasattı…
Akhisar'a yenilmek!
Kupa'yı kaptırmak…
Maç skorundaki "goller…"
Çok sebepler, barındırıyor…
Ancak Fenerbahçe!
Önceki gece Diyarbakır'da, "dirençsiz" ve sonuca ulaşmada, takatsizdi!
Atamayana, atarlar misali!?
***
Şöyle ki…
Gerek maç öncesindeki Kocaman'ın beyanatları…
Gerekse sonrasında…
Ve tabi ki sahadaki, "verdiği taktikler!"
Tek eksenli…
Güven yoksunu…
Kendine güvenememe haliyeti!!!
İnançsızlık…
Korkak…
Elimden daha fazla ne gelebilir; fikriyatından uzak?!
90 dakika bitsin de "eve gitsek...!"
***
Hele ki, rakibi okuyamamak!
Lig'de "iki kez" yenilgi üstüne yenilgi aldığı bir rakibi analiz edememe!?..
Ki kendi evinde!
Ders-i ibret alamamak.
Ona göre bir strateji ortaya koyamamak...
Kısır döngü…
Oyun kuruculuk…
Kadro tespiti…
Sahadaki yayılma politikası!
Rakip kale önünde tehlike yaratırken, "son vuruşu" yapamamak!?
Hepsi; "hatalar" zinciri…
***
Savunma!
Kale önü…
Derler ya; "aman ha dokunma" yanarsın!
Kaçan kaçana…
Temas etmeden kaçan…
Müdahale etmekten korkan…
Aman ha; "penaltı-kırmızı kart" gelebilir; "paranoyaklığı...!"
***
Topa koşmayan…
Rakibi kollamayan…
Gelene; "dur" diyememenin neticesinde kalesinde gördüğü üç gol!
İsimler üzerinde durmayacağım.
Defans…
Ortasaha…
Tabi ki ilerdeki ikili!..
Forvet..
Hepsi bilaistisna; "sanki birilerine" mesaj verdi..
"Sen görürsün...?!"
***
Önceki günkü Fenerbahçe cephesi!
İşte böyle; "gayretsiz" idi…
Ayıplar silsilesi…
Çaresizler…
Belli ki sahipsizler!
Küçük Emrah'ın filmindeki "boynu bükükler!" gibi..
***
Galiba…
Hemşerimiz Aziz Yıldırım'a!
Birileri; "kumpas" kurdu gibi diyeceğim…
Gerilsin…
Sinirlensin…
"Yeter artık" deyip, Fener'i bıraksın demeye zorlama gibi!
Öyle ya!
Koç, aylar öncesi arz-ı endam etti "ben adayım" diye…
Boşuna değil…
***
Aksihar!
Kim ne der bilmem?..
Ama gördüğüm şu idi...
Azmin…
İnancın…
Güven duygusunun "en pik" halini sahaya yansıttılar!
İnandılar…
Ki seyirciye rağmen…
Her şartları zorladılar…
İnandıklarıyla yapmaları gerekenleri birleştirdiler.
***
Küçük bir ilçe…
Küçük bir nüfusa sahip…
Maddiyat…
İmkânlar…
Ligdeki ilkleri; "helal olsun" dedirten bir azmin zaferi…
Süper güçlerin, "korkulu" rüyası..
Kutlarım..
Ki bir Fenerbahçeli olarak; "bir değil, binlerce kez kutluyorum!"
"Helal olsun!"
***
Demiştik ya!
"Hak eden kazansın!"
Kupa Finali…
İşte bu vecizenin; ikmaliyle buluştu!
Hak eden; Akhisar oldu…
Helali hoş olsun…
***
BİR DE NOTUM VAR!
Yazıklar olsun…
Passolig dediniz.
Maç bileti dediniz…
Taraftar sınırlaması dediniz…
Güvenlik dediniz…
Cumhurbaşkanı geliyor…
Olası "suikast" olabilirliğinden söz ettiniz..
İhbarlar..
İstihbarat var deyip durdunuz!
Elli dereden su getirdiniz…
Kilometlerce uzaklıkta; barikatlar kurdunuz…
Diyarbakır'daki sporseverlere…
Bölge illerinden, komşu kentlerden gelenlere; "kapıları" kapattınız…
Yasak dediniz…
Hakkınız yok bu maçı izlemeye dediniz…
Ki, Akhisar taraftarlarına dahi "ambargo uyguladınız."
Sana bu kadar…
Fenere bu kadar…
Yani çifte standart uygulamanın dibini yaşattınız…
Ama gel gör ki…
Önceki akşam tribünlere baktığımızda…
Tabiri caizse; kimler yoktu ki?!
İdarecilerin alayı…
Çoluk-çocuk ailece…
Siyasetçisinden, STK temsilcisine kadar…
Kurum müdürleri…
Okul müdürleri dahil; herkes orada…
Ve de; "beş kuruş" ödemeden!
Bilet alınmadan…
Herhangi bir bedel tahsis edilmeden…
Akıl-sır erdiremedim…
Eden varsa; desin!
İnanıyorum ki; "bu işin" girdabıyla alakalı yutulacak birileri olacak…
Özellikle; hükümet nezdinde!
Çünkü vakıa; travmatik bir durum içermektedir…
Bir kentte final maçı oynanacak, ama o kentin ahalisi tribünde olmayacak!
