KOZMOPOLİT VESAYET ALTINDA DEMOKRASİ?! (II)

Evet, sevgili okurlar.
Toplumların, ülkelerin ve devletlerin teminatı ve gelecek garantisi geçmişe yönelik tarihi ders alma şansına bağlıdır.
Geçmişe yönelik olup bitenlerden ders almayan ülkeler, milletler ve devletler…
Yani devletlerin yönetimini elinde tutan iktidarların ve dolayısıyla siyaset gerçeğinin uzun ömürlü olabilmesi, ciddi bir istikamet çizgisiyle gerçekleşebilir.
Zigzag çizen iktidarlar, dolayısıyla vesayet ve seküler anlayışlar içerisinde yürüyen politikanın ömrü çok kısa olur.
Nitekim yakın tarihimiz buna şahittir.
Örnek verecek olursak;
Demokrat Partinin 10 yıllık kozmopolit siyaseti, partinin üç büyük insanının hayatına mal olmuştur.
Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan.
Menderes ilk başladığında ülke insanını CHP’nin mezalim seküler siyasetinden kurtarmak için, ülke çapındaki tüm insanlara hep öpücükler dağıtıyordu.
Ve gerçektende samimi bir insandı.
İyi niyetliydi. 
Amma velâkin oluşturduğu hükümet ve Demokrat Partinin Meclisteki potansiyeli kozmopolit insanlardan oluşuyordu.
Başta da Cumhurbaşkanı Celal Bayar, aşırı sekülarist, Kemalist, laikçi bir anlayışa sahipti.
İnanmıyordu.
Milli mücadele esnasında da Ege bölgesinde halkı kendi saflarına çekmek için, İslam kıyafetiyle sarıklı cübbeli yola çıkarak, kendine Galip Hoca adını takmış ve halka kendini böyle tanıtmıştı.
Milli Mücadele bittikten sonra ise derhal taktik değiştirerek, seküler Kemalist bir anlayışla yola çıktı ama İsmet Paşa ona geçit vermiyordu.
Aşırı derecede Kemalist, laikçi otuz üç derece Masonik bir kafa yapısına sahipti.
10 yıllık Demokrat Parti iktidarının Bakanlarının çoğu ve önemli noktaları seküler bir anlayışa sahip olup, Menderes’in inanç yapısı geri plana bırakılıyordu.
Nihayet birinci dönemde Ezan-ı Muhammedi’ye yapılan Türkçe tahrifatını orijinal metnine çevirdi ve halkın büyük çapta teveccühünü kazandı.
İmam Hatip okullarını açtı.
Ama partinin ve bakanlar kurulu içindeki seküler yapı İslam’a yönelik ilerlemeyi pek istemiyordu.
Her ne kadar salt çoğunluğuyla halkın büyük teveccühünü alan iktidar partisi, yapı itibariyle CHP anlayışına yönelik gidiyordu.
Buna rağmen kendilerini bir türlü İsmet İnönü’ye inandıramadılar.
Hükümetin uygulaması ve radikal siyaseti karmaydı.
Parti bünyesindeki kafa yapılarının çoğu Masonik yapıya sahip kişilerden ibaretti.
Tabiatıyla bu yapı nerede olursa olsun, korkaklıkla, ödleklikle siyaset yapan iktidarların sonu genellikle mağlubiyetle sonuçlanır ve kaybeder.
Nitekim Demokrat Parti ödleklikle, korkaklıkla siyasetine devam edemedi ve 27 Mayıs onların başına çöktü, kökünden götürdü.
Bugün o partinin esamisi bile okunmuyor.
Olan ülkeye oldu, Menderes ve iki Bakan arkadaşına oldu.
* * *
Bakınız, sevgili okurlar.
O günden bugüne Türkiye’de gelen giden ve muhafazakâr olarak geçinen partiler, ne yazık ki o ödleklik, o karma politika ve bünyesini basmakalıp kozmopolit, seküler anlayışlarla dolduran özellikle iktidar partileri, sonuç itibariyle mağlubiyetle karşılaşmıştır.
Korkarız ki 13 senelik bir iktidar partisi olan AK Partinin akıbeti de gittikçe kozmopolitleşen ve bayat, yorgun, kişisel rantçılar kervanıyla yola çıkıyorsa ve nitekim çıkmaktadır.
Hiç de akıbetini parlak görmüyoruz.
Her an için kaygan bir zemin üzerinde yürüyerek, tehlikeli bir uçurumun kenarına gelebilir.
