EVRİM TEORİLERİYLE DİNDAR DEĞİL, DİNSİZ BİR GENÇLİK YETİŞTİRİLİR! (II)

Evet, sevgili okurlar.

Dün de aynı köşede sohbetimizde de değinmiştik…

Milli Eğitim Bakanlığı’nın ders müfredatının değiştirilmesiyle ilgili almış olduğu bazı tedbirlerle, yeni bir çalışmanın hareketiyle yola çıkmış olması gerçekten güzel bir şey, hem de ümit verici.

Ama bu konuları her gün biraz daha açarak devam etmek istiyoruz.

Bunlar memleket meselelerinin önde gelen en önemli mevzuularıdır…

Zira milletin gençliğini, yani neslini kendi özbeöz kültür inancıyla değil, şuradan, buradan ithal edilmiş emperyalist, Siyonist sömürücü haçlı anlayışların kültürleriyle donatılmak istenilen bir eğitim müfredatıyla "tahrip" ediyor.

Yani bir milleti batıdan gelen bir kültür hıyanetiyle boğmaktır…

Ki “Kurt dumanlı havadan faydalanır” misali ülkede kaotik ortam var ise, "nesli" çok rahat avlayabilir..

Nitekim "Milli" olmayan mevcut "Eğitim Müfredatı" her daim dumanlı havanın oluşmasına zemin hazırlıyor..

Çünkü bugüne kadar; bizim özbeöz alfabemizle, milli değerlerimiz ve kültürümüzle değil, Frenkleşmiş anlayışların alfabeleriyle donatılmış bir eğitim sistemiyle; gençlik yetiştirildi.

Ama faydalı bir gençlik yetiştirilemedi.

İnançlı bir kültür potansiyeli oluşturulmadı.

İnsanların oldukça her gün biraz daha ahlaki çöküntülerle karşı karşıya kalmasının sebebi de; eğitim sistemindeki çarpıklıktır…

Unutmayalım ki…

Bunun temel nedeni de bin yıllık Kur’an harflerimizle değil, aba ecdadımızın kültürel teknolojisiyle değil, harf teknolojisiyle değil, müstevli batı emperyalizminin kültürüyle yetiştirilmek istenen bir gençlik yaratıldı..

Ki herşey aşikârdır.

Bu da ne yazık ki yüz elli yıldan beri ülkemizin kültürüne, ahlakına, inancına karşı kurulan kapsayıcı bir tuzaktır…

Hileli bir oyundur…

Batıdan ithal edilmiş bir senaryonun hayata geçirilmesidir.

Maalesef bu yıkım; rant, makam, mevki uğruna yapıldı…

Kendi milletinin değerlerini düşmana peşkeş ettirildi…

Bu ihanet, artık gün yüzüne çıkmış inkâr edilmez gerçekler silsilesinden biridir.

Yıllardan beri halkın iktidara layık görmediği bir CHP anlayışı gibi…

Tabulaşmış bazı vesayetçi unsurların memlekette hala da kol gezmiş olduğunu da görüyoruz.

Vay bu ulusalcıymış, vay bu bilmem demokratmış, bu laikçiymiş…

Doğu Perinçek’lerden tutun da, Emin Çölaşan’lara kadar, Yılmaz Özdil’lere kadar…

Tüm bunlar satılmış piyon kalemler olarak bilinmekle beraber hala da saldırganlıklarından bir türlü vazgeçemiyorlar.

Ama bu millet uyanmıştır.

Daima demokratik yöntemlerle gücünü kullanarak tepetaklak onları sandığa gömmeyi de bilen bir millettir.

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

Milli Eğitim Bakanlığının, Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nu değiştirmeden, ancak müfredat değişimine gitmesi elbette ki güzel bir şey.

Ama “Neyi değiştireceksin?” sorusuna karşılık verilebilinecek bir cevapta alınamıyor..

Düşünün, sevgili okurlar.

Bir Milli Eğitim sistemi düşünün ki…

Okutulan ders kitaplarının başında veya günlük ders programlarının başında illaki Atatürk’ü, İsmet İnönü’yü ve Darwinizm’i ve evrim teorileri ön planda tutuluyorsa…

Sınıftaki körpe dimağlı gençliğe bunlar zerk ediliyorsa…

Artık bu memleket ne yapsın?

Ama tek bir şeyle ifade etmek istiyorum ki inancımız gereği yola çıkarsak, bu olup bitenleri milletçe yeniden gözden geçirirsek, inanın sevgili okurlar, çok önemli şeyler yakalayabiliriz.

Hem de suçüstü yaparak yakalayabiliriz.

Zira nerdeyse iki yüz yıldan beri yani 1805’lerden günümüze dek devletin bünyesine sızdırılmış, baskıcı, haçlı veya Siyonist kökenli dönmelerin hareket izlerini görüyoruz.

Bu izlerin takip edilmesi gerekir.

Nereden gelmiş, nereleri dolaşmış ve hangi merkezin hangi locasına saklanmış birer emtia olduğunu kesinlikle öğrenebiliriz.

Şu halde yıllardan beri karımız, zararımız karşılaştırıldığı zaman, akşam olmuş kasamızı hep zararla kapatmışız.

