İSLAM HUKUKUNDA BEŞ ANA UNSUR! (II)

Evet, sevgili okurlar.

Dün sizinle yapmış olduğumuz sohbette ifade etmeye çalıştığım gerçek; İslam hukukuyla, insanların getirmiş olduğu vazi kanunlar çerçevesinde kurulan bir hukuk sistemiyle mukayese edilemez.

Edildiği takdirde, bilimsel gerçeklerle ters düşülür..

Zira İslam şeriatından süzülen ana kural ve prensipler vardır.

Ki bu prensipler, toplumun her alanında insan temel hak ve özgürlüğünü garanti altına alan bir ilahi hukuk gerçeğidir…

Dün de ifade etmeye çalıştığım gibi beş ana unsurdan ibaret olan bu gerçek, tüm dünya hukuk literatüründe garanti altında alınması gerekirken, ne yazık ki İslam hukukundan başka diğer vazi kanunlara dayalı hukuk sistemleri, hakim olmuştur.

***

Hiç tartışmasız ki, beş ana unsurun biri olan ve başını çeken; DİNDİR.

Toplumun dayanak noktası olan yüce İslam dininin gerçekleri ortada…

Helâlını helal, haramını da haram olarak bilip yaşayan bir toplum; gerçek manada sosyal hukuk düzenini bünyesinde toplar..

Ve 7’den 70’e herkes ona bağlanır.

Pek tabi ki, o çizgiden çıkan herhangi birisi varsa, mutlak surette cezasını da çeker.

Ama vazi kanunlarda; dinle alakası olmayan, ahiret mefhumunu bünyesinde taşıyamayan, ahirete yönelik ceza müeyyidelerini kabullenmeyen bir hukuk sistemi hakimdir..

Ki böylesi sistemler, yarardan ziyade zarar verir…

Çünkü hem suçluyu, hem de suç potansiyelini önleme noktasında; çaydırıcı değildir…

Suçu önleme yerine artırır ve aynı zamanda verilmesi gereken cezayı da görmezlikten gelir, vermez.

Onun için dine dayanmayan bir hukuk sistemine gerçek manada “adil hukuk düzeni” denilemez.

Lakin, İslam hukuku; toplumun dünyevi ve uhrevi tüm hayat gerçeğini İslam dininin garantisi altına alır ve kendine bağlar.

***

Tabi İnsanların yaşam değerine de nefis denir.

Toplumsal nefis değerlerini, yani kişilerin hayat garantisini teminat altına alamayan bir sistem, hukuk sistemi olarak tanımlanamaz ve “Hukuk sistemidir de” denilemez.

Zira “Bir insanı öldürmeyi, tüm insanlığı öldürmüş gibi” sayan o yüce İslam dini, insanların nefis denilen hayat garantisini teminat altına almaktadır..

Ama ne yazık ki diğer vazi kanunlarda hiç de böyle değil.

Kişinin hayatını muhafaza altına almak için, caydırıcılık unsuru söz konusu değildir.

Zira yapılan deneyimler çerçevesinde incelenirse, yıllardan beridir ki hala da mevcuttur.

Günümüzde de yaşanmaktadır…

Tüm çıplaklığıyla mevcuttur ki toplumların, coğrafyaların içinde görünen toplumlar arasındaki yapılan soykırımlara rağmen, katliamlara rağmen, amansız cinayetlere rağmen, yürürlükte olan vazi kanunlar, zerre kadar bir caydırıcılık kespetmediği gibi bilakis fazlasıyla suç potansiyelinin artmasına neden oluyor.

Haksız yere yargılama masrafları alınır-yapılır, acımasızca rüşvetler verilir-alınır.

Ama yüce İslam dini bu hakkı kökünden koruma altına alıyor ve haksızlığı da kökünden kesip atıyor.

Vazi kanunlar ise yapmacık tedbirler öne sürüyor ve kim ne yapıyorsa yapsın, yanında kar kalıyor.

“Ölen ölüyor, kalanların canı sağ olsun” kabilinden insan yaşamına önem verilmiyor…

Hak ettiği diyeti de sahiplerine verilmemekle beraber, bilakis katilin yakınları varlıklarına güveniyor ve karşı tarafı sindirmeye çalışıyor.

* * *

Bir de olmazsa olmaz olan hukuk temellerine dayalı insanı insan eden, insan yaşamını biçimlendiren elbette ki “Akıl”dır.

Aklın somut hali görünmüyor ise de icraatı ortadadır.

Fakat ne kendisine, ne de diğer kesimlere inemediği için bu tür maceralar peşine girmiyor.

Neslin varlığı, İslam adaletinin teminatı altındadır.

Eğer bir nesil 7’den 70’e kadar maneviyatla bağlanmamışsa, maneviyatını sadece euro-dolara bağlamışsa, o nesil kendi değer varlığını peşinen elinden kaçırmış ve bir daha da yakalayamayacak bir duruma düşmüştür demek…

Nesil eğer nefis terbiyesiyle, eğitim ahlakıyla, ilmi değerlerle kendini donatmayıp da fuhuş ve uyuşturucunun cenderesine sıkıştırılırsa, maalesef o toplumun en zararlı bir unsuru durumuna düşer ki hiç kimse kurtaramaz.

İşte bugünkü hali âlem meydanda…

Milli Eğitim camiasının ilim ve irfan yuvası durumunda olan okulların bahçeleri ve duvar kenarlarındaki uyuşturucu tacirlerinin varlığını kimse inkâr edemez.

Polis de bir şey yapamaz.

Polisin bu husustaki önlemleri kâfi gelmez.

* * *

Bakınız.

Mal ve mülkiyet, yani ekonomiksel dengelerin korunması…

Yani israftan uzak durulması, haksız yerde malın harcamasının yapılmaması ve o malı yüksek değerlerde tutup, toplumun gençleri o malın terbiyesi altında yetiştirilirse, işte bu mal bir servettir, bir sermayedir, bir değerdir.

Allah’ın merhamet ve faziletinden verilen bir zenginlik ve varlık, mutlaka o malın içinde fakirin de güçsüzün de hakkı olduğu inkâr edilmemesi gerekir.

Bu anlayışta olmayan zengin, o malın hakkını veremez durumdadır.

Şu halde malı ve ekonomiyi de böyle israf yollarıyla harcamış olur ki herhangi bir netice alamaz.

Demek anlaşılan budur ki adl-i ilahiyle kurulan ilahi hukuk sistemleri ve adl-i insaniyle kurulan hukuk sistemleri arasında uçurum kadar fark vardır.

Deneyimler orta yerdedir.

Kimse gerçeklerden yüzünü çevirmesin...

En derin saygı ve sevgilerimle.

Hayırlı Cumalar…