BÜYÜK SİYASİ İNHİRAF TOPLUMU NEREYE GÖTÜRÜR?! (VI)

Evet, sevgili okurlar.

Yazı serimize başlık olarak kullandığımız “BÜYÜK SİYASİ İNHİRAF TOPLUMU NEREYE GÖTÜRÜR?!” ifadesini bugün de yapacağımız sohbetin başlığı olarak kullanıyoruz..

Neden mi diyeceksiniz?

Zira günlük yaşam içerisinde vuku bulan olaylar silsilesi, başlık olarak bu ifadeyi bize kullandırıyor.

Çünkü günlük olayların akışları içerisinde diyebiliriz ki bu yanlışlar, hatalar silsilesi devletin önemli bazı resmi kurum ve kuruluşlarının bünyesinde yaşanmaktadır…

Bilerek veya bilmeyerek oluşa gelmektedir.

İnanın, sevgili okurlar.

Her gün bu köşede sizinle paylaşmak istediğim memleket meselelerinin başucu Devail-i Devliye denilen resmiyetin çok önemli kurumlarında meydana gelmektedir.

Kasıtlı mı yapılıyor?

Veyahut sistemin gereği mi bunlar oluşuyor?

Kestirmek zor..

Nitekim sorgulatıyor, yüz yıldan beri kurulan bir cumhuriyetin temel ilkeleri yolsuzluk mudur, rüşvet üzerine mi kuruldu?

Fuhuş sektörüne göz yummak bir politika mı?

Uyuşturucu sektörüne göz yumulması bir strateji mi?

Faizinden tutun da tefecilik unsurlarına kadar kurulan olumsuzluklar zinciri, cumhuriyetin ilkelerinden midir?

Ne yazık ki sorular silsilesini daha uzatabiliriz…

Soruları kısa kesip, detayına girelim…

* * *

Bu sıraladığımız soruların muhtevası, elbette ki mevcut cumhuriyete dayalı sistemin varlığından kaynaklanıyor diyebiliriz…

Zira mevcut sistem artık bayatlamış, kökünden çürümüşlüğe yüz tutmuş ve yolsuzluklar, yanlışlıklar, hatalar toplumu çiğneyip geçmektedir.

Öyle bir hal almış ki cumhuriyet anlayışını dahi yıpratmıştır.

Bu saydıklarımızın hiçbirinin Cumhuriyet ilkeleriyle bağdaştırılamayacağını biliyoruz.

Amma velâkin “Görünen köy kılavuz istemez” misaliyle yola çıkarsak; hakikat orta yerde!

Gelen giden iktidarlar, özellikle muhafazakâr iktidarlar, halkın yıllardan beri siyaset alanından dışladığı CHP’nin anlayışının temel ilkelerini teşkil eden bu mevzular ve sorulara, bir türlü çözüm bulabilmiş değil…

Zira 1924’ten 1950’lere kadar bir çeyrek asır boyunca uygulanmakta olan toplumsal politika A’dan Z’ye kadar hep toplumla ters düşmüştür.

İnanan bir toplum bu tür antidemokratik hukuk dışı mezalimi elbette ki taşıyamaz ve kabullenemez.

Şu halde mevcut hal orta yerde…

Devletin bazı resmi kurum ve kuruluşlarındaki yaşanmakta olan hukuksuzluk, keyfilik, antidemokratik mezalim diz boyu.

Hangi bakanlığın işleyişine bakarsanız bakın..

O bakanlığın mahiyetindeki gelişmekte olan uygulamaların inanın yüzde 50’sinden yukarısı, yüzde 60-70’i diyebiliriz ki toplumun kaldırabileceği ahlaka uygun işlem görmüyor.

Adalete uygun değildir.

Hukuk üstünlüğüyle bağdaşmıyor.

Bu itibarla önemli bazı bakanlıkları zaman zaman bu hususta uyarmışız.

Hem de medya grubumuz olan Uzay TV ve Diyarbakır SÖZ Gazetesinin gerek yazılı, gerek görsel olarak “dost acı söyler” kabilinden ikazlarımıza rağmen, bir türlü bu bakanlıklar bünyesindeki olumsuzluklara çekidüzen vermiyor.

Bünyelerindeki yanlışları, hatalı uygulamaları düzeltemiyor.

Israrla devam ede geliyor.

Ancak burada bazı istisnalar var tabi.

Önce İçişleri Bakanlığından başlayalım.

İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu Beyefendinin geceli gündüzlü çalışmaları, hem de pür dikkat çalışma azmi ve ciddiyeti içinde olduğu halde, karayolları üzerindeki yanlış trafik uygulamalarından tutun da bazı trafik memurlarının keyfiliğine kadar; akla ziyan bir hal yaşatılmaktadır…

Bazı Valilerin zaman zaman nefsani hevalarına uyarak bakanlıkla ters düşmekte olduklarını da görüyoruz.