Demek ki bu işin içinde kasıtlı oyunlar var, senaristlerin senaryoları var, hilebazların hileli tuzakları var?

Laiklik adına bu memleketin dinini onlara yasaklayan anlayış, nereden gelirse gelsin, kesinlikle kiralık bir anlayış olduğundan şüphemiz olmasın…

Medyanın kiralanmış kalemleri olmak üzere bürokrasinin de ve siyasetin de bir o kadar dönme piyonlarının var olduğunu da kimse inkâr edemez.

Hedef; tamamıyla insanlarımızı Allah’a kul olmaktan uzaklaştırıp, aciz insanlara kul yapmaktır…

Onların hegemonyası altında köle olarak yetiştirmek, hıyanetinden başka bir şey değildir.

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Buraya kadar sizinle paylaşmak istediğimiz memleketimizin asıl meselelerinin ana gerçekleri bunlar.

Yalnız bunu da hemen belirtmeden geçmek istemiyoruz.

Son zamanlarda TBMM’sindeki siyasilerimiz de artık uyanmış durumda.

Bu ülkenin; devletiyle, hükümetiyle, milletiyle, tüm insan faktörünü istismar edip, arkadan vurulmuş olması artık siyaset arenasında da bariz bir şekilde anlaşılmış durumdadır.

Yıllardan beri tabulaşmış bazı Kemalist ve laikçi anlayışlara inanan bazı siyasilerimiz, Allah’a şükürler olsun ki artık Türkiye’nin nereye gittiği tehlikesini fark ettiler ve yavaş yavaş gerçekleri görmeye muttali oldular, harekete geçtiler.

Tıpkı MHP’nin efsanevi lideri Sayın Devlet Bahçeli gibi…

Devlet Bahçeli Beyefendi, gerçekten bu sayfalarda onun son dönemlerdeki uyanışı tarih sayfalarına altın harflerle yazılsa bile azdır.

Devlet Bahçeli hakkında tek kelimeyle şunu diyebiliriz.

“DEVLET GİBİ DEVLET”

Bakınız, Sayın Bahçeli TBMM’nde grup toplantısında neler söyledi;

“MHP, her türlü engellemelere rağmen vatanına hizmet etmenin gururunu yaşıyor.

İlkesizler bir kez daha devrededir.

Azgınca faaliyettedirler.

Karanlık emelleri hiç olmadığı kadar faaldir.'

"Milli iradeden korkanlar, nifak kuyruğundadır” diyor Sayın Bahçeli.

Ve devamla ekliyor;

“Her türlü yalanı devreye soksalar da Türk milletinin egemenlik hakkına ambargo koyamayacaklardır.

Millet, son karar mercidir.

MHP; lobilerin, kulislerin, zümre ve kaymak tabakaların partisi değildir.

Bizim yönümüz hakka dönüktür.

Sözümüz millettir".

***

Evet, sevgili okurlar.

Bahçeli’yi tebrik etmemek elde değildir.

İnanıyoruz ki memleketini seven her vatandaş, bu manada Bahçeli’yi tebrik ediyor, kutluyor ve dua ediyor.

Ya CHP lideri hakkında ne deniliyor?

“Kuyruk adam” olmaktan kendini kurtaramayan Kılıçdaroğlu, 150 yıl içerisinde, özellikle son 90 yıldan beri olup bitenleri ya görmüyor veya görmezlikten geliyor.

Veyahut da müştereken ve müteselsilen o suça iştirak etmiş duruma giriyor.

Sığınabileceği bir sığınak bulmayınca, kendine âdet edinmiş bir şekilde “Kemalizm böyle oldu, Atatürkçülük böyle oldu, askeri vesayet şöyle oldu” vs. deyip dizlerini dövüyor.

“Atatürkçülük elden gidiyor, cumhuriyet elden gidiyor” vs. vs. daha neler neler söylüyor.

***

İnanın, sevgili okurlar.

CHP’nin, dış mihraklara bağlı bir parti olduğunu hiç kimse inkâr edemez.

Kökü, aslı, astarı, tümüyle “Atatürkçülük, laiklik” gibi tabulaşmış ve Avrupa’dan ithal edilmiş bazı kavramların mana değerlerini bir türlü kavrayamayan, ancak boş teneke gibi sadece ses veren bir nesne olmaktan kendini kurtaramıyor.

Evet.

Tüm bunlara rağmen, “Dost kim, düşman kim”?

Eğer bu millet hala da sezemiyorsa, böyle batıl ve ceberut dikta anlayışlarının değirmenine su taşımış oluyor ki bunları desteklemek, Allah korusun, insanın iman ve İslamiyet’ine halel getirir.

Onların yaptıklarına inanıp destekleyenler kuşkusuz ki medeniyet adı altında “deniyet”e (alçalışa) hizmet ediyor.

Atatürkçülük gibi, Kemalizm gibi bazı tabulaşmış kavramlar, elbette ki yalnızca bugüne münhasır değildir.

Kurtuluş Savaşımızdan sonraki verilen Milli Mücadele neticesinde ortaya çıkan bazı unsurlar, o zaman dahi Kurtuluş Savaşının varlığına çelme atmak istemişler ama başaramamışlardı...

En derin saygı ve sevgilerimle…