HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ PARALELİNDE YARGIDA DEĞİŞİM OLMALI!

Evet, sevgili okurlar.

Dünkü sohbet yazımızın son bölümündeki birkaç cümleyi hatırlatma babında, önemine binaen bir kez daha paylaşmak istiyoruz…

Malumunuz üzre, dün yazıyı şöyle noktalamıştık…

“Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze dek, kendi milli kültürümüze, tarihimize, adalet mefkûremize uygun olmayıp, dışarıdan ithal edilmiş çok önemli badireli yasaların göz ardı edilmemesi gerekir…

Adaletin ve hukukun üstünlüğüne yakışır bir kimliğe kavuşturulmalıdır…

Yeni bir biçimlendirme getirip, milletimizin, ülkemizin ruhuna uygun bir biçimde yeni bir yasalar zinciriyle ülkeye yenilik getirmelidir…

Özellikle ekonomiye çok büyük sıkıntı yaratan, istihdamı engelleyen, işsizliği körükleyen bir ‘İş kanununu’ kökten değiştirip, yeni bir biçimlendirme haliyle ülkemize, halkımıza kazandırılması gerekiyor.

Artı, Türkiye Barolar Birliği bünyesindeki bazı baro mensuplarının, tabiri caizse bu ‘İş kanununu’ adeta kendilerine birer rant sektörü haline getirmiş lobileştirilmiş varlığına son verilmek üzere yeni bir kanunla yargımız tanıştırılmalıdır.”

* * *

Evet, sevgili dostlar.

Gerçekten vurgulamak istediğimiz ifadeler, geçmişe yönelik uygulanarak devam ede gelen başta yargı olmak üzere ithal malı olan önemli bazı yasalar, milletimizin bünyesine, boyuna, büstüne yakışmamıştır.

Ki hiç yakışmamaktadır…

Caydırıcı olma yerine, tümüyle olmasa bile çoğunlukla müeyyidelerin caydırıcılık vasfının yitirilmiş olması açıktır ve nettir.

Zira görünen odur ki suç ve suçlular potansiyeli giderek artıyor.

Bundan nerdeyse 15 sene evvel, özellikle Diyarbakır’ımızda yalnızca 2 tane Asliye Ceza Mahkemesi varken, şimdi 14 Asliye Ceza mahkemesi vardır.

Bununla beraber, hâkimler yargılama günü verirken yine de sıkıntı yaşıyorlar.

Bundan birkaç yıl önce 2 iş mahkemesi varken, şimdi ise 6’ya yükselmiştir.

Keza ağır cezalar, hukuk mahkemeleri vs.

Diyarbakır’da bulunduğumuz için Diyarbakır’dan örnek veriyoruz.

Oysaki Türkiye genelinde yargı bünyesinde yargılama sıkıntıları çoktur.

* * *

Vatandaş, Adliye kapılarından girerken kuyruk bağlıyor.

Yaşlı, çocuk, kadın demeden, herkes güvenlikten dolayı üstünü başını soyuyor…

X ray cihazlarından, geçmek zorunda kalıyor..

Yetmiyor bir de üst araması yapılıyor…

Tabii ki haklı olarak devlet, güvenliği korumak zorundadır.

Ama tüm bunlara rağmen, hani bir darb-ı mesel vardır.

Deniliyor ya “Görünen köy kılavuz istemez” misaliyle yola çıkarsak…

Acaba bu millet, bu ülke insanı bu tür sıkıntılarla karşı karşıya kalmaya layık mıdır?

Bu muameleleri hak etmiş midir?

Bu sorunları yaşamaya mecbur mudur?

Bu sorulara verilecek tek cevap vardır…

O da şudur…

Caydırıcılık vasfını yitiren hukuk yasaları…

İnsan temel hak ve özgürlüğüne uygun olmayan kanunlar…

Onun içindir ki yargılama hâkimleriyle beraber mahkemeler, hakimler, savcılar, katipler vs. adliyenin kapısından cezaevinin kapısına kadar çok büyük sıkıntılar çekmektedir.

