GÜVENİRLİĞİNİ YİTİREN DEVLETLERİN AKIBETİ?!! (VI)

Evet, sevgili okurlar.
Muasır (çağdaş) medeni dünyadaki (!)ceraimler (suçlar ve cinayetler), gün gittikçe çoğalmaktadır.
Hem de baş döndürücü bir şekilde.
Özellikle günümüze münhasır, İslam coğrafyasında olup bitenlerin haddi hesabı yok?
Batı dünyasından ithal edilen nice "ahlaki çöküntüler" maalesef nerede ise başta ülkemiz dâhil olmak üzere diğer İslam coğrafyasına "temerküz" edilmektedir (yerli malı olarak yerleştirilmiş durumda).
Her zaman söylüyoruz; 
Başta fuhuş sektörü dâhil olmak üzere, yolsuzluk belası, rüşvet, devletin bazı önemli kurum ve kuruluşlarının bünyesindeki usulsüzlükler, kural dışı uygulamalar başını almış gidiyor?
Oysaki Müslüman bir ülkede bunların oldukça var olması ve gittikçe çoğalması gerçekten düşündürücüdür?
Bu ne anlama geliyor biliyor musunuz?
"Müslüman mahallesinde salyangoz satışı" gibi.
Bunun sebeb-i mucibesi  nedir?
Kötülüklerin ana kaynağı nereden geliyor ve nereden yerleştirilmiştir?
Acaba Müslüman bir ülke olmaktan dolayı mıdır?
Yoksa ahlaki çöküntülerin ana sebebi, Müslümanlık mıdır?
Veyahut İslam ülkesi olmakla beraber İslam’ın yaşanmamasından mıdır?
Cehalet midir?
Oysaki okumuşlar ile okumamışlar karşı karşıya getirildiğinde, okumuşların nispeti neredeyse yüzde 80’lerdedir.
Hatta okur-yazar ve ilkokul diplomasını bile alan yüzde 90’larda görünüyor.
Ama okumuşlar da birbiriyle karşılaştırıldığı zaman!
Okumuşlar arasındaki dengeyi sağlamak için, okumuşlar topluluğu bir araya getirildiğinde de, açık olarak görünüyor ki "ahlaki çöküntüler ve intizamsız, düzensiz bir hayat şekli", nerede ise ortaokul öğrencilerine kadar inmiştir.
Bu nispet genelleme olarak irdelendiğinde, İslami ilimleri okutan okullar, medreseler, imam hatipler, ilahiyatlar ile diğer İslamsız ve dini tedrisatı olmayan okullara nispeten düzenli yaşam şekli ve ahlak seviye üstünlüğü daha da ileride olduğu görülmektedir.
***
Çünkü, İslamı okutmayan diğer okullarda ise hala da laik, Kemalist, sekülarist, statükocu bir anlayışın hegemonyası hâkim olduğu için, okuttukları gençler ne yazık ki iyilikle kötülükleri birbirinden ayırt edemeyecek kadar büyük bir gaflet ve cehalet içerisinde kıvranıp durmaktadırlar.
Bu itibarla bakıldığında yüce dinimiz bize “oku” emrini veriyor.
Herkesi okumaya davet ediyor.
İstisnasız olarak herkesi okumaya davet ediyor.
Ama neyi oku?
Sorusuna karşı verilecek cevap da elbette ki hazırdır.
Ki “Allah’ın adıyla oku” emridir.
Allah’ın adıyla okutmayan bir sistem, bir düzen, okuttukları gençlikten bir nasip alamaz, arasa dahi bulamaz.
Zira hali âlem meydanda!…
Eğitim camiasında gerçekler araştırılırsa, nice nice diplomalı cahiller potansiyeliyle karşılaşacağımız tartışılmazdır.
Ki herkes bu çarpık durumun farkındadır.
***
İslamiyet’i okutan Kur’an ve Besmele ile derse başlatılan İslami okulların ahlaki seviye üstünlüğü bu nedenle kat be kat yüksektir.
