KÜSKÜNLER ŞEHRİ!
Ne yazık ki…
Dün olduğu gibi bugün de öyle!
Ya siyasi…
Ya ideolojik…
Ya ekonomik…
Ya da hazzedememiş!
Veyahut "makam ve mevki" paylaşımsızlığı…
Maalesef…
Şehri bir bütünlük içerisinde; "küskünler" haline getirdi?
***
İşte bu hal…
İşte bu ahval…
İşte bu keyfiyet arzı…
Kadim kenti…
Gül şehri…
Mabetler diyarı Diyarbakır'a kan kaybettiriyor…
Gelişmeyi engelliyor…
Vahim bir sorumsuzluk atmosferi yaratarak; yıkımlara neden oluyor?..
***
Ekonomik…
Sosyal…
Kültürel…
Yani yaşamın her alanına sirayet edici bir tar-ü marlık…
Yıkıcı…
Yakıcı…
Gerilimci…
Güvensizlik ikmaliyle; "dağınıklığı" ihtiva ediyor.
Hani demişler ya "balık baştan kokar" diye…
Eee…
Kentin idaresinde "maslahat" olursa ahali de "perişanlıktan" kurtulamaz…
***
Ben bu tespiti bugün yapmıyor…
Ya da bugüne özgü bir durum değil…
20 yıldır…
Ki 25 yıldır diyorum…
Çünkü SHP'den "yerel yönetimler" alındığı tarih itibariyle…
Atanmış…
Seçilmiş…
Yerel aktörler; "hep üç başlılık" içerisinde ahkam kesmiştir…
Kopuk…
Kavgalı…
Hazmedememe; durumunu icra ederek gelen-gideni aratmıştır!
***
1994'leri hatırlarsak!
Ki Diyarbakır’ın Büyükşehir statüsüne geçiş tarihine denk geliyor…
OHAL vardı…
Refah partisi, "yerel yönetimlerin" tümünü aldı…
Merkez ve Büyükşehir…
SHP'den devralmıştı…
Kimler cezaevine girdi?
Kimler görevden alındı?
Hepimizin malumu…
Ama bir nokta vardı ki; "işte o" Diyarbakır'a hep kaybettirmenin fitilini ateşledi…
***
Çekemezlik…
Hazmedememe…
Makam ve mevki sarhoşluğu…
Ve tabi ki kibir…
Vali…
Belediye Başkanı…
OHAL Valisi…
Ve diğer ilgili zevat…
Al birini vur ötekine misali; herkes!
Sanki "dünyayı yaratan ve kurtaran adamlar" gibiydi!
***
Sonra!
Yönetim el değiştirdi…
HDP/DBP'nin akımı geldi…
Onlarda; "kendi içerisinde" aynı ruhu taşıdılar…
Üstüne üstlük bir de…
Merkezi hükümetle…
Özellikle de; "mülki amirle…"
En vahimi de; "görev ifasından" çok siyasi mülahazalara odaklanılarak "hep köprüler" yıkıldı…
***
Ne Vali, Belediye Başkanına…
Ne Belediye Başkanı, Valiyle…
Ne de ikisi; ahaliyle "barışık" bir ortam sağlamadı…
Kent adına…
Yaşayanlar adına…
Kazanım sağlama gayreti içerisinde olunmadı…
Bilakis; "birbirlerine" çelme oldular…
Tabi olan; kentte ve halka oldu…
Olup-biteni anlatmaya gerek yok…
Üstadın dediği gibi "hal-i âlem" ortay yerde…
Ki görünen köy kılavuz istemez misali…
***
Gelirsek bugüne!
Ne yazık ki…
Vaziyetin ikmalinde; "değişen bir şey yok"…
Eski tas, eski hamam!…
Zihniyet de…
Fikriyat da..
Ortaya konulan icraat da(!) aynı serüvende seyrediyor…
Kesintisiz devam!
***
Bakınız…
Belediyelere "kayyum" atandı..
Neden, niçin?
Hukuki mi, adalet nizamına uyar mı?
Keyfilik mi?
Zoraki bir işgaliyet mi?
Ne derseniz deyin, ki bu ayrıntıya girmek istemiyorum..
Gerek de yok…
Bu noktadaki fikrimi, herkes bilir!..
Defalarca da yazdım..
Antidemokratik…
***
Tabi; kayyumları merkezi hükümet atadı…
Yani, AK Parti iktidarı…
Genel beklenti şuydu…
Uyumlu…
İşbirliğini önemseyen…
Diyalog..
İstişare..
Koordinasyonu güven verici..
Vali..
Belediye Başkanı..
Ve diğer kurumlar; "siyasi ve ideolojik" bir kutuplaşmaya artık girmeyecek…
Devlet adına!
Millet adına!
Kent adına!
Yekûn bir görev sorumluluğuyla; "hareket" edecek…
Herkes; aynı karede olacak?
