BU İŞ, BİZİM İŞİMİZ?!

Evet, değerli okurlar.

Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Kuzey Afrika’dan dönerken uçakta kamuoyunu aydınlatmak üzere gazetecilere açıklamada bulundu.

Diyor ki; “Bu işi Amerika çözemez, kendi göbeğimizi kendimiz kesmeliyiz..”

Yani, “Çözüm süreci için ABD veya başka herhangi bir ülkenin dışarıdan desteğine ihtiyacımız yok!”

Erdoğan tarihi vurgusunu detaylandırarak şöyle diyor.

“Türk’ü de Kürdü de Lazı da Çerkez’i de, bir bütün olarak biz kendi sorunumuzu kendi aramızda çözmeliyiz. Amerika ile çözemeyiz..”

Tarihi bir vurgu ve hakkikat!

Ah keşke cumhuriyet dönemindeki gelen giden Başbakanlar, Cumhurbaşkanları, hepsi bugünkü Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan ile Başbakan Sayın Ahmet Davutoğlu gibi düşünseydiler, bugün Türkiye Asya-Avrupa kıtasında ikinci bir Amerika durumunda olacaktı.

Hatta dahası 624 yıllık uzun ömür süren Osmanlı gücüne yeniden kavuşmuş olacaktı!…

***

Hakikatten, Cumhurbaşkanı olsun, gerek Başbakan olsun, milletin nabzını tutuyorlar, ellerinden geldiği müddetçe tüm zorluklara rağmen, yani ABD’nin, İngiltere’nin, Fransa’nın, Almanya’nın vs. ne kadar haçlı ve Siyonist emperyalist ülkeler varsa, tümünün baskılarına rağmen, gerçekten Türkiye’ye ve dünyaya yeni milatlar yaşatıyorlar.

Dün, Sayın Davutoğlu Tunceli Üniversitesi’ndeki toplantıda yaptığı konuşma, takdire şayandı.

Konuşmasının özellikle; “Seyit Rıza”nın idamıyla ilgili bölümü!.

Gerçekten yapılan o mezalim, bırakın Türkiye gibi bir İslam ülkesinin Müslüman inançlı halkına yapmasını, ancak o dönemin zulmüdür!

Bugün sözüm ona çağdaş bir dünyada sosyalist, vahşi, megalomanyak Esed kendi milletine aynısı yapıyor.

Herhalde Esed’in zihniyeti de o günkü İngilizlerin birer piyonu durumunda olanların Türkiye’de yaptıklarının tekrarını yaşatıyor kendi milletine.

Başbakan, geleceğe yönelik Alevi’si olsun, Sünni’si olsun, tüm ümmetin bölünmez ve ayrılmaz, ötekileştirilmez bir parça olduğuna dikkat çekiyor.

Cumhurbaşkanı da “Artık emperyalist ülkelerin talimat ve direktifleriyle değil, kendi işimizi kendi elimizle yapmaya çalışmalıyız” diye konuştu.

* * *

Bakınız, gerek görsel medya olsun, gerekse de yazılı medya olsun, birinci sayfalarına taşıdıkları taze bir haber.

Haberin başlığı aynen şöyle;

“RİSALE-İ NUR’LAR DİYANETE EMANET”

Bu başlıkla çıkan haber aynen şöyle;

“Bediüzzaman Said-i Nursi’nin eserlerinin basım-dağıtım ve görevlendirilecek yayın evleriyle ilgili yetki, Bakanlar Kurulu Kararıyla Diyanet’e verildi.

Risale-i Nur Külliyatının aslına uygun basılmasını amaçlayan kararı sevinçle açıklayan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç; “İlk imzayı ben attım. Bediüzzaman Hazretlerinin vasiyetiydi” diye konuştu.

Evet, sevgili okurlar.

Türkiye için bu haber bize göre gerçekten bir yeni doğuştur, yeni bir aydınlıktır, yeni bir milattır.

Merhum Bediüzzaman Hazretlerinin şu sözünü hatırladım;

“Ümit var olunuz.

Kanaatim budur ki semavat ve zemin-i Asya behe mahal teslim olur yedê beyday-i İslam’a”

Evet, Üstat müjdeliyordu.

