AMERİKA MÜNBİÇ’TE!

Evet, sevgili okurlar.

Yıllardan beri sürdürüle gelen siyasi belirsizlikler, ne yazık ki bir türlü kimliğini açığa vuramıyor.

Çok büyük gizlilik içerisinde meçhule doğru giden gizli oyunlu siyaset, elbette ki müstebit haçlı emperyalist ülkelere aittir.

Ve bunun başını çeken de ABD’dir.

Deyim yerindeyse “bir nalına vuruyor, bir mıhına.”

Hiç unutmayalım ki bunun sonucu ABD’nin ve diğer haçlıların lehine değil, çok yakın bir süreçte aleyhine dönüştürülecektir.

Ama iş işten geçmiş olacak.

Hani demişler ya; “Sille-i hudanın sesi yoktur, bir vurdumu da devası yoktur.”

Ümit ediyoruz ki ilahi bir şamarla karşı karşıya kalmaktan kendini kurtaramayan başta Amerika olmak üzere, tüm haçlı ve Siyonist dünyanın akıbeti kötü olacaktır.

Zira kan döktürüyor, masum insanları eziyor, ülkeleri ve milletleri yok ediyor.

Bize göre ABD, yeryüzündeki dünya devletleri içerisinde tüm insanlık için en büyük tehlike arz ediyor.

Hiçbir sözüne, hiçbir davranışına güvenilmiyor.

Almış başını gidiyor, zulmediyor, oyun oynuyor, yeryüzünü sarsıyor, güçsüz devletleri adeta parçalayıp yutuyor ve midesine indiriyor.

Ama bir Arap şairin de dediği gibi;

“La ye’menid-dehre zu bağyin

Velev meliken cünuduhu da’ka anhû’s sehelu ve ceberu”

“Hiçbir zaman zulmeden zalim devletler veya o devleti temsil eden zalim yöneticiler zamana güvenmesinler.

Ne kadar güçlü olursa olsun, ordularına düz sahralar ve bünyesine dağlar sığdırabilse de illa ki yıkılmaya mahkûmdur, çünkü zalimdir”

* * *

Evet, böylesine zulmeden zalim devletlerin akıbeti “Fil ile Karınca” misali gibidir.

Fil, günün birinde yolda yürürken, karıncaların yuvasını basıyor, tüm yumurtacıklarını, yavrularını, ezip geçiyor.

Hiç umurunda da değil.

Ya görmüyor veya görmezlikten geliyor.

Anne karınca, yuvasına dönerken bir bakıyor ki hiçbir şey kalmamış.

Yumurtalar gitmiş, yavrular yok olmuş, yuva darmadağın olmuş.

Bunu kimin yaptığını araştırıyor, nihayet filin oradan geçmiş olduğunu, bunun da filin işi olduğunu anlıyor…

Hemen sağa sola koşturuyor, kendine fille mücadele etmek için güç arıyor, yandaş arıyor.

Gidiyor, kargaya yanaşıyor.

“Karga kardeş, benim senden bir isteğim var, bu isteğimi yerine getirirsen çok mutlu olurum” diyor.

Karga; “Söyle” diyor.

Lisan-ı haliyle terennüm eden karınca diyor ki;

“Fil çok güçlü bir hayvan, ben de güçsüz ve küçük bir haşereyim. O gücüne güvenerek, geldi benim yuvamı yıktı, yavrularımı ezdi geçti.  Bana yardımcı ol da ben intikam alayım ondan.”

Karga, kendi hal diliyle der ki;

“Ben ne yapabilirim file, sen bana ne önerebilirsin.. Ben sana yardımcı olayım…”

Bu cevaba karşılık, karınca önceden hazırlamış olduğu intikam planını ona anlatmaya çalışır.

“Fil güçlü ve büyük bir hayvandır, çimenlerin arasına girip otlandığı zaman her şeyi unutur, sen de gider başına konarsın, başına konduğun zaman başını sağa-sola sallayacak.

Sen gaganla önce onun sağ gözüne vurup kör edeceksin… Başını bu kez sola sallayacak, sen sol gözüne de gaganla vuracaksın. O artık bir şey göremez hale gelir. Ondan sonrasını sen bana bırak" der…

Karga da; “Ben sana yardımcı olayım, sen zayıf ve güçsüz bir haşeresin” der, görevini yerine getirir…

Fil artık göremez hale gelir.

Önünü görmeyen fil susayınca ne yaptığını bilemiyor tabi, ama karınca yine rahat durmuyor.

İlla hedefine ulaşmak için bu defa kurbağalara gidiyor…

Kurbağalara derdini anlatıyor ve diyor ki; “Karga yardımcı oldu bana, siz de bana yardımcı olun ben yavrularımın intikamını alayım…”

Kurbağalar; “Peki, biz ne yapabiliriz?” der.

Karınca; “Siz bir bataklığın içine girin, uzaktan koro halinde bağırın. Susamış fil, sizin sesinizi duyunca suyun burda olduğunu düşünür ve size gelir. Size gelince bu bataklığa düşer, çırpındıkça batar” der. 

Kurbağalar da “İsteğin buysa kolaydır, biz sana yardımcı olalım” diyerek geniş bir bataklığın içine dalarlar ve koro halinde çağrışırlar.

Uzaktan kurbağaların sesini duyan fil, o bölgede suyun varlığı söz konusudur ki kurbağalar boşuna bağırmazlar der kendi kendine.

Kurbağalar nerede bağırıyorsa orada su vardır, en iyisi oraya gideyim” düşüncesiyle yola çıkar ve gider orada gözü görmediği için bataklığa yuvarlanır.