Nitekim, İslamiyeti okutmayan diğer eğitim oranları gerçekten tam tersine kat be kat ahlaken geri ve aşağı seviyelerde görünüyor.
Toplumun beklentilerinin dışında bir potansiyel söz konusu!
Ve ne hazindir ki, memleket bunda çok zarar görüyor.
Gayriahlâkî ve çıkar sektörleri yarar yerine zarar üretiyor/üretmeye de devam ediyor.
Sonuç itibariyle, bunun temeli de tedrisattır ve eğitim şeklidir.
Gün gittikçe varlıklar ve eşyanın tabiatı bünyesinde dönen sistem, her gün biraz daha toplumun aydınlatıcı ahlak yıldızı batmaktadır.
Oysaki eşyanın tabiatı gereği, mevsimler dahi değişiyor..
Mesela, sıkıntıları yaratan kış gibi mevsimlerin, yani sezonların sonrasına gelen ferahlatıcı baharlar var.
Aydınlıklar, yeşillikler, bağ, bahçe, insanlara rahat nefes aldırtan doğa varlıkları dahi kendi yörüngesini şaşırmıyor.
Kâinat içerisinde yaratılan kanun bu…
Ama kanun dışı, insanlık dışı dönen dolaplar insanlığı huzursuz ediyor, hatta yok olmaya kadar götürüyor.
Bu nedenle diyorum ki; Ahlaki çöküntüler içerisinde kıvranıp duran bir toplum, her gün biraz daha geriliyor, onu aydınlatan nice güneşler, aylar, yıldızlar batıp gidiyor..
Siyasi entrikalar..
Aldatıcı politikalar..
Batıl ve yanlış ideolojiler gençlerin körpe damaklarına enjekte ediliyor. 
Edilmeye de devam ediyor.
İşte bu yüzdendir ki, toplum oldukça karanlık badirelerle karşı karşıya kaldığı gibi, kendini bir türlü kurtaramıyor.
* * *
Hani “oku” diyoruz.
Mevcut olan, Allah’ı anmayan okullar ve eğitim sistemi işte bize bu badireli süreci yaşatıyor.
Ki karşımıza çıkan da bu…
Adalet terazisi bir türlü doğru tartamıyor.
Ülkeler, özellikle İslam ülkeleri, özellikle Türkiye’miz, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu coğrafyası oldukça elem verici yaşantılarla karşı karşıyadır.
Çarşıyı, pazarı, sokağı terbiyeli bir toplum yerine terbiyesiz, ahlak dışı nice yaratıklar sarmış..
Eli satırlı, beli silahlı.
Hırsızı, kapkaçı, soyguncusu, uyuşturucusu.. 
Mafyası.. 
Örgütü..
Asayiş teşkilatları, asayişin ipini bırakmamış ise de güçlü bir şekilde tutamıyor.
Tutamadığı için de; "durum" bildiğiniz gibi!
***
Demek ki “Oku” emri dengede tutulmuyor?
Dengesiz bir şekilde ters çevirerek İslamsız bir okumayı topluma enjekte ediyoruz.
Ve toplum bu şekilde dejenere oluyor.
Peki, kabahat kimde?
Ararsak çok kolay buluruz ama bulsak da ne olacak?
Zira toplumun bireylerine gerek aleni olsun, gerek gizliliklerde olsun, Allah korkusu ve Allah’ın murakabesi neredeyse silinmekte olduğu için elem verici toplumsal zarar ve terör oldukça kabarıyor.
İbre hep yükseklerde oynuyor.
Oysaki yüce İslam dinine bağlı olan hukuk literatürü ve insan temel hak ve özgürlüğü sosyal adalet dengesi kötülüklerin yok edilmesiyle mücadele etmekte olduğunu görüyoruz.
Tarih boyu bu hep böyle olmuştur.
Eğer kötülüklerle ve ahlaki çöküntülerle radikal bir mücadele söz konusu değilse, hırsıza da, caniye de, katile de, terör unsurlarına da göz yumulursa ve ona da sahte bir demokrasi ve düşünce özgürlüğü veya serbest yaşam şekli adı verilirse sosyal adalet dengesi bozulur.
