İSTESELER DE İSTEMESELER DE!?

Evet, sevgili okurlar.
Malumunuz üzere dün, Cumhurbaşkanı muhterem Recep Tayyip Erdoğan, "5. Din Şûrası’nda* tarihi bir konuşma yaptı.
Gerçekten "aziz milletimizin ruhuna uygun", derinden sevindirici, "yürek rahatlatıcı" bir konuşmaydı.
Zira yüz yıldan beri bu milletin elinden gasp edilen "kültürünün iadesine" yönelik bir konuşmaydı.
Yani "Osmanlıcayı öğrenmek ve öğretmek" hakkında müjdeleyici bir konuşma.
Bu konuşma değerli büyük bir devlet başkanının, çağımızın İslam dünyası lideri durumundaki bir liderin konuşması ki aslında bu konuşma "nutuk" olarak tarihe geçmelidir.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Beyefendi’yi canı gönülden kutluyor, saygılarımı, sevgilerimi, muhabbetlerimi, içtenlikle sunmak istiyorum.
Ah keşke 20 sene evvel, 30 sene evvel böyle bir lider çıkmış olsaydı, bu millete bir teselli olarak, “yitirmiş olduğunuz tarihi kültür yeniden size iade edilecek” diye milleti müjdeleseydi.
Ama ne yazık ki en azından üççeyrek asır boşuna gitti.
Çok geç kaldık.
* * *
Evet, bu büyük lider diyor ki;
“İsteseler de istemeseler de Osmanlıca öğretilecek ve öğrenilecektir”
Bu söz, karanlık bataklığında boğulmuş muhalefet yapan bazı siyasilerin kulağını çınlatıyor.
Kalplerinin uyanması için vuruyor, vuruyor, vuruyor.
Ama yüce kitabımız Kur’anda Allah’ın Habibine buyurduğu gibi:
“Sen ölülere sesini duyuracak halde değilsin”
Aynı bu meyandaki ayetin yüce meali, bugün gaflet uykusuna dalan siyasi muhalefetin liderlerine ve CHP’nin tarihi ihanetine dönüş yapmak üzere bir uyarı niteliğinde olmalıdır.
Bakınız, sevgili dostlar.
Cumhurbaşkanımız, dünkü 5. Din Şûrası’nda, eskimez yazımızın ve kültürümüzün yeniden bize iade edileceğini haber veriyor.
İnanın, 73 milyon insanımızın gece gündüz bu sevinciyle bayram yapması gerekir.
Evet, Sayın Erdoğan konuşma başlangıcında bakın neler söylüyor;
“Osmanlıcayı bu ülkenin evlatlarının öğrenmesinden rahatsız olanlar var. Aslında bu eskimez Türkçedir ya. Diyor ki, ‘Mezar taşlarının okunmasını mı öğreteceğiz?’
Zaten sıkıntı burada.
O mezar taşlarında tarih yatıyor.
Bir neslin o mezarlarda kimlerin yattığını bilmemesinden daha büyük bir cahillik olabilir mi?
Bu bizim şah damarlarımızın koparılmasıydı!
Yüzlerce eserlerimizin yakılıp yıkılması herhalde sıradan bir olay değildir. İlimde çok büyük güçlere sahip olan bir milletin bu ilmi kaybetmesi felakettir. Öğretilmesini istemeyenler var, bu çok büyük bir tehlike. İsteseler de istemeseler de bu ülkede Osmanlıca öğretilecek ve öğrenilecek. Alman Hans gelip öğreniyor, inceleyip araştırıyor. Ama maalesef bunlarda böyle bir durum yok. Özgüvenimizi sarsmaya, bizi devamlı defansta bırakmaya yönelik çabalara rağmen her zaman ilim ve bilim dünyamız canlıdır”
* * *
Sevgili okurlar.
Gerçekten içten ve candan söylenen bu açıklama, Türkiye insanı için "ölmüş bir ruhun" yeniden canlanmasıdır, uyanmasıdır, uyarılmasıdır.
Toplum için bu bir müjdedir.
Sayın Erdoğan’a yüzde 52 civarındaki oyların karşılığında verilen bir haktır, mükâfattır ve bir ödüldür.
Bu konuşmadan sonra, gerek Cumhurbaşkanı ve gerekse Başbakan Sayın Ahmet Davutoğlu olsun, bu iki devlet büyüğü dün halkının karşısına çıkıp, basın huzurunda dünyaya adeta meydan okudular.
Bu meydan okuyuş aslında, "hain, batılı, zorba despotizme" karşı milli bir ruhun dirilişidir.
* * *
Evet, sevgili can dostlar.
Dünden beri yapmış olduğumuz araştırma, halkın nabzını yoklamak üzere gerçekleştirdiğimiz ikili görüşmelerde, mevzu hakkında konuşan hemen herkesin mutabık kaldığı ve ağzından çıkan cümle şu;
“Ey Cumhurbaşkanı senin, Allah’ına kurban olayım..”
İşte bu ifadeler halkın ağzından avaz avaz çıkmaktadır.
Yakın tarihimizin, yani cumhuriyetimizin kuruluşu esnasında nerede ise 50–60 sene boyunca "şeflik ve dipçik" dönemlerinde, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu’nun üzerine çöktürülen siyasi hegemonyanın dumanlı bulanık havası, “öyle ümit ediyoruz ki yavaş yavaş dağılacak, yepyeni, ter-û taze, aydınlatıcı bir tarih bize doğacaktır” diyenler çoğunlukta.
Muhalefete ve özellikle CHP’li Kılıçdaroğlu’na yönelik de şöyle diyorlar;
“Allah akıl fikir versin, izan versin.
Ama nereye verecek ki?
Akıl edebilecek bir cevher, onda görünmüyor ki”
***
Sevgili okurlar.
Gerçekten devlet, bu iki büyük şahsiyetin hal, hareket ve tavırlarıyla gün gittikçe kendini milletine sevdiriyor, milletin nabzını tutuyor ve milletiyle hedef belirliyor.
İnançı paralelinde hareket etmektedir.
Tekrar tekrar tebrik ediyoruz.
Bu iktidara, daha doğrusu Sayın Erdoğan’a ve Başbakanımız Sayın Davutoğlu’na..
Onlara karşı çıkabilecek herhangi bir çatlak ses veya kirli girişimlerden Allah onları korusun!
Ama, şu kesinlikle bilinmeledir ki "millet kirli girişimlerde bulunanları, o yanlış anlayışları üretenlerin sahiplerini" tükürüğüyle boğacaktır.
* * *
Sevgili okurlar.
Bunu da açıklamadan geçmek istemiyorum.
Dün sabah televizyon ekranlarında şöyle bir haber dikkatimi çekti.
“Dünya Alimler Birliği Genel Başkanı, büyük allame, gerçek din adamı Yusuf Karadavi hakkında, darbeci General Sisi başvurusu üzerine Interpol tarafından kırmızı bülten yayınlandı”
Evet, muhterem Karadavi, ilmiyle, marifetiyle, imanıyla, kültürüyle, tarihi büyük İslam düşünürüdür.
Eğer Sisi, Mursi gibi ona karşı da böyle bir yanlış girişimde bulunursa, hiç unutulmasın ki tüm İslam dünyası ayaklanır, yer yerinden oynar?
Gerek Siyonistler olsun, gerek Siyonistlerin birer maşası durumunda olan Mısır hükümeti ve darbeci Sisi olsun.
Dünya Alimler Birliği mensupları bu girişimin yüzlerine tükürür, lanet okur ve yaptıklarını da yanlarında kar bırakmaz.
En derin saygı ve sevgilerimle.