Bakıyor ki tamamıyla bataklıktır, su diye bir şey yok.

O bataklıktan kurtulmak için çırpınıyor, ama çırpındıkça da batıyor.

Karınca bu kez kendi ordusunu çağırıyor, “gelin fili yakaladık” diye..

Karıncalar filin yanına gider ve başına toplanırlar.

“Ey fil, sen zulmünle ortalığı kapkaranlık yaptın.

Benim gibi zayıf bir haşerenin yuvasını dağıttın, zulmettin, bugün kurtuluşun yok.” diye seslenir..

Filin karga tarafından çıkarılan gözlerinin içine dalıyor karıncalar.

Gözlerini oyuyorlar ve beynine kadar iniyorlar.

Böylece o bataklığın içinde fili öldürmüş oluyorlar.

Filin hayatına son veren karıncalar, elbette ki sonuçtan memnun kalıyorlar ve sevinç içerisinde adeta bayram ediyorlar.

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

Örnek olarak her ne kadar “Karınca ile Fil” arasındaki geçen bir hikâye söz konusuysa da aslında olay çok önemli, çok da anlamlıdır.

Fil’in yaptığı zulüm, kendi gücüne güvenmesi ile kendi eliyle kendi fermanını asmış oluyor.

Bugünkü o güçlü devletleri o file benzetirsek, özellikle Ortadoğu İslam ülkelerini de karıncaya benzetirsek, bugün ABD Münbiç’e yerleşiyor ve ordu donatımını orada “Hazır ol” vaziyette kuruyor.

Terör örgütü DEAŞ/PYD ile iç içe çalışıyor.

Peki, sormazlar mı?

Bu ne lahana turşusu bu ne perhiz?

Sen üç-dört yıldan beri sana bağlı olan dünyaya sesleniyorsun, dünya tehlikededir diyorsun.

“Gelin koalisyon kuralım, mücadele edelim” diyorsun.

Aradan zaman geçiyor, bakıyorsun koalisyon diye bir şey yok.

Hep yüzeysel oluyor.

DEAŞ’la mücadele veren bir devlet ki sadece Türkiye Cumhuriyeti’dir ve yalnız kalıyor.

Ey Amerika!

Hani sen DEAŞ’la mücadele etmek için, Suriye ve Irak'ta idin…

Başa çıkamayınca, onunla mücadele etmek için koalisyon kuruyordun.

Ama boş..

Gel zaman git zaman bugün Suriye’de mücadele veren tek ülke Türkiye..

Hem DAEŞ'e karşı hem de PYD'de karşı…

Türkiye’den başka kimse mücadele etmiyor…

Silahlara bakıyorsun, tümü PYD, hatta DEAŞ arasında bölüştürülen bu silahların menşei ve kökü Amerika’nın.

İki sene önce PYD ile DEAŞ birbiriyle düşman iken şimdi ne oldu da birleşti, kardeş oldu.

Sen de onların her birine aynı silahı veriyorsun?

Kime karşı?

Demek ki bunu Türkiye’ye karşı yapıyorsun?

ABD’nin oyunları, hem de siyaset alanında tümüyle insanlık dışı bir kirlenmedir, arkası görünmez bir tehlikedir.

Sonuç ne olacak?

Tabii bizim meçhulümüzdür.

Fakat “Görünen köy kılavuz istemez” örneğiyle yola çıkarsak, her şey ortada.

Küfür sistemi ne kadar değişik versiyonlarla oluşursa oluşsunlar, bunların sonucu filin sonucu olmaktan başka bir şey olamaz.

Bir yandan Rusya “Ben de DEAŞ’la mücadele ediyorum” diyerek Beşar Esed gibi bir megalomanyağı kendine piyon olarak kullanıyor.

Ve orayı Rusya’nın adeta bir temsilciliği ve büyükelçiliği gibi hegemonyası altına alıyor.

Lider geçinen bir hain meğerki liderlikle alakası yokmuş, tam bir piyonmuş.

İslam dünyasını katleden bir piyon….

Keza ABD de her ne kadar Rusya’yla kavgalı görünüyorsa da kesinlikle gizli bir ittifak içerisindedir…

Çünkü ikisi de İslam dünyasına diş bilerken, özellikle hedeflerinde olan görüntü İslam dünyasıdır, Türkiye’dir ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dır.

Bu itibarla özellikle Türkiye insanımıza buradan seslenerek diyoruz ki;

Uyan ey İslam dünyası ve ey Türkiye’miz!

Dünyanın Bolşevik keferetül fecerelerine karşı uyanık dur, birleş, bütünlüğünü koru.

Ama yalnız onlar değil, içimizdeki satılmış siyasi Bolşevikleri de ihmal etme…

16 Nisan’da Referandum’da “Evet, Evet, yine Evet” demekten başka bir hedefin olmasın.

Aksi takdirde CHP’ye ve diğer kirli terör odaklarının hava ve hevesine kapılırsan, hiç unutma ki o dumanlı havanın içinde kendi varlığımızı da yok etmeye neden oluruz…

Ülke olarak, memleket olarak fermanımızı kendi elimizle boynumuza takmış oluruz.

İşte bakınız, Irak ne halde?

Hani ABD, on sene evvel Bush döneminde Irak’a demokrasi getirecekti?

İşte o ABD’nin o demokrasisi, hikâyenin içinde geçen dev filin, karınca haşeresinin yuvasını yok etme örneğidir.

Keza Irak.

Bugün bu ülkenin kaderi, İbadi gibi sağını solundan ayırt edemeyecek kadar gafil bir insanın eline verilmiştir.

Keza Suriye, Kuzey Afrika ve daha neler neler?…

En derin saygı ve sevgilerimle.