ALLAH, BOZGUNCU VE FESAT ÇIKARANLARI HİÇ SEVMEZ?! (II)

Evet, sevgili okurlar.

Yazılı ve görsel medyaya bakıldığında, her gün karşımıza çok sayıda; “hayretfeşan olaylar” çıkmaktadır..

Yaşananlar hakikaten vahim derecede; düşündürücüdür.

Der demez sorgulatıyor...

Bir hukuk devleti içerisinde “nasıl olabiliyor” bu olaylar?.

Demokratik, insan temel hak ve özgürlükleri savunulan bir ülkede; “bu olayların yaşanıyor” olması yakışır mı?

Ama her şeye rağmen, yine de Allah’a şükürler olsun diyoruz.

Ki iktidarın tümüyle olmasa dahi büyük çapta başarılı çalışmaları söz konusudur.

Eğer bu da olmasaydı, “bu ülkenin akıbeti ne olurdu?..”

Düşünmek bile istemiyorum...

Günlük olayların akışı içerisinde emniyetimizin, jandarmamızın, devletin birçok önemli güçleri dışta ve içte de olsa; üstesinden gelmeye çalışıyor...

Bazı olayların üstesinden gelince de insanın yüreklerine serin su serpmiş oluyor.

Bakınız, sevgili dostlar.

Her zaman söylüyoruz.

Bu hal eski hal.

Üstat Bediüzzaman Hazretlerinin dediği gibi;

Eski hal muhal.

Ya yeni hal ya izmihlal…

Türkiye’nin yeni bir yörüngeye sokulması gerekiyor...

Yepyeni bir siyasetle bu rotayı belirlemeli...

Pek tabi ki, o rota da milletin inancına dayalı olmalıdır...

Milletin kutsallarına bağlı bir siyaset icra edilmelidir...

Yoksa rastgele adı siyaset, bir yol alınamaz..

Hep havanda su dövülmüş olunur?

Yok şu politikacı bunu yaptı, yok iktidar böyle yaptı, muhalefet böyle yaptı, ana muhalefet partisi lideri yalan söyledi, vay efendim şu belediye başkanı bunu söyledi; “laflarını” üretip, buna “laf yetiştirmekle” bir mesafe alınamaz...

Hep kısır bir döngü olur...

Nitekim, ülkeyi prangalayan müesses nizamın zincirlerinden kurtulamayışımızın da temel nedeni budur?..

Dedik ya!...

Her şeyden evvel milletimizin inancı durumunda olan, maneviyatlarımızın paralelinde siyaset yapılmalıdır.

Her atılan adım, Allah’ı unutmamak kaydıyla atılmalıdır.

Hakka, hukuka, hakkaniyete, sosyal adalete, demokrasiye inanarak yürümeliyiz.

Kandırmacalarla değil.

Devlet olarak, millet olarak birlikteliğimizi ancak böyle muhafaza edebiliriz...

Aksi takdirde mevcut sistem, mevcut düzen, mevcut siyaset, politika, her ne ise, “eski halden” kurtulamaz!?..

Halk deyimiyle; “denenmiş, denenmez...”

Yüz yıldan beri her şeyi denedik.

Elekten geçirdik.

Hem de inceden inceye elekten geçirdik.

Hukuk devleti dedik.

Demokrasi dedik.

Laiklik dedik.

Atatürkçülük dedik.

Çağdaşlık dedik..

Amma velâkin, hiçbiri ülkeye bir şey getirmediği gibi, çok şeyler de kaybettirdi ve bundan sonra da getireceğine inanmıyoruz.

Çünkü, ülke ve millet olarak hep gerilere doğru gidiyoruz..

Vahim olan da, yaşanan olaylar “hakikatler” hanesinden çıkarılarak, tersyüz ediliyor.

Gerisin geriye gidiyoruz.

Bu itibarla günlük olaylardan ibret almamız lazım, ders almamız lazım.

Ona göre milli dayanışma içerisinde hükümetin, mevcut iktidarın yapmış olduğu güzel şeyleri desteklemek, güzel olmayan şeyleri de uyarı babında eleştirmek hakkına sahip olalım.

Yalakalıkla, korkaklıkla, “sen ağasın, paşasın, buradasın” diyerek gerçekleri söylememek, tersyüz etmek bizi bir yere götürmez.

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

Dünkü SÖZ Gazetesinin sürmanşetinde Cumhurbaşkanının çok güzel yeniliklere imza atmış olduğunu görüyoruz.

Sürmanşette aynen şöyle yazıyor;

“KÜRTÇE TEZ’DE ENGEL KALKTI!”

Bakın, ne güzel bir haber.

Demek Cumhurbaşkanının hukukun üstünlüğüne inanarak attığı adımlar yavaş yavaş ortaya çıkıyor.

Haber şöyle devam ediyor;

Yönetmelik değişikliğiyle fakültelerde dört yıllık eğitim verilen dillerde lisansüstü tez yazılmasının önünü açarak, lisansüstünde Kürtçe tez yazılmasının önündeki engeli kaldırmış oldu.

