1 KASIM TÜRKİYE İÇİN YENİ BİR MİLAT!
Evet, sevgili okurlar.
Geçtiğimiz Cumhuriyet bayramında muhterem
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan Beyefendi Resepsiyonda halkla yaptığı
konuşmada şöyle demişti;
“Artık şampanyalı kutlamalar bitmiştir. Cumhursuz bir
cumhuriyetin yaşanmasına paydos… Cumhuriyet bayramı hepimize kutlu olsun, artık
cumhuriyet bayramı kutlamalarını halkla yapıyoruz...”
Bu ifadeler, gerçekten anlamlıdır..
Ve bünyesinde derin mana taşıdığı gibi, halkın yüreğini
okuyan, inanç ve tarih nokta-i nazarındaki bu beyan tarihsel bir tespit
olmuştur.
Halk, bunları unutmadı ve unutmaz da.
***
7 Haziran’da halkın Ak Parti’nin oylarını aşağıya çekme
düşüncesi; hiç kuşkusuz ki belli gerekçelere dayanmaktadır.
Çünkü Ak Parti, bir önceki dönemde bazı yanlışlar yaptı..
İşte bu yanlışlar nedeniyle, halktan uyarıcı babında
ders-i ibret noktasında, bir şefkat tokadı geldi.
Çünkü...
13 yıldan beri gerek Recep Tayyip Erdoğan’ın Başbakanlığı
döneminde olsun, gerek bir senelik Cumhurbaşkanlığı döneminde olsun…
Halka karşı, milli iradeye karşı çok büyük titizliklerle
davranan Cumhurbaşkanı, her seçimde yüzde 50’den düşmemek kaydıyla oy
potansiyeli almıştı ve gittikçe de oyları artırıyordu.
Ve halkın güveni kendisine tamdı.
Ama velakin Güneydoğu'daki bazı parti mensupları
"partinin misyonuna" ters hareket ettikleri için halk'ta kırgınlık
oldu.
***
7 Haziran’daki seçimler…
Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu seçmenlerinin salt
çoğunlukla HDP’ye vermiş olduğu şans ve açmış olduğu geniş ilerleme yolu,
"Çözüm sürecine" ilişkin görülüyor ise de hiç de öyle değil!
Tam tersine!…
Halkın ve özellikle Doğu Güneydoğu Anadolu’nun Kürt halkının
HDP’yi bağrına basıp da baş tacı etmek gibi bir anlayışı söz konusu değildir.
Gerek, 7 Haziran’da olsun, gerekse de 1 Kasım’da olsun…
Güneydoğu’da, özellikle Diyarbakır’da, Batman’da halkın
vermiş olduğu oyların oranı o kadar yüksek değil.
Baskı var. Tehdit var. Şantaj var.
***
Almış olduğumuz bilgiler, gelen şikâyetler şunu ifade
ediyor, özellikle kırsal kesimdeki halkın tehdit altında oy kullandığı
hakikatidir.
Birçok seçmenin sandık başına gitmeme şantajları
karşısında halk gidememiştir ve onların yerine bazı sandık başlarındaki, sandık
başkanlarının, yönetimin göz yumması ve vurdumduymazlığı yüzünden rasgele
“Evet” mührü basılmıştır.
Ve bunların yerine atılan imzalarda da o isim
sahiplerinin imzası değildir.
Sahtedir.
Çünkü o kişi sandık başına gitmemiştir.
Gerek kırsaldaki bazı köyler olsun, gerek ilçelere bağlı
köylerdeki seçmenler olsun…
Yine Ak Partinin bölgedeki Ak Parti adına atadığı bazı
temsilcilerin samimi olmayan çalışmalarından dolayı Diyarbakır ve Güneydoğu
Anadolu halkı, böyle ağır bir töhmet altında bırakılmıştır.
Bizim edindiğimiz istihbarı bilgilere göre burada isim
söylemeye gerek yok.
Ama Yüksek Seçim Kurulu nazar-ı dikkate alırsa, bu
yörenin bazı bölgelerinde, köylerinde ve ilçelerinde hak edilmesi gereken oylar
sandığa yansımamıştır.