Kesinlikle haber veriyordu.

İslam nuru, Hz. Musa’nın mucizeli beyaz eli gibi Firavun’u nasıl mağlup etti, Risale-i Nur da Asya ve Amerika’da ve Avrupa’da da aynen yaşanmakta olan küfür karanlığını dağıtacaktır ve yerine İslam’ın ve Kur’anın nuru parlayacaktır.

Bunun baş temsilcisi de Risale-i Nur Külliyatı olacaktır.

Başbakan Yardımcısı Sayın Arınç şöyle diyor;

“Kararnameye ilk imzayı ben attım”

Çıkarılan kararname ile Risale-i Nur’ların Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından basımı-dağıtılması ve okutulmasının önünün açıldığını söyledi.

Gerçekten bu büyük bir umuttur.

Ve bu hükümetin Türkiye’nin geleceğine yönelik attığı bir başarı adımıdır.

Türkiye’nin geleceğine bir kurtuluş müjdeleyicisidir.

Evet, gerçekten Üstat Bediüzzaman Hazretlerinin eserleriyle oynayan, deyim yerindeyse adeta kuşa çevirmek isteyen bazı rantiyeci grupların elinden kurtarıldı.

Nur Camiasında “Meşveret” adı altında hiç ehliyet sahibi olmayan kimselerin oturup, kendi kendine fetva verdikleri herkesin malumuydu.

Ama artık; bitti!..

Tabiri caizse; "Risale-i Nur Kulliyeti" rantiyeci çevrelerin elinden kurtarılarak, özgürleşti!..

* * *

Bakınız, 1913’te kaleme alınan, “İşarat’ül İ’caz” adlı eser!..

Bediüzzaman Hazretleri, I. Dünya Savaşı’nda savaş alanlarında at sırtında savaşırken, bu eseri kaleme alarak yazmıştı.

Ne yazık ki tercüme edilip de Latin harflere dönüştürülen “İşarat’ül İ’caz” adlı Kur’an tefsirinde, “Bakara” suresinin 8. Ayetinden 20. Ayetine kadar olan bölümü birilerinin hatırına binaen, “Zülfü yara dokunmasın” diye kitaptan çıkarılmıştır.

Zira bu on üç ayet, tümüyle münafıkların mezalimini ve kirli oyunlarını anlatan ayetlerdi.

Üstat Bediüzzaman Hazretleri, bunları bütün çıplaklığıyla edebi bir dille açıklarken, cumhuriyet dönemindeki nice yönetici münafıkların nifak ruhunu deşifre ediyordu.

Onlar da kendi kendilerini ele veriyorlardı.

Hakikatleri örtbas etmek için yanlış insanlar, kişisel rant ve çıkar uğruna hareket eden vakıf adı altındaki bazı vakıflar "bu on üç ayeti" üstadın tefsirinden çıkarmışlardı..

Doğrusu, geçenlerde bu Latince yazılan eserlerden biri elime geçti, inceledim, vahim eksikleri tespit ederek ilgililere bildirdim.

Ama ne hikmetse; onlardan şuana kadar herhangi bir cevap almış değilim.

Sus, pus içindeler.

Ama bakınız bugünkü Diyanet İşleri Başkanımız Mehmet Görmez Beyefendiye buradan kamuoyu karşısında şükranlarımı sunuyorum.

Allah ebediyen razı olsun ve bahtı açık olsun, diyorum.

Keza devlet büyüklerimizin de bu hususta Diyanet İşleri Başkanımıza yardımcı olmaları nedeniyle de apayrı bir medar-ı iftiharımızdır.

Acımasız sistemin karşısında, bu hükümeti desteklememek ve ona yardımcı olmamak affedilmez hatadır..

Ve hatta dini vecibelerini yerine getirmeyenlerin affedilmez hatalarının devamı olur..

Bu itibarla burada siz değerli okurlarımızın huzurunda başta Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan olmak üzere, Başbakan muhterem Ahmet Davutoğlu ve Diyanet İşleri Başkanımız Sayın Mehmet Görmez Bey’e de teşekkür ederiz.

En derin saygı ve sevgilerimle.