İDEOLOJYASIZ BİR SİYASET, SİYASET DEĞİLDİR! (V)

Evet, sevgili okurlar.
Malumunuz üzre, Türkiye taşıyla, toprağıyla, milletiyle, inancıyla, insanlarıyla, doğulusuyla, batılısıyla, Türk’üyle, Kürdüyle, Arabıyla, Acemiyle kesinlikle büyük bir bütünlük içerisindedir.
Bu bütünlük elbette ki birlikteliği ister.
Birliktelik demek, milli güç demektir.
Hakka, hukuka, hakkaniyete dayalı bir milli güçün potansiyeli demektir.
Bu potansiyel ülke sathında milli gelir kaynağından tut, yani ekonomisinden tut teknolojisine kadar, ahlaki bütünlüklerine kadar, tarih ve inanç gerçeğine kadar her şeyi kapsıyor.
Tüm bu gerçeklere rağmen, ülke her nedense yanlış siyaset yüzünden, yani siyasi partilerin gerçek manada bir siyaset ideolojyasını hedeflemedikleri için, bu saydıklarımızın hepsini bir kenara atmışlar.
Ülke büyük bir barış, kardeşlik, huzur ve mutluluğu beklerken, tam tersine her şey alt üst olmuş durumda. 
Milletin, halkın gözü TBMM’ne çevrili..
"Ne zaman hükümet kurulacak, ne zaman meclis çalışmaya başlayacak? diye bekliyor.
Ama heyhad; ortada hiç bir şey yok.
Halktaki beklenti gün gittikçe boşa çıkmaktadır.
TBMM’ndeki siyasi partilerin liderlerinin hep kavga, birbirine aşırı suçlama getirmek, birbirinin ayıplarını meclis kürsüsünden dünya kamuoyuna yansıtmaktan başka hiçbir işleri yokmuş gibi sadece bu tür atışma ve sataşmalar dışında meclis bir türlü "doğru rotaya" girmiyor.
Bu da ülke ekonomisi için Allah korusun çok büyük bir tehlike arz ediyor.
***
Bakınız…
MHP’li Yusuf Hallaçoğlu’nun iki gün evvel ki CHP hakkındaki tarihi gerçeği dile getirirken, "Bu partinin gerçek yüzünü" deşifre etmiştir.
Bize göre bunda herhangi bir suç ve itiraz edilecek bir durum yoktur.
Kimse de, alınmasın.
Ama ne yazık ki hem Ak Parti, hem CHP, ağız birliği yapmışcasına Hallaçoğlu’nu nerdeyse infaz edecekler.
Peki, Hallaçoğlu ne demişti?
Hallaçoğlu TBMM’nde basına şu konuşmayı yapmıştı;
“‘Biz eğer Sayın Baykal'ı desteklemiş olsaydık, kamuoyuna şunlar yansıtılacaktı: 
"Siz Baykal'ı seçtiniz, bir muhalif adı altında AKP'nin tabiriyle dinsiz bir partinin inançsız bir partinin adamını seçtiniz" diye bize yükleneceklerdi”
Hallaçoğlu’nun bu konuşma stili bize göre yanlış bir konuşma değildir.
Yıllardan beri dini inançlarla ters düşen CHP hakkındaki bu konuşma ister AK Parti tarafından ister başka bir parti tarafından yapılmış olsun, bu tür isnatlar CHP’nin sicil defterine tescil edilmiştir.
13 seneden beri AK Parti, kendisine rakip olarak seçim propagandalarında defalarca bunu söylemişlerdir.
Başta söylediğimiz gibi zaten meclisteki kavga, sataşma, kargaşa, toplumun baştan aşağı  tüm yaşamına sirayet ediyor ve toplum da aynı kavgayı, aynı kin ve nefreti partiler doğrultusunda birbirine "husumet" besler hale geldi.
Neden mi?
Yüzde 99’u Müslüman olan bir toplumun oylarını emanet olarak tevdi etmiş olduğu partilerin hepsi bilaistisna toplumun inancı paralelinde hareket etmedikleri gibi o uygulamaya inanmıyorlar bile.
Eğer inanmış olsaydılar, toplumsal bir adaletin tecellisi TBMM’nden köhneleşmiş bir anayasanın değiştirilmesiyle halka da yansıtılacaktı ve halk o inanç beklentisi içerisinde rahat nefes alabilecekti.
Ama heyhad..
Fakat bırakın toplumsal adaletin tahakkukunu, gerçekleştirilmesini, bilakis onun semtinden kimse geçmiyor.
Zaten birbiriyle kavga etmekten fırsat bulamıyorlar ki; hakka ve hukuka dair yasalar çıkarsınlar.
* * *
Sevgili okurlar.
Her şeyden evvel tarih boyunca yüce İslam dinine intisap etmiş olan bu aziz milletimiz, Türk siyaseti bu düzende, bu sistemde ne kadar vurdumduymazlıktan gelirse gelsin, bu millet Müslümandır, inançlıdır, ahlakını üstün seviyede, İslam dininin paralelinde muhafaza etmek istiyor.