* * *
Dünkü sohbetimizde de şöyle demiştik;
“Terazinin kefesi, sosyal adalet paralelinde tartmıyorsa, o ülkeye hiçbir zaman “hukukla yönetilen bir ülke” denilemez.
Toplum arasındaki ekonomiksel dengesizlik o toplumu mutluluğa değil mutsuzluğa iter, kargaşa ve terör ondan doğar”
Zira sosyal adalet dengesi yüce İslam hukuku paralelinde toplumun içine enjekte edilirse, o zaman çarpışan iki tane zıt unsurla mücadele biçimi daha kolaylaşır.
Hakla batıl, yararla zarar, tarih boyu toplumlar içerisinde birbiriyle çarpışan bu her iki zıt faktör arasında sıkışıp duran toplum, mutlaka kendine sağlam bir yol seçmelidir.
Ya zararlı yolu seçecek ki bugün ahlaksızlıkla karşı karşıya kalan toplumlarda bunu görüyoruz.
Veyahut da topluma yarar sağlayan yolu seçecek.
* * *
İşte bu, İslam hukuku ıstılahında şöyle adlandırılıyor;
“Der’ul mefasit” veya “Celb’ul mesalih”.
“Der’ul mefasit” bozgunculuğu toplumun arasından kökten söküp atmak, herşeyden önce gelir.
Daha sonra “Celb’ul mesalih” güzelliklerin, barışın, huzurun topluma yerleştirilmesi söz konusu olur.
Yoksa “mefasit” olan bozgunculuklar görmezlikten gelinip de “mesalih” denilen güzellikleri yasaklamak, toplumdan kaldırmak, olayın tam tersidir.
Toplumu yok etme planlarıdır.
Kimse de bunun farkında değil.
Ya görülmüyor, ya da görmezlikten geliniyor.
Hele hele siyasi otoriteler içerisinde veya muhalefet denilen otoritelerin karşıtı olan anlayışlar tarafından, demokrasi adı altında cehalete ve ahlaksızlığa özgürlük ve serbestiyet hakkı verilirse, o zaman hangi hukuktan, hangi adaletten, hangi otoriteden bahsedebiliriz?
***
Yakın tarihimizde görünen gerçek, oldukça gözlerimizin önündedir.
Komşumuz olan iki ülke…
Suriye ve Irak…
Gerçekten Osmanlıya bağlı, tarihi güzelliklerle dopdolu iki coğrafya.
İlim ve ulema kesimiyle bilinen iki ülke cami ve medreselerle donatılmış güzel coğrafya ne oldu da birden bire dışarıdan ithal edilmiş münafık, piyon bazı siyasilerin yüzünden İslam düzeni kaldırılıyor.
Baasçı mezalimle dolu kirli bir rejim yerleştiriliyor.
Ve emperyalist ülkelerin namı hesabına bu her iki devlet ele geçiriliyor.
Keza diğer İslam ülkeleri de öyle.
Keza Osmanlının yıkılışı da buna bina edilir.
İşte ahlaki çöküntülerle karşı karşıya kalan İslam coğrafyası, ülkemiz dâhil olmak üzere, bugün bu sıkıntılı hayatı yaşıyor.
Kargaşa, terör, hırsızlık, rüşvet, fuhuş, uyuşturucu, cinayetler silsilesi ve bir millet.
Elem verici bir pozisyona düştük.
Allah encamımızı hayreyleye.
Huzur ararken, huzursuzlukla karşılaşıyoruz.
Ahlak ararken, ahlaksızlıkla karşılaşıyoruz.
Barış ararken, kavgayla ve düşmanlıkla karşılaşıyoruz.
Peki, bunun sebeb-i mucibesi nedir, nereden kaynaklanıyor?
Bunun cevabını siz değerli okurlarımızın takdirine bırakıyoruz.
En derin saygı ve sevgilerimle.