NORMALE DÖNEBİLECEK MİYİZ?
Aynen de öyle..
Mümkün mü?
Sanmam!
Hal-i âlem orta yerde!
İşte siyaset…
Hala boş döndürücü...
Seçim..
Oy..
Kim kazandı?
Kim kaybetti?
Bunun polemiğiyle; "zihin" bunalımı takılıyoruz..
Erdoğan mı kazandı?
Kılıçdaroğlu mu kaybetti?
Taraflara sorsan; “biri öteki" diyor?
Ya bizi temsil edenler, liyakatli mi?
Değil diyorum…
Siz, ne dersiniz?
Ehliyetsizler çok mu bilmem?
Yeni meclis nasıl oldu; karma ve çok renkli?
Yemin edilecek mi?
Yemin metnine bağlı kalınacak mı?
HDP'liler ne yapacak?
Yeni bir Leyla bacı arz-ı endam edecek mi?
Merakım çok..
Ki yakın takipte, izliyorum..
8 Temmuz'da "ne olacak?"...
MHP'liler..
CHP'liler…
Saadet..
İyi Partiye mensup vekiller?
Maşallah, 8 Parti mecliste…
"Nasıl" bir oturma şeklinde olacaklar?
Koltuklar "ceylan derisinden" olduğu için..
Hava da sıcak…
Hayli terletme yapacağı için; "şekil" değişebilir..
Muhalefet…
Merak şu; Cumhurbaşkanına nasıl tavır takınacaklar?
Bir önceki dönemdeki gibi yapacaklar mı?
Ayağa kalkacaklar mı?
Yoksa "diktatör" deyip, yayılacaklar mı?
Erdoğan, muhalefete nasıl bakacak?
"Her şey geçmişte kaldı mı" diyecek?
Yoksa "kin" besleyecek mi?
Ya da "nasıl olsa, meclisle bir alakam kalmadı?"
Hükümeti kuracak olan benim…
Ne güven oylaması var?
Ne de olası bir gensoru…
Ne ihtiyacım var ki, deyip "baypas mı" takınacak?
İnce, Kemal'i devirecek mi?
En ağır soru...
Kemal mi, İnce mi, hangisi "tuşa" gelecek?
İstanbul'un Belediye başkan adayı CHP'den kim olacak?
İnce ağır basıyor..
Ya İyi Partide Akşener koltuğunu koruyabilecek mi?
Tartışılıyor…
İçteki muhalefeti "disipline" edecek mi?
Ha bir de; İyi Parti'den Milletvekilleri MHP'ye geçecekmiş?
Geçse ne olur?
Rıza kimden gelir?
Şu an "cumhur ittifakının" meclisteki sandalye sayısı; Anayasa değişikliği için yeterli değil..
Büyük çoğunluk şart..
Temel kalıcı mı?
Bilmem..
Ama proje "karakteri" tutmadı, orada bulunmasına gerek kaldı mı ki?
Beri yanda, eski Başbakan Binali Yıldırım…
Sahi bundan sonraki; "konumu" ne olacak?
Nasıl bir görev alacak?
Düz vekil mi kalacak?
Meclis Başkanlığı için mi önerilecek?
MHP bizden "aday" yok dedi..
Yoksa istifa edilip "reis" yardımcısı mı edilecek…
Zor görünüyor…
Öyle ya, AK Parti istifalarla "mecliste" aritmetik fire vermek istemiyor…
Çoğunluk sınırlı ya...
"Vekil" arayışı içerisinde...
18 Ağustos'taki AK Parti kongresinde; "kim yönetime" girecek?
Gözler kongrede..
Özellikle eski vekiller liste dışı kalanlar, "homurdanma" emaresi gösterenler…
Yönetimdeki; "isimleriyle", çatıya çekilecek mi?
Eskiler, yeniler mi olacak?
Yoksa seçmenin genel beklentisi olan "toplu temizlik mi" yapılacak?
Hükümet…
Meclis derken; "ya Devlet-i Âliye’nin" idaresine de gözler çevrili..