7’den 70’e kadar gençliğinin İslam terbiyesi doğrultusunda yetiştirmek isterken, kültürel olsun, ekonomiksel olsun, teknolojiye dayalı sanayi potansiyeli olsun, her ne olursa olsun…
Geçmişe yönelik ecdatlarının getirmiş olduğu o stil doğrultusunda kahramanca bunları yaşatmıştır bu millet.
Ama böyle ideolojyasız, hedefi olmayan bir siyasetle değil.
Gerçek manada siyaseti birer emanet olarak kabul edip, milletin birliğine, bütünlüğüne yönelik, ahlaki değerlere saygılı siyaset yapınca o zaman bu halk TBMM’ne güvenir ve bel bağlar.
Ama heyhat ne çare ki “Görünen köy kılavuz istemez” misali..
Milletin beklentisinden çok uzak bir meclis çalışması söz konusudur.
Ve ne hazindir ki; bu durum ve zafiyet millete her zaman çok ağır faturaları kesiyor.
Oysaki sosyal adalete dayalı bir devletin varlığı insanlar arasında toplumsal bir denge ve tekafül gerçeğini yaşatmaktır.
Eğer devlet bunları yaşatmıyorsa, ülke içerisinde yaşanmakta olan zulüm, faili meçhul cinayetler, akıtılan kanlar ve dökülen gözyaşları, ekonomiksel yoksulluk, tüm bunlar hep devletin ve TBMM’nin suçudur.
Vebali; Meclise aittir.
Bir siyaset, bir otorite, bir devletin hükümranlığı, eğer takva ve hayırlı işler üzerine toplumu yönlendirmiyorsa, haklının ve güçsüzün hukukunu zalim güçlüden yana hareket edip, güçsüzü daha fazlasıyla eziyorsa, o zaman bu milletin beklentisi boşunadır.
İnandığımız ve yüce İslam dinine intisap etmekle şeref bulduğumuz Hz. Muhammed (s.a.v) şöyle diyor;
“Bir mümin, diğer bir müminin dayanak ve güç noktası olmalıdır."
İnsanlar mükemmel ve mahkem olarak yapılmış bir binanın taşına benzer.
O bina yapılırken, o binanın duvar taşları veyahut betonarme sistemi biri diğerine güç vererek oluşması söz konusudur.
Eğer bunu yapamıyorsa ve ideolojyasız bir siyasetle buna sahip çıkamıyorsa, toplumu bu şekilde yönlendiremiyorsa vay o toplumun haline.
Zira toplum arasındaki mümin hiçbir zaman tok olunca, komşusu aç olmakla ömrünü geçiriyorsa, o mümin hiçbir zaman gerçek mümin sayılamaz.
Ülkenin bütünlüğüne de katkıda bulunamaz.
***
Ciddi bir devletin, mükemmel bir siyasetin, radikal bir hukuk gerçeğinin yegâne vazifesi; tüm kamu kurum ve kuruluşlarıyla beraber milletin ve toplumun birer teminat unsuru durumunda olması gerektiğini görmesidir.
Bunu yapamıyorsa görmüyorsa, meclis boşu boşuna birbiriyle uğraşmasın, milleti de oyalamasınlar.
Yüce İslam dininin emir paralelliği içerisinde yaşanmakta olan gerçek, toplumsal ahlakı üstün tutmaktır.
Toplumun bireylerinin hakkını, hukukunu muhafaza etmektir.
Toplumsal bir kirlenmeden arındırma vazifesi ister iktidar olsun, ister muhalefet olsun TBMM’ne düşüyor.
Toplumda bugün Hallaçoğlu dinsizlikten, imansızlıktan bahsetmişse bize göre yerden göğe kadar haklıdır.
Çünkü gerçekten toplumda özellikle siyaset dünyasında yüce İslam dinine ne sadakat kalmış ve ne de İslami gerçeklere dayalı toplumsal bir ahlakın varlığı söz konusudur.
Oysaki prensip ve usul olarak o yüce İslam Peygamberi şöyle diyor; 
“Ahlak, din ve terbiyeyi muhafaza eden bir sandık gibidir”
Bu olmadığı zaman toplumsal fazilet de kalmaz, emr-i maruf, nehy-i münker de oldukça ortadan kalkar.
Fesat ve kötülük bozgunculuğu toplumun her kesimine sirayet eder, yayılır ve bunun vebali de yine kimedir?
Meclise ve meclis üyelerinedir.
Dini ve ahlakı olmayan bir toplumda servet ve ekonomiksel güç de toplumdan göç eder, gider.
Zira yüce kitabımız Kur’an bunu tespit etmiştir.
Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in “Talak” suresinin 2. ayetinin son bölümü mealen aynen şöyledir;
“Allah, kendisine karşı gelmekten sakınan kimseye kurtuluş yolu sağlar, ona beklemediği yerden rızık verir. Allah'a güvenen kimseye O yeter. Allah, buyruğunu yerine getirendir. Allah her şey için bir ölçü var etmiştir”
En derin saygı ve sevgilerimle.