***
Öyle…
Kıskançlık…
Kibir…
Küskünlük…
Hazzetmeme…
Makam ve mevki sarhoşluğuna girilmeyecek…
Projeler üretilecek…
Ticari…
İktisadi…
Sosyal…
Kültürel…
Hele ki kentin; tarihi ve turistik" dokusunu öne çıkarmak…
Yani, Diyarbakır bir bütünlük içerisinde "şahlandırılacak…"
Bahanesiz olunacak…
***
Ama ne var ki…
İşleyen zaman noktasında "hiç de öyle" olmadı…
Bilakis…
Dün ne idiyse…
Bugün aynı, "kopukluk" söz konusu…
Hele ki; "kurumlar" içerisindeki kadro kamplaşması…
İşte, Büyükşehir Belediyesi...
Başkan ayrı..
Genel Sekreter ayrı..
DİSKİ ayrı..
Daire Başkanlıkları ayrı; "herkes" bir âlem!...
Kavgalar..
Hizipleşmeler..
Şunun adamı..
Bunun adamı; "hesaplaşması!"
Ve zorunlu "istifalar!"
***
Pek tabi ki…
Kamu kurum ve kuruluşları..
Siyasiler açısından..
Özellikle, eski, yeni ve İstanbul'a uzanan; siyasiler!
Tabiri caizse; "herkes kendine" has kümelemede…
“Burası benim" denilerek…
Ne hazindir ki, durum böyle olunca…
Vahim bir "bürokratik oligarşi" oluşuyor..
Herkes işini "bilir!"
***
Sıkı durun…
En büyük handikap durum…
Vali Hasan Basri Güzeloğlu..
Büyükşehir Kayyumu Cumali Atilla…
İkili "birbirine" bir hayli mesafeli..
Küs mü?
Küskünlük mü?
Kayyum'un Vali yardımcılığı kadrosunda oluşundan mı?
Hazmetmeme mi; her ne ise?
Bir süredir; "aynı karede" yer almadıklarını söyleyebilirim..
Şöyle ki…
Zorunlu haller dışında…
Ki o da; bakan, başbakan yardımcısı, ya da tepe bir komutan ziyareti olunca…
Karşılama…
Milli törenlerin dışında…
Aynı karede "görüntü" verdikleri, görülmüş değil…
Uzaklar…
***
İkili…
Kentle ilgili istişare toplantılarını ayrı ayrı yapıyor…
Muhtarlarla…
STK'larla…
Bir bakıyorsunuz ki, "bir gün" Vali…
Diğer bir gün, kayyum görüşme yapıyor..
Hayırdır…
Aldığım bilgilere göre..
Kayyum..
Kibir..
Ve "Vali kayyum" olabilir fikriyatına kapılarak..
İşi; "tahammülsüzlüğe" soktuğu…
***
Sonuç itibariyle…
Şehrin tepesinde…
İdaresinde…
Hayati öneme sahip; yönetimde arıza-i bir durum!
Hayati önem taşıyan..
Kentin yarınlarına dair; "sabotaj" gibi…
***
İkili arasındaki bu handikap durum nasıl sonuçlanır bilmem?
Kim haklı?
Kim haksız?
Ya da kim kaybeder, kim kazanır?
Benim açımdan pek de önem teşkil etmiyor..
Önem arz eden…
Bu şehrin..
Bu şehrin insanının uğrayacağı "ziyandır…"
Çünkü makam ve akıl…
Bugün;
Kentin yarınlarına dair "projeler" üretmede işlem görmüyor…
Söz edilmiyor…
Var mı bir projenin kamuoyunda "tartışılır" hali?
Yok..
***
Kimse kimseyi kandırmasın…
Pembe tablo çizmesin…
Üstünlük üretimine girmesin…
Ama diyeceksiniz ki; Ankara bunu görmüyor mu?
Ne yazık ki…
Görme noktasında "o abiler" var ya!
İşte onların "küçük olsun benim olsun" hesabı nedeniyle; sürekli set olmaktadır…
Görüntü; netlikten çıkarılıyor…
Velhasıl kelam..
Diyarbakır'ın manzarası dün gibi; “Eski tas hamam”…
***
NEYİN KUYRUĞU…
Maaş kuyruğu değil…
Kömür…
Odun…
Ya da geçmişteki gibi yağ, şeker kuyruğu değil…
Yardım paketi…
Veyahut "taşeron işçi" alım başvuru kuyruğu da değil..
İş-Kur da değil; burası…
Peki, neyin; kuyruğu?
Burası neresi?
Fotoğrafı ulaştıranlara göre…
Burası...
Diyarbakır Defterdarlığı…
Yani, Vergi Dairesi Başkanlığı’nın önü…
Kuyruk da…
"Öğlen yemeği yeme kuyruğu?"
Kuyruktakiler de; kurumun çalışanları…
Ne diyelim?
Ehil ve liyakatli idareciler(!) olunca, böylesi uzun kuyruklar oluyor…
Maşallah!
İlgili ve yetkili zevata duyurulur…
Sahi, Sendika ne iş yapar?
Eee…
Onu da bir zahmet; söyleyiversinler…
Sendika çözüm bekliyor mesajı vererek değil…