Valiler kararnamesi..
Emniyet müdürleri..
Ya YAŞ kararları..
Yargı…
Terörle mücadele…
FETÖ..
Olağanüstü Hal..
KHK kararları..
Velhasıl kelam; "baş döndürücü" zaman dilimi içerisinde; "hadiselerimiz" boğucu..
Cebelleşiyoruz…
Ve tüm bunlar "cevap aranan" soruları ikmalde bulunurken..
Hayatın her alanına da "sirayet" edici halini de unutmayalım..
Yani "normalleşemedik!"
Galiba, istesek de olamayacak bir durum..
Eee, boşuna demiyoruz hal-i âlem "harap"…
İçimiz ayrı..
Dışımız ayrı..
Komşularımız daha bir; "ablukavari" hallerinin mevcudiyeti ayrı…
Kısacası, travmatik bir hal yaşıyoruz!
Hele ki, günlük yaşamın kahredici hadiseleri…
Beterin beteri derler ya; aynen…
Akla ziyan olaylar..
İşte Eylül'ün "vahşice" katledilişi…
Ki başkentte...
Ayla'nın kayıp hali..
Ağrı ayakta..
Diyarbakır'dan, Batman'dan "avcılar" iz peşine düştü..
Cinnet üretici vakıalar karşısında; yaşanılan acziyet..
Sapıklık..
Tecavüz..
Hayvan katilleri serisiyle; "insanlık" giderek yok ediliyor…
Ne diyoruz…
"İdam.. İdam.. İdam..!"
Ama neye ve kime; göre?
Konuşuyoruz, lakin icraat yok…
Referandum'da bile "idamı" söyleyip, durduk…
Üzerinden, 3 yıl geçti…
Hala yerimizde sayıyor ve "idam" sloganları atıyoruz…
İşsizlik…
Yoksulluk…
Fakr-u zaruret alabildiğine "ibre" yükseltiyor..
Alım gücü düştü..
Bir kilo et için, Diyarbakır'da kilometrelerce Et Balık kurumu önünde oluşan kuyruklar..
Ya patates ve soğanın hali..
Çarşı-pazardaki fiyat fahişliği...
***
Eğitim sistemi; batak..
Koştur da koştur; sınavdan sınava..
Şu 15 dakika kuralı..
Mağdur ediyor da ediyor…
1 dakika ya..
30 saniye ya..
Hayat maddiyata kurgulanınca işte böylesi vahim bir girdapta; "maneviyatı" kaybediyoruz..
Ne inancımızdan..
Ne imanımızdan..
Ne de, "dini değerlerimizden" dem vuramaz hale geldik...
Bilakis, erozyona uğratılıyoruz..
Düşünün..
İslam ülkesinde, sokak deyimiyle "ibneler" yürüyüş yapıyor..
Ve burada "Onur ve şereften" söz ediliyor..
Gel de çılgına dönme...
İnsanın yaratılış kuralını; "yok" edeceksin…
Aile mefhumunu "tartışmaya" açacaksın…
Erkek ve kadın diyeceksin…
Fuhşa…
Ahlaksızlığa…
Kim kime; "rıza ve özgürlük, irade" hakkı diyerek dem vuracaksın?..
Bu hikmetinle, toplumsal bütünlüğe "dinamit" koyacaksın..
Karşı çıkana da…
"Temel hak ve özgürlükler kısıtlanamaz" diyeceksin...
Ve bunu derken; "elin gavurunun" nam-ı hesabına yapacaksın..
Düşünün; 14 Batılı ülke; "ibnelerin" yürüyüşüne finansman..
Niçin, hangi gaye uğruna...
Elbette ki İslam'ı "dejenere" etme adına…
Ne hallere geldik?…
Sahi "haya" diye bir kavram vardı.. Ya da "ar!"
Kaldı mı?
Maalesef…
Olsa idi; "kızına" göz diken, sapık bir "baba" karakteri ülkemizde vuku bulmazdı..