Adalet Partisi, Doğru Yol Partisi, ANAP, Refah Partisi, Refah Yol, Milli Selamet gibi muhafazakâr geçinen partiler, diplerini sağlam malzemeyle doldurmadıkları için, hep kaygan zemin üzerinde yürüdü ve nihayetinde uçuruma yuvarlandılar.
Tıpkı ANAP’ın Turgut Özal’ı gibi…
Doğru Yol’un Demirel’i gibi…
Refah’ın ve Milli Selamet’in Erbakan’ı gibi…
Bu liderlerin neredeyse bir aile fotoğrafı vardı.
Bu aile fotoğrafında başı Demirel çekiyordu, Cavit Çağlar’dan tut bilmem kimlere kadar…
Bu aile fotoğrafları hep müteahhit, zengin, varlıklı insanlardan oluşuyordu ve o dönemin iktidarlarında devlet imkânlarını zincirleme götürüyorlardı.
Kısa bir süreç içerisinde sebepsiz zenginleşme söz konusuydu.
Ama aynı sebepsiz zenginleşme ile maddeten büyüyen o kimseler, bugün ne yazık ki neredeyse Sefilleri oynuyorlar.
AK Parti siyasetine, geçmişiyle bugününü mukayese ederek bakıldığında aynı sistem, aynı basmakalıplık devam ediyor.
Hatta fazlasıyla.
Ama unutmayalım ki bu milletin atmak istediği tekme çok sert bir tekme olmuştur.
Çünkü her şey tamam da milletin diniyle, inancıyla, imanıyla, kişiliğiyle oynanmaz.
Hani demişler ya; “Sille-i hüdanın sesi yoktur, bir vurdu mu devası yoktur”
Gerçekten de bu milletin sillesinin sesi yoktur, vurduğu zaman da çok ses getirir ve uçurumlara kadar götürür.
AK Parti kendini suret-i haktan göstermiş ve parlak nutuklarla kendini makyajlayarak, millete inandırabilmiştir.
Yalnız o makyaj silindikten sonra o yüzler; genç ve güzel bayan yüzü değil, doksanlık bir ninenin yüzlerine dönüşünce; bırakın o yüzlere bakmayı, bilakis bakılsa dahi nefretle bakılır, gerektiği yerde de tükürerek bakılır.
İşte bunlar tarihi gerçeklerdir, vakıalardır, yaşanmıştır.
Hem de doksan yıl içerisinde.
CHP’nin 1950’lere kadar devam eden mezaliminden tut günümüze dek, halk çok büyük ümitlerle muhafazakâr, inanan ve İslam’a demokratik zeminde kazanılmak istenen hak ve özgürlükler beklentisi içerisinde iken, ne yazık ki bir arpa boyu kadar iktidar partisi bunu ilerletememiştir.
Bugün, Allah korusun yine bir darbe hali yaşanırsa veya parti iktidardan düşerse, anayasanın o gaddar ve keskin dişleriyle bu milleti ezip geçecekler.
* * *
Bakınız, sevgili okurlar.
Bu son seçimler listesi halkı büsbütün umutsuzluğa sürüklemektedir.
Özellikle Diyarbakır’ın, Batman’ın, Şırnak’ın, Van’ın ve Siirt’in, böylesine aday listeleri halkı adeta hayal kırıklığına uğratmıştır.
Sanki bu memlekette başka siyaset yapan, halka hizmet götürmeye çalışan insanlar yoktu da, illaki bu bayat, eski beyinler ve görüntüler mi yer alacaktı.
Bize göre çok yanlış. 
Ve şimdiden diyebiliriz ki bu tempoyla devam eden iktidar partinin siyaseti, Türkiye genelinde HDP’ye barajı aştıracaktır.
HDP barajı aşarsa ki bize göre aşar düşüncesindeyiz.
AK Partinin sonu olur.
Bu partiyi oluşturan, geliştiren Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Başbakanlığı esnasında halkın var gücüyle bu partiye sarılmasında çok büyük beklentileri vardı.
Ama bugün “Görünen köy kılavuz istemez” misali tam tersine, AK Parti nerdeyse kimsenin minnetini çekmiyor ve diyor ki “Atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmiştir. 
Bizim artık bu insanlara pek ihtiyacımız yok. 
Yeni kadrolarla yola çıkıyoruz”
Bakalım nereye kadar bu anlayış devam edecektir?
Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri’nin dediği gibi; 
Görelim Mevlam neyler, neylerse güzel eyler.
En derin saygı ve sevgilerimle.