MİLLET BAHÇESİ.. (II)
İki gün önceydi.. Konu etmişim.. Akıbeti "ne oldu" diye?…
Malum; 24 Haziran seçimlerinin "vaadi" idi..
Erdoğan'ın, Diyarbakır'a "müjdelediği" projelerin başında geliyordu..
Ki, Millet Bahçesi!… Yenişehir'deki "Eski Stadyumun" yerinde yapılacaktı?..
Ama o günden buyana; "çivi çakılmış" değil.. Proje de yok..
Çevre ve Şehircilik İl Müdürü'nün beyanıyla.. "Kendilerine ulaşan bir bilgi yok?…"
Yani; vaat var, verilmiş bir söz var.. Ama velakin yapılan "hiçbir şey" yok..
***
Bunları aktarırken!…
İlgili ve yetkili makamlara da seslenmiştim…
Cumhurbaşkanı Erdoğan "duruma" vakıf olursa, diyerek uyarmıştım..
Çünkü, halk deyimiyle Erdoğan sözünün eridir.. Verdiği sözün arkasında durur..
Vaat edileni yerine getirir… Eğer ki, Diyarbakır'a "Millet Bahçesi" sözünü vermişse..
Ki vermiştir.. Hem de, İstasyon meydanında "on binlerce" kişinin huzurunda, ifade etti..
"Diyarbakır'a müjdemdir.. Eski stadyumu Millet Bahçesi yapacağız..!"
***
Ne yazık ki!..
Yazımın üzerinden, geçen zamana rağmen hala bir ketumluk var..
İl Valiliği..
Büyükşehir Belediyesi..
Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü..
Tabi ki, AK Parti'nin Diyarbakır Milletvekilleri dahil..
Henüz bir kelam etmişlikleri yok.. Olacağını da sanmıyorum!..
Olsa da, "ama ile başlayan" beyanlar olur ki.. Deriz ya "kim itibar eder ki?"…
Neyse zaten, "beyan beklentim de" yok!
Adet yerini bulsun diye; çağrı yapmıştım..
***
Ama!.. Meseleye ahaliden, yüksek perdeden mesaj aldım…
Hatta; mevzuyla alakalı "detaylı" bilgiler de geldi..
Hatırlatmada bulunanlar da..
Bir de bu var; deyip "meğer ki" diye başlayan meselenin başka yönünü aktaran da oldu!..
Bakınız!..
Bir akademisyen dostum.. İsmi bende saklı kalsın..
Ki, yürütülen projelerden birinin de "komisyon" üyesi.. Dicle Vadi, "projesinde" yer alan biri..
Aktardığı bilgilere göre!…
Ki az sonra, mesajını bir bütün olarak aktaracağım…
Şöyle ki..
Diyarbakır'a bir değil; iki "Millet Bahçesi" yapılması, planlanmış…
Biri mevzu ettiğim eski stadyumun yeri..
Diğeri ise, Dicle Vadisi projesi kapsamında "Dicle Nehri" kıyısında yapılacakmış…
Ve her iki proje de..
24 Haziran sonrası hükümetin açıkladığı 100 icraat yani "eylem" programında yer alıyormuş?…
***
Şimdi, diyeceksiniz ki 100 günlük eylem planı süresi bitti..
Nitekim, hükümet ikinci 100 günlük eylem planını açıkladı..
İşte akademisyen dostum, buna dikkat çekerek, mesajında şunları söylüyor…
Diyor ki..
"Millet Bahçesi mevzusunu, dile getirmişsiniz…
Bir Diyarbakırlı olarak, tebrik ve teşekkür ediyorum..
Özellikle, fikri takibiniz açısından ve Diyarbakır'la ilgili hassasiyetiniz!..
Ki duyarlılığınızı biliyorum.. Yazınıza istinaden, bir iki noktaya dikkat çekmek istiyorum!..
İlk 100 günlük icraat planında, Diyarbakır için iki adet "Millet Bahçesi" programlanmıştı..
Biri eski stadyumun yeri..
Diğeri ise Dicle Vadisi…"
***
Akademisyen dostum!..
Kendisinin idareci olduğu.. Yetkilendiği döneme de dikkat çekerek!…
Şöyle diyor..
"Dicle Vadisi Projesi ile ilgili olarak benim de içinde yer aldığım bir komisyon "zamanında" önemli çalışmalar yaptı?
Dicle Üniversitesi olarak, nehire paralel yaklaşık 2 bin dönüm araziyi projeye tahsis ettik…
Ancak kentin kurumları arasındaki koordinasyon eksikliği nedeniyle gerçekleşmedi..
Yüz günlük icraat programında yer aldığı öğrenince her Diyarbakırlı gibi ben de sevindim.
Bir çalışma başladı gibi, ancak daha sonra durdu?"…
***
Hasılı kelam!…
İki proje de; "akıbeti" meçhul bir rafta tutuluyor..
Ne eski stadyumun yeri..
Ne de Dicle Vadisi projesi kapsamındaki "Millet bahçesi..!"
***
İMDAT!… "TAHAMMÜL" YOK MU?…
Ne yazık ki!… Ne muhalefette.. Ne iktidarda..
Ve ne de, ahalide "tahammül" kalmış değil...
Zerresi yok!...
Vahim.. Korkunç.. Faşizan.. Despotça bir "tahammülsüzlük" var…
Kin.. Nefret. Öfke seliyle; "herkes" bir hasımlık içerisinde!..
Diyeceksiniz ki; çözüm!..
Yani "imdat" çığlığına cevap..
O da şu.. Tahammül… Tahammül.. Tahammül!?.
Her şeye rağmen… Evet, her şeye rağmen yine de; "tahammül..!"