Ya da "kardeş" tecavüzcüsü
İslam ülkesinde "vaki" olur muydu?
Ne mümkün?
Normalleşemeyiz…
Çünkü DNA'mızla oynandığı için...
***
DERS-İ İBRET…
Ziya Paşa ne diyor?
"İkbal için ahbabı sirayet yeni çıktı
Bilmez idik evvel bu dirayet yeni çıktı…"
Ne yazık ki!
Neyi anlatıyor bu dize?
Diyor ki...
Makam, mevki, kazanç, çıkar, ant temini için…
Dostları "çekiştirmek" yeni çıktı…
Çünkü önceleri "bu beceriksizliği bilmezdik.."
Yeni öğrendik...
****
Devam ediyor, Ziya paşa...
"Sirkat çoğalıp lâfz-ı sadâkat modalandı...
Nâmus tamam oldu hamiyyet yeni çıktı…"
Yani ne demek?
Hırsızı..
Üçkağıtçısı..
Hilebazı..
Rüşvetçisi çoğaldı.. "Sadakat" sözü, bunlar için moda haline geldi..
Çünkü, "namusu" bitirdik..
Hamiyet yeni çıktı..
***
Paşa, bir diğer dize de şöyle diyor..
"Milliyyeti nisyan ederek her işimizde
Efkâr-ı Firenge tebaiyyet yeni çıktı"…
Yani..
Her işimizde millî benliğimizi unuttuk..
Değerleri görmez olduk…
Kör bir taassupla, batı düşüncesine kul köle olduk…
***
İşte Ziya Paşanın son cümlesi…
Ki yaşadığımız çağ..
Yüz yüze geldiğimiz hadiseler..
Ülke ve milletin "bedbaht" halini anlatan; "iki cümle..!"
"Eyvah bu bâzîçede bizler yine yandık
Zîra ki ziyan ortada bilmem ne kazandık"
Ne demek?
Eyvah ki, eyvah…
Kurgulanan oyunda yanan yine biz olduk..
Yani millet…
Çünkü zarar ortada…
Yaşadığımız hal ve halvet; "bize kazandığı ve kaybettirdiği" ne?
***
6 AYDA 6 BAŞHEKİM?
Yok, daha neler?
İnanın…
İlk duyduğumda inanamadım…
Ama ülkenin hal-i durumu anlatırken…
Niye olmasın ki?
Zaten yıllardır, yazıp çiziyorsun..
Diyarbakır'da "sağlık sağlıksız" işliyor diye..
İrdeledim..
Ne yazık ki..
Öyle imiş..
Eğitim ve Araştırma Hastanesinde durum böyle!
Eee..
Van'dan gelen Başhekim iki gün yönetime dayanamamıştı?
Velhasıl..
İş günübirlik "idare" edilir hale gelmiş…
Eski Sağlıkçı Muhammed Beybur paylaşmış…
Diyor ki..
Salt "başhekim" otoritesizliği yok..
Hastanenin idaresindeki diğer birimlerde de durum öyle..
İstikrarsız bir yönetim; var?
Beybur'un ifadesiyle…
Güneydoğu'ya hitap eden hastanede;
Hasta da..
Hasta bakıcısı da..
Doktor da..
Hemşire de..
Temizlik görevlisi de..
Güvenlik..
Otomasyon…
Yani bilumum bir "yönetim zafiyetiyle" oluşan mağduriyetler zinciri içerisinde debeleniyor duruyor?.
Her şey "kilitlenmiş" vaziyette!…
Sağlıklı bir sağlık hizmeti yok..
Sağlıksızlık…
Sormak istiyorum..
Diyarbakır'ın siyasileri yok mu?
Vekiller..
İl Teşkilatları..
Eskiler, yeniler…
Ya Vali..
İl Sağlık Müdürü...
Ya da Sağlık Bakanlığı…
Diyarbakır'ın vahim talosuna neden; "kafalar kuma" gömülü?
Biliyorum diyeceksiniz ki…
"Tuz kokuyor.. Tuz!"
Maalesef..
***