ASRIN FİTNE UNSURLARI!? (V)

Sevgili okurlar

Dünkü yazımızda da belirttiğimiz gibi yazımızın devamında sizlere daha çarpıcı konuları, aktaracağımızı ifade etmiştik.

Bu noktada, dünden devam diyoruz.

Evet, "Derin Tarih" isimli derginin kaleme aldığı büyük önem taşıyan "tarihi meselelerden" özet alıntıları, buraya aktararak, size sunmak istiyorum!

İşte Mustafa Kemal’in Madam Corinne’e Çanakkale’den yazdığı mektubun aslı.

İki gün önce de ifade ettiğim gibi ilk kez yayınlanan bu yazı "Mustafa Kemal Paşa’nın el yazısıdır."

Yıl 1915, Ağustos’un 2’si.

Albay Mustafa Kemal Maydostan İstanbul’daki Corinne Lütfiye ye çok ilginç şeyler yazıyor.

Ama yazdıkları ne yazık ki Cumhuriyet devrinin meşhur sansüründen kendini kurtaramamıştır.

Ancak, Mektubun ilk kez tam metin olarak ve doğru tercümesiyle yayınlanması çok önemlidir.

Onun için de nazarı dikkatinize mektubu sunmak istiyorum.

Ki ortaya çıkan sonuca eminim ki, siz de çok şaşıracaksınız!

D.T. Çanakkale harbinin kahramanı, düşmanın karşısına bir iman abidesi gibi dikilen Mehmetçikten başkası değildir.

Bu hakikatı idrak etmek için bizzat Anafartalar kumandanının şu şahadeti kâfi değil midir?

Size bomba sırtı vakasını anlatmadan geçemeyeceğim.

Mütekabil siperleriniz arasında mesafeniz 8 metre, yani ölüm muhakkak, muhakkak.

Birinci siperdekiler hiçbiri kurtulmamacasına kamilen düşüyor. (Tamamıyla düşüyor)

İkincidekiler onların yerine gidiyor, fakat ne kadar şayanı itidal ve tevekkülle biliyor musunuz?

Öleni görüyor. 3 dakikaya kadar öleceğini biliyor hiç ufak bir fütur bile göstermiyor.

Sarsılmak yok, okuma bilenler ellerinde Kur’an-ı Kerim cennete girmeye hazırlanıyorlar, zira şehit oluyorlar, okumayı bilmeyenler kelime-i şahadet çekerek yürüyorlar.

Bu Türkiye askerlerindeki ruh kuvvetini gösteren şayanı hayret ve tebrik bir misaldır.

Emin olmalısınız ki Çanakkale muharebesini kazandıran bu yüksek ruhtur.

(28 Mart 1918’de Şişli’deki evinde Ruşen Eşref Unaydın’a verdiği mülakattan Çanakkale 5 Mart 1331 yeni mecmuanın nüsha-i fevkaladesi has… M.Çuncu. İstanbul. 2006. Sayfa 346. Yani Hazırlayan Mehmet Çuncu 2006/sayfa 346…)

Acaba Çanakkale ruhunu bundan daha iyi gözler önüne seren ulvi yüksek bir levha bulunabilir mi?

Şu var ki insan meraktan geri kalamıyor.

Çanakkale ruhuna bizzat vakıf olmuş bu zatın kendisi o ruha sahip miydi?

Kumandası altındaki o hissiyatını bu ulvi ruh halini paylaşıyor muydu?

Cevap:

Çanakkale cephesinden Corinne(Korin) Hanım’a gönderdiği mektuplarda gizli Mustafa Kemal’in bu hususi mektupları ilk defa 10 Kasım 1954’ten itibaren Peyami Safa’nın tercümesiyle Milliyet gazetesinde tefrika edilmiştir.

Melda Özverim kitabına mektupları Peyami Safa’nın tercümesiyle dercetmiş ve bunlara Kemalist nokta-i nazarından yorumlar eklemiştir.

Kitaba önsöz yazan Erdal İnönü ise samimi bir dost üslubuyla yazılmış bu mektuplarda Atatürk’ün özgün karakterine ışık tutan ve devimlerine ışık tutan ve bölümlerin de mevcut olduğu bu bakımdan Özverim’in bu kitabıyla devrim tarihimize katkı yaptığı tespitinde bulunmaktadır.

Ehemmiyetsiz sayıdaki hataları bir tarafa bırakırsak oldukça düzgün bir Fransızcayla samimi düşünce ve hissiyatını ifade eden çekinmeyen rahat bir üslupla kaleme alınmış bu mektuplarda Mustafa Kemal’in şahsiyeti fikir ve ruh dünyası hakkında kuvvetli ipuçları mevcut!

Ne var ki bizleri alakadar eden metin Peyami Safa tarafından sansür dolayısıyla tahrif edilen mektuptur.

Özverim de kitabında şöyle yazıyor.