Maçı izleyemeyecek.
Yasaklanacak…
Tribünlerde; o kentin sadece "resmi kimliklileri" olacak!
Yazık…
Acaba Diyarbakır'ın siyasi nüfuzu ne diyor?
Sindiriyorlar mı?
Yoksa onlar da "rahatsızlık" duydular da ses mi etmiyorlar?
Neyse; kendileri tribündeydi!
Özetle…
Diyeceğim şudur…
TFF..
Ve Spor Bakanlığı..
Yekûn şekilde; "icraatlarıyla" pişmiş aşa su kattı…
Çünkü "işgüzarlık" nedeniyle…
33 bin kişilik stadyum…
Dev yatırım…
Diyarbakır'a sağlayacağı ivme; böylesi bir tartışmayla gölgede kaldı…
Nitekim…
Kimse stadyumun muhteşemliğini…
Zenginliğini…
Yaratacağı katma değerleri konuşmuyor…
Neyi konuşuyor?
Çifte standart uygulamayı konuşuyor…
***
DİYARBAKIR KAZANDI!
Bir önceki yazımda!
Final maçının; Diyarbakır'a "kazanımı çok" olacak demiştim…
Ki öyle de oldu…
Türkiye Diyarbakır'a odaklanmıştı…
Canlı yayınlar…
Gün boyu röportajlar…
Diyarbakır'a akın eden; futbolseverler…
Algı ve imaj nokta-i nazarında; "kırılma" yarattı…
Yeni organizasyonların…
Yeni sportif faaliyetlerin…
Tez elden; daha aktif, derli toplu organizasyonlar icra edilmeli…
Sahi; İslam Olimpiyatları neden Diyarbakır'a alınmıyor?
Altyapı sıkıntısı bitti…
Stadyum her şekliyle; ihtiyacı giderir…
Velhasıl!
Şenliklerimize "DEVAM" diyelim!
***
OTUR DAAA!
Muharrem İnce…
Öyle ya…
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı ziyaret etti…
Randevulu…
Ziyaret esnasında; "iki kez" kalkmak istemiş…
"Artık kalkalım" diye…
Erdoğan seslenmiş…
"Otur daaaa, sohbet edelim!"
Bu iki kez tekrar edilmiş…
Hatta iş Rize'ye kadar; "akrabalık" bağı olup olmadığına kadar uzanmış…
İnce…
Yine "kalkayım" demiş…
Reis…
Otur daaaa sohbet edelim!
Ne sıcak bir hava…
"Buraya geeel'den, otur daaaa sohbet edelime" gelebilmek!
Sanırım…
İnce'nin Erdoğan'a olan "hayranlığı" daha bir artmıştır…
Olmasın mı?
Dünkü yazımda iki kare resim vermiştim…
İnce hangisinde daha mutlu diye!
Aynen…
Lideri; "gel buraya" deyip çocuk azarlar misali; çağırıyor…
Ama seçim rakibi…
Diyor ki “otur daaa, sohbet edelim!”
Eee.
Sohbete "DEVAM" diyelim bizde…
***
HDP'DE ADAYLAR!
Diyarbakır yoğun…
Aday adayı sayısı yüksek…
Bir önceki; döneme göre fazla…
Yani ilgi var…
Beklenenin "aksine" deniliyor…
Resmi demiyorum…
Sayı AK Partinin rakamını geçmiş…
240…
Abartı mı?
Gerçek mi?
Teyit edecek; kişi bulamadım.
Neyse…
3 gün sonra; netleşir…
Duymuşsunuzdur…
Duymayanlar için Altan Tan "aday" değilim demiş…
Yani yolları ayırdı…
Gerekçesi de; "HDP'nin Türk solu" tarafından yönetiliyor olması…
Günaydın..
HDP bugün değil..
Kurulduğu tarih itibariyle; "Türk solunun" tehakümü altında!…
Ve bir gerekçesi de…
Neden; HÜDA-PAR'la ittifak kurulmadı?
Haksız mı?
Bence değil…
Ama geçikmeli bir "haklılığın" ifadesi…
Bakalım;
Yıldırım…
Erdoğmuş…
Dengir…
Doğan…
Onlar yeni sürece dair; "Devam mı, Tamam mı" diyecek?
Görünen o ki; "Tamam" diyecekler.
Göreceğiz…
***
GARİBAN KİM?
Deniliyor ki!
Perinçek en gariban aday imiş…
Partisi de!
Niyeymiş?
İttifaklardan dolayı…
Yani…
Ak Parti, MHP ve BBP…
Onlar "cumhur" ittifakında…
CHP…
İyi Parti…
Saadet…
DP…
Bunlar da "millet" ittifakında…
HDP…
Her halükarda; "milli ittifakın" odağında olacak…
Eee…
Hüda-Par da, Saadet'le "işi bitirmek" üzere…
O zaman!
Ortada kalan; Vatan Partisi imiş?…
Yani Perinçek…
Asıl gariban o imiş…
İyi hoş da…
Devlet-i Âliye’yi elinde; "tutan" o!
Derinden, derine!?
Altı da; üstü de, sağı ve solu da "onun" komutasında!
Nerde gariban imiş?
Gariban kim biliyor musunuz?
Gariban olan; bu millet!
Masum olan bu cumhur…