Başkasının adına başkası oy kullanmıştır ve sahte imzalar
atılmıştır.
Böylece HDP’nin oyları kabarık gösterilmiş ve medya,
özellikle mevcut medyanın abartmasıyla HDP böyle oy alma potansiyeline sahip
gösterilmeye çalışılmıştır.
Bölgede bulunan Yüksek Seçim Kurulu yöneticilerine
sesleniyoruz, bu işin altında çok büyük sorumluluk vardır.
Böyle vurdumduymazlıkla veyahut gerçekleri görmezlikten
gelerek, birilerinin kulağına pamuk tıkamakla bu iş yürümez.
HDP olsun, PKK olsun,
herhangi sol ve Marksist anlayışlı kesimler olsun, Kürt halkının hiçbir
zaman bunlarla imtizaç etmesi söz konusu değildir.
Ama ceberuti bir hal, aldatıcı şebekeler, korku, endişe
ve tehditler neticesinde böyle bir potansiyeli elde edebiliyor.
Bu da apayrı bir şekilde düşündürücüdür.
Bunun sebebi mucibesi bize göre iki şıkka ayrılıyor.
Birinci şık; Ak Partinin şimdiye kadar gerçek manada Ak
Partili temsilcilerini bölgeye gönderip, hizmet verememiş olmasıdır.
İkincisi ise Yüksek Seçim Kurullarının işi hafife
almalarıdır.
Hani bir atasözü var.
“Saldım çayıra Mevlam kayıra” misali…
Ama 1 Kasım seçimleri böyle olmadı.
Halk, bölgedeki AK Partinin çalışma stilinin değişmesi ve
o eski insanları halkın arasına göndermemesiyle beraber, HDP’nin PKK ile
işbirliği yaparak arka çıkması ve ondan medet beklemesi ve bu terör örgütünü
adeta bir tehdit aracı olarak kullanmasına, "dur diyerek" dengelerin
değişmesini istemiştir.
Ayriyeten halkın diniyle, imanıyla, inancıyla alay
edercesine Zerdüştlük dinine sahip çıkmaları…
Keza halkı oldukça İslam inancından uzaklaştırma
pozisyonuna girmeleri ve emperyalist, sosyalist Rusya’nın Bolşevizm anlayışının
halka enjekte ettirilmesi...
Bu minval üzere batı haçlı emperyalistlerle, Siyonist
Yahudi teşkilatlarının, bir de İran’ın Şia mezhebinin sapık görüşlerini öne
sürerek, Türkiye’ye hain bir gözle bakması…
Tüm bunlar, bölge halkı tarafından "kabul"
edilemez olduğu gibi, artık göz yumulmaz!
Bu halk Müslüman’dır, bu halk inançlıdır, bu halk
değerlidir?
Yeter ki siyaset arenası ciddiyetle halka yanaşıp halkla
imtizaç edebilsin.
Halkıyla imtizaç etmeyen, halkın inancıyla ters düşen,
tarihiyle, kültürüyle, diniyle, imanıyla alay edercesine yola çıkan siyaset,
hangi siyaset olursa olsun, kesinlikle ona siyaset diyemezsiniz.
O bir melanettir, bir devrimbazlıktır, bir çirkefliktir.
Halk, Ak Parti’den ve Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’dan
şunu istiyor;
“Huzurlu, istikrarlı, barış ve kardeşlik sürecinin
yeniden ortaya konulması…”
Barış sürecinin gerçekleştirilmesi karşısında, hükümetin
bölge halkını karşısına alması gerekir.
Yani bölge halkını muhatap alması lazım.
Bu da, rasgele insanları değil, seçkin, okumuş birçok
ulema kesimlerini, yanına almalıdır.
Ve aynı zamanda her zaman burada ifade etmeye
çalıştığımız gibi ayet ve hadisler doğrultusunda bir barış simgesinin
gerçekleştirilmesi gerekir.
Bu barış yolu da yine halkın inancından geçiyor?
Bu barış, bir tek partinin veyahut terör odağı durumunda
olan bir örgütün kıyısından, kenarından geçmemek kaydıyla olabilir.
En derin saygı ve sevgilerimizle.