Ne yazık ki günümüze kadar gelen giden tüm iktidarların Adalet Bakanları da bir türlü bunları hissetmemiş veya etmişlerse de görmezlikten gelmişlerdir.

Bu şekilde yürüyen bir yargının halet-i ruhiyesi gerçekten bize göre "travmalıktır…!"

Hem yargıçlar, hem savcılar, hem vatandaş çok büyük ızdırap içerisinde oldukları, tartışılmazdır…

Özellikle yasama, yürütme ve yargı gibi…

Ki devletin üç ana sacayağından en önemlisi bize göre yargıdır.

Fakat yargı son zamanlarda, yani çeyrek asrımızdan günümüze dek “adalet ve hukuk kurumu” olmaktan nerdeyse çıkmış...

Şöyle ki;

Türkiye Barolar Birliği’ne bağlı bazı barolar…

Özellikle Güneydoğu Anadoludaki Barolar…

Hele ki, Diyarbakır’ımızda hak ve hukukun üstünlüğünü aramak yerine bazı baro avukatlarının, mesleklerini rant ve para kazanma şekline dönüştürme hallleri, akla ziyan bir durum…

Vahimin de ötesinde…

Özellikle “İş Mahkemeleri”nin davalarını çoğaltan "bir lobi" oluşturulmuş…

Sektörel bir lobi…

İşçiler, işverenlere karşı kışkırtılıyor ve mevcut, kanıtlayıcı delil olan resmi evrakları hiçe sayıp, yalan dolan uyduruk tanıklarla mahkemeleri, yargıyı yanıltıcı bir gayret içine girmiş avukatların varlığı söz konusudur.

Baro başkanlıklarına düşen görev; baronun bünyesinde hukuku kişisel rant ve çıkarına kullananların mutlaka haklarında soruşturma açmaları lazım ve takip altına alınmaları gerekir.

Aksi takdirde yargının üçüncü sacayağı durumundaki olan savunma erki "vahim bir tahribatın" içerisinde yara almaya devam eder.

Ki bu avukatlar, gerçekten kayıt dışı para kazanmaktadırlar.

Yani birçok iş mahkemeleri davalarını makbuz kesmeden, gelirlerinin nerden geldiğini, hangi kaynaktan kazandığını, hangi dosyadan ne aldığını Maliye’ye bildirmeden rastgele “İş Mahkemeleri”nden para kazanma yoluna girenlerin, haddi hesabı yoktur.

Aldığımız duyumlara göre…

Burada isim söylemeye gerek yok.

Baroya mensup tüm Avukatları da kast etmiyoruz.

Ancak özellikle “İş Mahkemeleri”nin lobileştirilmiş bazı Avukatlarla karşı karşıya olduğu görülmektedir.

Medyanın, gazetecilik görevini yerine getirme ve kamuoyunu aydınlatmak için isimlendirerek, ilgili mercilerin dikkatini de çekebiliriz.

Özellikle Maliye’nin.

Ama şunu da unutmayalım ki dün de sohbetimizin son bölümünde değindiğimiz gibi…

Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın yeniden partinin başına geçip, parti genel başkanı sıfatını aldıktan sonra, milletimizin adaletine, hukukuna, iradesine uygun olmayan, CHP anlayışının paralelinde ithal edilmiş başta yargı ve hukuk yasalarını yeniden gözden geçirerek düzenlemeleri gerekmektedir.

Böyle olmazsa, yine Cumhurbaşkanımızın deyimiyle;

“Eğer bu anayasa değiştirilmezse, Türkiye yönetilemez hale gelir”

Biz de aynen bu ifade paralelinde diyoruz ki;

Eğer Türk yargısı bünyesindeki mevcut olumsuzlukları düzeltmese, yeniden gözden geçirmesse, yargı bünyesindeki hukukun üstünlüğü hususu sağlanamaz..

Ki hukuk ve yargı yara almaya devam eder…

Bu itibarla bizim halkımız adına tavsiyemiz;

Tez elden yargının yeniden biçimlendirilerek hukukun üstünlüğünün sağlanması gerekmektedir.

En derin saygı ve sevgilerimle.