Kürtçe ve Zazaca tez yazılacak.”

Daha bundan güzel bir şey var mı?

Sürmanşette yer alan diğer bir haber ise şöyle;

YKS barajı düşürüldü.

Yükseköğretim Kurulu (YÖK), Yükseköğretim Kurumları Sınavı'nda (2021-YKS) baraj puanının düşürülmesine ilişkin çalışmasını Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a sundu. YÖK'ün hazırladığı çalışmayı onaylayan Cumhurbaşkanı Erdoğan kendi sosyal medya hesabından paylaşım yaptı.”

Daha da önemlisi, daha bir göze çarpan ve halkımızı yekvücut olarak ilgilendiren, her gün biraz daha toplumsal tehlikeler saçan bir manşet haberi.

DOLANDIRICILARA ŞAMAR İNDİ

Diyarbakır merkezli 6 ilde internet dolandırıcılarına yönelik düzenlenen operasyonda 10 kişi gözaltına alındı.”

Evet, özetlemek suretiyle şöyle devam edelim habere.

“TEKNİK VE FİZİKİ TAKİP”

3 ay süreyle yapılan teknik ve fiziki takibin ardından, internet dolandırıcılığı suçu işleyenlere yönelik Diyarbakır merkezli İstanbul, Antalya, Mersin, Gaziantep ve Siirt’te eşzamanlı operasyon düzenlendi. 14 farklı adrese yapılan farklı baskınlarda 10 kişi gözaltına alındı. Şüphelilerin ev ve işyerlerindeki aramalarda 1 av tüfeği, yüklü miktarda nakit, cep telefonu, bilgisayar ve tablet gibi çok sayıda materyale el konuldu.”

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Çok önemli bir haber…

Emniyet teşkilatımızı böylesine önemli çalışmalarından dolayı tebrik ediyoruz.

Peki, polisin bu güzel ve ciddi çalışmalarına rağmen yargı ne yapacak?

Onu bilemiyoruz.

Dolandırıcılık suçundan dolayı tabii suç niteliklerini tam manasıyla bilemiyoruz.

Ama genellikle zanlılar adli kontrol şartıyla serbest bırakılıyorlar.

Veya da çok cüzi bir ceza veriliyor.

Onda da hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar veriliyor.

Suçlu elini kolunu sallıyor.

Mağdur yine mağdur.

Zalim yine zalim.

Polisin bunca çabası ve devlete yüklenen masraf apayrı bir sorun.

Dahası.

Dolandırıcılığın birçok önemli kolu vardır.

Bu kollardan birisi de Diyarbakır’ımızda, bölgemizde, Batman’ımızda, Siirt’imizde, Mardin’imizde, yani Güneydoğu’nun birçok ilinde mevcut; “arazi mafyası!”.

Ama her şeyini çeken de Diyarbakır.

Diyarbakır’da da belirli bölgeler “işgal” altında!.

Özellikle Üniversite bölgesinde yıllardan beri devletin arazisine “el koydum, benim zilyetliğimin altındadır, ey devlet sen satamazsın, ey vatandaş devlet sattığı halde de sen alamazsın” deniliyor.

Bir de Elazığ-Siverek yolu arasındaki bazı önemli noktalardaki arazilerin üzerine konulan ceberuti dolandırıcılık.

Hem de nitelikli dolandırıcılık.

Zorbalık, gasp ve haksız yere kayıt dışı para kazanma.

Hem de büyük çapta para kazanma…

Sormazlar mı, ey benim polisim, ey benim vilayetim, ey benim yargım?

Bunlar da o teknik ve fiziki takip gibi bir dolandırıcılık, bir zorbalık, bir arsa mafyacılığı değil midir?

Kimlerin himayesinde yapılıyor bunlar?

Niye takip edilmiyor?

Bu da suç değil midir?

Vatandaş bundan çok ıstırap duyuyor.

Sağını solunu ayırt edemeyen kara cahiller kol gezip, arsa mafyacılığı yaparak büyük çapta mal sahibi oluyorlar.

Devletten vergi kaçırdıkları gibi, bir de iş yapan, istihdam yaratan, işsizliği ortadan yok eden çalışanları da mağdur duruma sokuyorlar.

Bu yönde yaşananlara dair, “deliller” her zaman sunabiliriz...

Savcılık, bizden bunun delilini istesin, hemen veririz...

Teknik ve fiziki takip peşine düşen polis, emniyet teşkilatı bizden sorarsa, yine elimizdeki belgeleri, bilgileri verebiliriz.

Nice belgeler var.

Kanıtlayıcı deliller var.

Doneler var.

İspatlı, şahitli hem de.

İşte halkın ıstırabı…

Devlet ne yaparsa yapsın, iktidar hangi politikayı savunursa savunsun, en üstün görev; dolandırıcılığı kendine şiar edinen, sahtekârlığı kendine meslek yapan, edepsizliği kendine kurtuluş çaresi olarak görenleri de takip altına almaları lazım.

Çünkü bu da büyük bir suçtur...

En derin saygı ve sevgilerimle.