Hele hele bölgemizdeki kayyım olarak atanan bazı kaymakamların yanlış ve hatalı uygulamaları diz boyu.

Daha iki gün önce Batman’a bağlı Gercüş İlçesi Kaymakamı Server Sinanoğlu’nun alkollü araç kullanması…

Yolda geçen 13 yaşındaki masum bir çocuğun ölümüne sebebiyet vermesi…

Bize göre bunlar daha sayamadığımız, bilemediğimiz birçok yanlışlıklar karşısında hiç sayılabilecek kadar olumsuzluklardır, yanlışlardır.

Toplumun bünyesi bunları taşıyamıyor artık.

Ama demişler ya;

“Mal bozuksa, mal müdürü ne yapsın?”

Atasözümüze rağmen öyle inanıyoruz ki bakanlıklar içerisinde en ciddi çalışan Süleyman Soylu’dur..

Çalışmalarının hemen hemen yüzde 80’i başarıyla geçiyor.

Tüm bunlara rağmen toplum huzur bulamıyor bir türlü.

İşte yukarıda ifade etmeye çalıştığım gibi keyfi trafik cezaları, trafik memurlarının vatandaşa karşı yapmış olduğu keyfiyete dayalı yanlış cezalar, araçları yanlış bağlamaları…

Bu gibi şeyler sıradanlaştırılmış olaylardır.

* * *

Bir de Adalet Bakanlığına bakalım.

Adalet Bakanı Sayın Bekir Bozdağ’ın gerek önceki Adalet Bakanlığı dönemi olsun, gerek şimdiki Adalet Bakanlığı dönemi olsun…

Ve gerekse ara verdiğinde onun yerine Abdülhamit Gül Bey’in bakanlığı süreci olsun...

Adalet Bakanlığına bağlı olan bazı adli mercilerdeki bazı hâkim ve savcıların ayyuka çıkmış keyfiyete dayalı yanlışlıklarını hiç kimse inkâr edemez.

Mevcut adalet sistemimizin bünyesindeki uygulanmakta olan hukuk dışılıkların zincirleme hali, bazı hâkim ve savcıların keyfiyetlerine bağlı verdikleri yanlış kararlar…

Hele hele ranta dayalı yanlış kararlar…

Nerdeyse Bakanlığı sarsıyor.

Bunları kamuoyuyla paylaşan medyanın yansıttıkları deveden kulak bile değil diyebiliriz.

Tüm bunları burada sıralamaya ne zamanımız var, ne de yerimiz var.

Buradan birkaç cümleyle Adalet Bakanımız Sayın Bekir Bozdağ’a seslenerek şu gerçekleri sunmak istiyorum..

Tabi ki, cevabını da bekliyoruz.

Bölgemizdeki, özellikle Diyarbakır’ımızdaki belki Türkiye genelindeki şu İş Mahkemelerine atanan gencecik bazı tecrübesiz hâkim ve hâkimelerin klişeleşmiş, adeta şablona konulmuş keyfi kararları, işçi ve işverenler arasında büyük çapta tahribat yapıyor.

Hukuka ve adalete dayalı yapıcı olması gereken kararlar yerine, deyim yerindeyse tam bir fitne unsuru haline gelmekte olduğunu biliyoruz, görüyoruz.

Bir işadamı olarak benim gördüklerim, yaşadıklarım ve az çok deneyimlerime dayanarak gördüklerimi burada kamuoyuyla paylaşmak istiyorum.

Bu itibarla Adalet Bakanımız Sayın Bekir Bozdağ ne yapıp yapıp “İş Mahkemelerinin hukuki işleyişine” neşter atmalı…

Mademki Türkiye Cumhuriyeti bir Hukuk Devletidir, anayasamızdaki yazılan hukukun üstünlüğüne bağlı olan bir devletin şekli mevcutsa ki mevcuttur.

Öncelikle şu İş Mahkemelerinin başındaki bazı hâkim ve hâkimelerin verdikleri yanlış kararlara, keyfiyete dayalı yanlış yargılama şekline, odaklanılması lazım..

Çünkü karar ve uygulamalar çok üzücüdür, çok yanlıştır, çok keyfidir ve ideolojiktir.

Adeta “öküzün altında buzağı ararcasına” hukukun temel ilkelerine aykırı, keyfiyetlerine veyahut ideolojik bir anlayışa dayalı kararlar oluşturuluyor.

İşveren, istihdam yaratan işadamları adeta birer hırsız misali sorgularcasına soru yağmuruna tutuluyor?

Adalet cübbesini kirleten ranta dayalı karşı taraf avukatlarının birine bin ekleyerek uyguladıkları yargılama şekli, kesinlikle hukuka aykırıdır, hukuka dayalı değildir.