Ki, "tahammül" edeceksin ki; tahammül görebilesin!…
Tek ihtiyacımız!…
***
AKPINAR VE GEZEN…
Vakıa.. İkmaliyle bir vakıa…! Yani, negatif…
Süreci de öyle.. Üzerinde konuşulan da öyle..
Hele ki, "sürçülisan" kamuflajlığı da..
Yani niyet; "halislikten" uzak…
Ama yine de; "tahammül" diyorum.. Ve ekliyorum…
Eyy Metin Akpınar… Eyy Müjdat Gezen…
Bizi güldürenlersiniz.. Bizi eğlendirenlersiniz..
Ama!..
Konuşmalarınızla.. Tavırlarınızla.. Siyasi aksiyonlarınızla..
Bizleri üzmeye. Bizleri huzursuz etmeye "hakkınız" yok!..
"Tahammülünüz" olsun!..
Gayeniz; hasıl değil..
Tıpkı, Mehmet Ali Alabora gibi..
Ne diyordu; Gezi olaylarında..
Gaye; "iki ağaç değil, daha anlamadınız mı?"
***
PEKİ, YA NAMERTLİK!…
Maalesef… Tabiri caizse; "et yiyen" virüs gibi..
Hızla ürüyor.. Ürediği bölgeyi; "çürütüp" yok ediyor..
İşte hal-i alem!… Yaşamın her kulvarında; "varlık" gösteriyor..
Nerde derseniz!..
Çarşıda.. Pazarda.. Sokakta.. İşyerinde.. Makamda.. Mevkilerde..
Okullarda, üniversitelerde bile!
Hele ki siyasette!.. "Namertlik" karakteri, her yerde..
Hangi şekil derseniz; var!…
***
Yani "hainliğin" binibir para..
Karakter… Ve tabi ki; kişiler açısından, halk deyimiyle "zıbılla.."
Öyle ki.. Ver eline yetkiyi önce "babasını" asar..
Annesini; öldürür.. Kardeşine "suikast" düzenler…
Ya "sen de kimsin" deyip, çıktığı yumurtayı beğenmeyenler…
Dağdan gelip, "bağdakini" kovanlar…
40 yıllık emeği "hiçe sayanlar..!"
Kumpaslar ihdas edip, arkadaşını satanlar…
Her parmağında..
Her ağzı açıldığında; "hainlik" karası bulaştıranlar!…
Hainliğin.. İnliğin..
Kalleşliğin; "rezilliğin" enva-i çağdışılığını "karakter" olarak, görenler…
İcra edenler.. Say say bitmez!..
***
Tabi, bunlar dün de vardı..
Yarın da olacaklar..
Ama; "bu kadar" primlenmesi..
Revaçta olması.. Et yiyen virüs kimliğiyle; "hızla kalleşliğin" kulvarında, çürümüşlüğe doğru gitmemiz!…
Vaki değildi..
Yeni nesli… Yarının büyükleri..
Ki deriz ya; "geleceğimizin" teminatı, evlatlar!…
Onların, "nefret ve husumet" odaklı, "zihne" yönetilme halleri..
Vahim, bir "soysuzlaştırma…!" Akla ziyan bir hal…
***
Diyeceksiniz ki!…
Peki niye biz bu hale geldik.. Bunun miladı nedir?..
Hani bir hikaye var.. "Sarı İnek" hikayesi.. İşte "o sarı inek" kurtlara verilmeseydi..
Bizde!.. Milli irademizin "ipotek" altına alınmasına rıza göstermeseydik…
"Milli" diye başlayan "tarihimize" sırt dönmeseydik…
Hassasiyetlerimize.. İnancımıza.. Kültürümüze..
Değerlerimize "ırkçılık" taassubuyla, "halel" getirmeseydik!..
Batının.. Batılın.. Seküler yaşamı, "bin yıllık" geçmişimizden üstün tutmasaydık!…
Medeniyetimizi; "tu kaka" edip, geri atmasaydık!…
***
İnancımızı!.. Ulvi değerlerimizi.. Başörtüsünü bile; "ucuz" fikriyata..
Bağnaz siyaset anlayışına… Laiklik "açmazına" yem edip, "yasaklar zincirini" oluşturmasaydık..
Zihinlere "yasakları" despotça, balyozlaştırmasaydık!..
Darbelere alkış.. Muhtıralara cevaz vermeseydik!…
Kimlikleri.. Fikirleri.. Renkleri "ayrıştırıcı ve bölücü" diye, mevzuata dönüştürmeseydik…
Sahi biz bu hale gelir miydik?..
Ne mümkün?…
***
Onun için sırtımıza indirdiğimiz, vurduğumuz, vurulan "hançerin" farkında değiliz..
Aslında siyaseten farkındayız..
Lakin, çıkarmıyoruz, ya da çıkarmaya izin verilmiyor..
Bilakis, "hançer" daha bir batırılıyor.. Yenileri de, peşi sıra geliyor..
Eğer ki, o ilk hançeri çıkarabilmiş olsaydık!..
Yarayı tedavi etseydik.. Hal, bugünkü hal olmazdı!…
Şimdi size soruyorum; ""namertlik" hançerine biçtiğiniz "milat" nedir?
***
HDP'YE KAPATMA DAVASI!…
Vay be!…
Vatan Partisi'ne bi bakar mısınız..
Doğu Perinçek'in…
Yargıtay'a HDP'nin "kapatılması" için 3. kez suç duyurusunda bulunuyor..
Ne yaman çelişki..
O Perinçek'i "Bekaa vaadisinde" Öcalan'a çiçek verendi..
Ziyaret edendi…
Öyle ya, Yalçın Küçük'te "sekreterlik" görevini yapacak düzeyde, ilişki içindeydi!..
Şimdi ne oldu?..
Siz deyin!…