NE DE BİZİ DÜŞÜNÜYORLAR?
Vay be!
Almanlar var ya…
İşte onlar, "yerli otomobil" için, "bizi düşünmüşler!"
Paramızı…
Pulumuzu…
Emeğimizi, düşünerek, demişler ki!
"Otomobil üretimini beceremezsiniz…
Size yazık olacak…
Zarar edeceksiniz…
Milyar dolarlarınız "heba" olacak"
Gelin…
Bu sevdadan vazgeçin!
Paranıza yazık!"
***
Görüyorsunuz!
Almanlar bizleri ne kadar; "seviyor ve düşünüyorlar!"
Hayran kalmamak elde mi(!)?
Ne yazık ki…
İçimizdeki "troller de!"
Özellikle iktidar muhalifleri de, "onlar gibi" Türkiye aşığı…
Baksanıza ne diyor muhalefet?
Beceremezsiniz…
Başaramazsınız…
O akıl, o satış, o üretim "konsorsiyumunuz" yok…
Bu işler; "Türkiye için büyük işler.. Boyunu aşar" diyor…
Ütopik bir hayal…
***
Öyle ya…
3. Hava Limanı…
İstanbul Kanalı…
Marmaray projesi…
Çanakkale köprüsü…
Hızlı tren…
Barajlar, tüneller, otoyollar inşa edilirken de.
Kendi silahını…
Kendi tankını…
Kendi helikopterini…
Kendi insansız hava aracını üretirken de; "başaramazsınız, beceremezsiniz!" deniliyordu…
Peki bugün…
En kralını..
En alasını üretirken, yaparken "ihraç" bile ediyoruz!
***
Söylenecek bir söz var…
Kötü komşu…
İnsanı ev sahibi, mal sahibi, mülk sahibi yapar…
Hele ki, kötü muhalefet; her daim "insanı iktidar" eder…
Onun için.
Komşular da…
Almanya'da…
İçteki muhalefet de, "müsterih" olsunlar…
Kendilerini düşünsünler…
***
Ne demişler…
Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz!
Türkiye'nin "sıçrama" portalı ortada…
15 yıl da ne yapılmadı ki?
Bir "yerli otomobil mi" üretemeyecek, satamayacak?!
Üretecek…
Satacak…
Ve "bizi düşünenler de(!)" öylece bakacak…
***
Tabi…
Yerli otomobille ilgili; beklentimiz var…
Dün ifade ettim…
Yürütülen kampanya; "yerli otomobil Diyarbakır'da üretilsin!"
Mümkün mü?
Bazı arıza-i durumlar, göz ardı edilemez…
Özellikle, liman, ulaşım, ham madde ve diğer etkenler…
Topyekun bir "üretim merkezi" olmayabilir..
Ki aldığım bilgilere göre; "sanayisini" bir üssün entegre olarak kullanılmayacak…
Dağılım olacak…
Onun için, Diyarbakır’ın bu "üretimde" bir parça olmalı!
Çok mu zor…
Yoksa çok mu "büyük bir talep" bizimkisi?
Kampanyaya devam.
***
FAZİLET KAPANMASIN?
Diyen kim?
Varlığı da, yokluğu fark edilmeyen…
Soğuk…
Sol, Seküler düşünce sahibi!
Türkiye'nin 5 yılını "heba" eden…
Donuk yüzlü; 10. Cumhurbaşkanı Necdet Sezer…
O demiş…
"Fazilet partisinin kapatılmaması için, Ecevit 2 kez talepte bulunmuş!"
Reddettim…
Gerginlik yaşandı…
"Anayasa Kitapçığını" bu nedenle fırlattım!
***
Baak seeeen!!!
Vay be!
Ne demokrat biriymiş şu Sezer!
Ne demokrat biriymiş şu Ecevit!
Maşallahları var!!!
Al birini vur ötekine…
Türkiye'yi batağa sürükleyen; "ekonomisini" çökerten…
Diline…
Dinine…
Örfüne, âdetine "başörtülü" bayanların eğitim hakkına "tecavüz" eden…
Laiklik adına…
Atatürkçülük adına; "yapmadıkları" zalimlik kalmaz iken!
Türkiye'yi 40 yıl geriye götürenler başkasıymış…
***
Bugün!