İşte o sansürlenen mektup.

Anafartalar kumandanının Maydostan Corinne hanıma yazdırdığı 20 Temmuz 1331 yani 2 Ağustos 1915 tarihli mektubunun Kemalist propagandanın şahsiyet perestlik sayıkıyla tercüme etmekten çekinmediği mektup budur.

Mektubun tercümesini tashih etmediği gibi hatta yapılan tahrifi kuvvetlendiren bir yorumda bulunmuştur.

Meselenin daha da tuhaf tarafı anılar ve düşüncelerinde bu hususa devam ederek sansür edilmiş metnin sözde tercümesini yapan Erdal İnönü’ de aynı tahrifi devam etmektedir.

Osmanlı’da Latin Harfleri.

Mektuplarda dikkat çeken bir husus Mustafa Kemal’in daha 1914’te Türkiye’yi Latin yazısıyla yazmasıdır.

Dünkü yazıda belirttiğim gibi!

1910 Picardie manevralarıyla 1916’da Carlasbatta fesi çıkarıp Frenk şapkasını giymekte bir beis görmemişti.

Corinne Lütfiye kimdir?

Corinne hanım İtalya asıllı Levanten bir aileye mensuptur.

Babası Albay Doktor Lugi Tergiman’dır.

Mustafa Kemal’in sınıf arkadaşı Ömer Lütfi ile evlenmiş ve ondan Reşat Ersu isminde bir oğlu olmuştur.

Mustafa Kemal’i Corinne hanımla tanıştıran kocası Ömer Lütfi’dir.

Mustafa Kemal, İstanbul Harbiye deki konaklarına gidip-gelmiş ve Fransızcasını bilhassa bu aile sayesinde ilerletmiştir.

Ömer Lütfi 1912’de Balkan Harbinde hayatını kaybettikten sonra da Mustafa Kemal'in Corinne hanımla sıkı dostluğunu devam ettiği görülüyor.

Bu dostluk çerçevesinde Sofya’ya askeri ateşe olarak tayin edildiği 1913 Kasımından itibaren birbirleriyle pek samimi ifadeler içinde mektuplaşırlar.

Mustafa Kemal’in Çanakkale, Diyarbakır, Siirt ve Silvan’daki vazifeleri müddetince 1917’ye kadar devam eder.

Bu mektuplar Corinne vefat edince oğlu Reşat Ersu’ya intikal eder. Onun ölümünden sonra da Corinne Hanım’ın küçük kız kardeşi ve Editti hanımın kızı Melda Özverin’e intikal eder.

Çanakkale cephesinde hemşirelik yapan ve buradaki hizmetleri sebebiyle Kızılay madalyasıyla taltif edilen Editti hanım 1923’te babasının vefatını takiben Müslüman olarak Edibe ismini almış.

Selanik doğumlu veteriner hekim Ordinaryüs Profesör Mustafa Santurla evlenmiş.

Kızının dünyaya gelmesinden 8 ay sonra kocasından boşanmış ve bir daha da evlenmemiştir.

Melda Hanım kaybolmuş mektupların daha evvel tercüme edilmiş metinleri ile orijinalleri eline geçen mektupları bir araya getirip bunlara kendi ailesini tanıtan metinler de fotoğraflar da ilave ederek 1998’de neşreden (Elimizdeki nüsha 2007’de Doğan kitapevi’nden çıkan üçüncü baskıdır) Fransızca asıllarının fotoğrafları 6 mektup 2 kart ve 1 kartvizit de Sofya’da Fransızca imzayla yazılmış.

28 Haziran 1914 tarihli Türkçe bir mektup bulunmuştur.

Evet, sevgili okurlar.

Bu tarihi can alıcı konuları siz değerli okurlarımızla paylaşmak üzere kaleme aldık.

Geçmişini bilemeyen geleceğini kestiremez kaidesiyle halkımızın 7'den 70’ine kadar gerçekten tarihini bilmek, geçmişini öğrenmek, devlet büyüklerini tanımak gibi demokratik bir olay olamaz.

Bu memlekette herkes hatasıyla-sevabıyla, güzelliğiyle geçmişe yönelik yaptıklarından yola çıkılırsa olaylar tüm çıplaklığıyla meydana çıkacaktır.

Öyle şerait tebdilinde olur ki küçük bir hareket insanı Ala-i İlliyine çıkarır.

En yüksek mertebeye çıkarır.

Öyle haller olur ki küçük bir fiil insanı "Esfeli safiline" ittirir.

Böyle kaziye-i mutlaka da veya münteşire-i zamaniye de nazara alınır.

Olayları zamana bırakır.

Nitekim, olaylar için en büyük müfesir zamandır.

Gerçekleri ortaya çıkaran da yine zamandır.

Sevgili dostlar yazımıza nokta koyarken, bugünlük bu kadar diyoruz.

Saygı ve sevgilerimizle.