Hukukun temel ilkeleriyle de bağdaşmamaktadır.

* * *

Bakınız, sevgili dostlar.

Dün dahi Diyarbakır’daki bir iş mahkemesinde bizatihi benim girdiğim duruşmadaki hâkime hanımın yargılama şeklinde kullandığı şablonda, davalı tarafın avukatlarının ve şirket temsilcilerinin dile getirmek istediği gerçeklerin onda birini bile dikkate almadığı gibi, kayıtlara geçirmiyor…

Olayda bordro tanıklarının ifadesini alırken yönlendirme yapıyor, tanığın bilemediğini, söyleyemediğini kendisi yönlendirerek hatırlatmak istiyor.

Örneğin;

Önce “Davacı filanca şoför ne kadar maaş alıyordu?” diye soruyor.

“Hâkime hanım ben muhasebeci değilim ki bana niye bu soruyu soruyorsunuz, resmi evrakta bellidir, dekontu vardır” diye ters cevap veren tanıkları da görüyoruz ve teşekkür ediyoruz.

Ancak hâkime hanım o kadar yanlı davranıyor ki resmi delil olarak davalı tarafın göstermiş olduğu belgeleri çürütmek için gerçek dışı konuşan kıytırık tanıkları dinliyor.

Israrlarımıza rağmen illaki tanıklara yalan söyletmek istiyor.

Böylesine bir hukuk dışı, böylesine yanlı bir yargılama hali görülmemiştir.

Örneğin;

Bir dava dosyasında bir şoförün açtığı dava…

Şirket yetkilisi bu şoförün yanlış davranışlarından dolayı işten çıkarılmış olduğunu söylüyor.

Ve hatta suç işlemiş, şirkete zarar vermiş, aracı terör örgütlerinin bulunduğu güzergâha sokmuş ve aracı terörist grupların içine bırakarak teröristlerin yakması için kaçmış ve o teröristlerin içine girmiş olmasına rağmen, bunları söyleyen tanığın ifadesini kale almıyor.

Ve diyor ki;

“Geç onu geç, o bizim konumuzun dışındadır. Zira biz kıdem tazminatı davası yürütüyoruz.”

Şirket yetkilisi soruyor.

“Hâkime hanım o şoför çalıştığı şirkete zarar vermiştir, aracını terör odaklarının içine bırakmış ki yakılsın, sonra polis farkına varmış ve aracı kurtarmaya çalışmış olmasına rağmen o şoför suç işlemiştir, şirkete zarar vermiştir.

Zarar veren ve suç işleyen bir şoförün hangi tazminat davasından bahsediyorsunuz Sayın hâkime hanım” demesine rağmen, hani diyorlar ya “imam bildiğini okur” diye.

Hâkime hanım da hep bildiğini okumuştur.

Onun için bu hâkime hanımın reddi söz konusu olmuştur.

Ama kime anlatırsın?

Gerçek işçileri, alın teriyle çalışan insanları kastetmiyoruz.

Ancak böylesine işçi müsveddelerinin hakkını savunan bir hukukun varlığını da düşünemiyoruz.

Böylesine hırsız ve yankesici gibi iş yapan işçi müsveddesinin “hakkını arıyoruz” diyen bir hâkimin bir gün dahi o adalet koltuğunda oturmaması gerekir.

Biz bunu burada kamuoyuyla paylaşmak istiyoruz.

Özellikle Adalet Bakanı Sayın Bekir Bozdağ Beyefendinin dikkatine sunuyoruz.

Her zaman söylüyoruz.

Hindistan’da inek kutsaldır, ona tapıyorlar.

Fakat sonra da kesiyorlar etini yiyorlar.

Türkiye’de de gerçek alın teri döken işçilerin hakkını, hukukunu değil, işçinin hakkını arıyorum düşüncesi altında işçi müsveddesi rantiyeci, hırsız tipi, PKK yanlısı bazı unsurlarına da hukuk adına sahip çıkılması hukuk dışılıktır.

Ve hukukun temel ilkelerine de aykırıdır diye düşünüyoruz.

Bu İş Mahkemesi Diyarbakır 3. İş Mahkemesi olup, onun hâkimesi de N. Tiryakioğlu isimli bir hâkime hanımdır.

Bunun gibi daha niceleri var.

Bizim kimseye herhangi kişisel bir kinimiz, garezimiz, nefretimiz yoktur.

Ancak bu ülkede yasalar adına, hukuk adına, devletin gölgesinde insanlara yapılan hukuk dışılıkları dile getiriyoruz ve kamuoyuyla paylaşıyoruz, paylaşmaya da devam edeceğiz.

En derin saygı ve sevgilerimle.