16 yıl sonra; "birbirlerini" aklama ve paklama adına arz-ı endam ediyorlar…
Biri Adalet ve hukuk savunucusu kesiliyor…
Diğerini de demokrasi havarisi gösterip, demokrat kişiliğinden söz ediyor…
Ön plana çıkarılarak; "dönemin" rezilliklerine şal çekilmek isteniyor…
Parti kapatıyorlar…
Başörtülü diye milletvekili, meclisten çıkarılıyor…
İktidar al-aşağı ediliyor…
Yani, dönemin enva-i çirkinlikleri, pislikleri vücut bulurken "o günün" müsebbiplerinden şimdi; "kahramanlar" çıkarılıyor.
***
Dikkat edin!
Tam da, Ecevit'in ölümünün 11. yıl dönümünde…
Tam da, Muhalefet "Cumhurbaşkanı adayı" arayışı içerisinde iken…
Tam da, "muhalefetin" muhalif kanadı tek çatıda buluşturma gayretinde iken…
Tam da, FETÖ patentli "İyi Parti" sokağa çıkmışken…
Siyasetin "iki artığından!"
Ki biri mevta olmuş…
Fikri Sağlar "iki kahraman" üretip, Sezer'e "alan açıyor?!"
Sezer'i parlat da parlat…
Yoksa Sözcü Kahraman(!) Sezeri manşete taşır mıydı?
Ne mümkün?
Neyse!
Hakikat şudur ki…
İki çürük yumurtadan bir sağlam yumurta olmaz!
***
Nitekim… CHP'li Önder Aksalak…
Ne diyor?
"Bu Ecevit'e yönelik bir iftiradır…
Ortaya atanın ispat yükümlülüğü vardır…"
Yani şimdi…
İki yalan bir doğru etmeze geldik…
***
TÜKÜRÜĞÜ YAĞMUR SANANLAR…
Artık yokum…
Ki olamam da, çünkü kitabımızda yazmaz.
Vaki değil.
Hele ki, "mevzuu" kepazeliğin, batağına düşmüşse!
Utanmazlar.
Arlanmazlar.
Reziller.
Müptezeller…
Yani, dilinde, zihninde, karakterinde "çirkeflik" yer alanlar boy gösteriyorsa.
Ne mümkün; "orada" bulunmak…
Ne mümkün; "ahlak yoksunlarıyla", ortamı solumak!
***
Babam derdi ki!
Sen sen ol…
Bir mevzu,
Bir hadisenin, "tartışması, konuşulması" ağız salyasına inmişse!
İnlik.
Hainlik.
Arsızlık vücut bulmuşsa!
İnsan ve ahlaki noktada, "mecrasından" sapıp, sapkınlaşmışsa!
Sakın ola; "orada" bulunma…
İşte o kulağıma küpe ettiğim, "hakikatle."
Adam olan odur ki; "arkasına bakmadan" oradan kaçmaktır.
"Bu havayı" solmadan, sıvışmaktır.
Orayı terk-i diyar etmektir.
***
Çünkü.
Arsızlığın bini bir para…
Hırsızın envaisi sokakta.
Reziller her köşe başında.
Utanmazlar, lüks sofralara dadanma yarışında.
Hainler silsilesi, "iç ve dıştaki" işbirlikçilerle, cirit atıyor.
Kepazelik,
Üçkâğıtçılık,
Namus mefhumundan yoksunluk hali; özümsenilmiş!
Anlayacağınız…
İnsan, insanlık karakterini "vahşi karaktere" dönüştürmüş bir ortamın "havası solunur mu?"
Ya da orada durulur mu?
Ne mümkün.
***
İşte onun için!
Hiçbir şekilde…
Hiçbir mevzuda; "bu ortamın" yaratıklarıyla!
Zihin fukaralarıyla…
Aşağılıklarını,
İğrençliklerini devreye soktukları bir meydanda; "tartışmam."
Rahmetli babamın dediği gibi…
"Yiğit" olan odur ki, "bu ortamın" şerrinden kendini koruyabilsin.
Oradan kaçabilsin!
Bizde öyle yaptık.
Zaten, tükürüğü yağmur sananla "neyi konuşabilirsin ki.
***
SİZCE TERS OLAN NE?
Lütfen…
Okurlar…
Tabi ki, ilin ilgili ve yetkili zevatı da…
Sizce…
Bu resim'de "terso" bir durum yok mu?
Var…
Hem de öyle böyle değil…
İşgal var…
İşgüzarlık var…
Sorumsuzluk var…
Görevi ihmal ve keyfiyet arzı var…
Bir araç…
Bir kaldırım…
Ve yürümeye çalışan çocuklar…
Bakalım…
O vahim "terso" durumu kim görecek?
Müdahale kimden gelecek?
Tabi ki, kim bizi bilgilendirecek?
Merak ediyorum…